29 Ekim 2013

Cadılar Bayramı: Bir Savunma – Bir Fikir – Bir Parti


Savunma

Bazen fikirleri savunmak çok yorucu oluyor. Ben de şu aralar yorgun, genel olarak tembel bir kimseyim. Bu yüzden; içinizde cadılar bayramının kutlanmasına karşı olanlar varsa diye yapacağım peşin savunmamın, eski bir yazımdan alıntı olmasını mazur görmenizi talep ediyorum.

...
Misal Yunus Günçe...

31 kasım tarihli bir tweetinde şöyle diyor:

“Ne zaman 23 Nisan Amerika'da coşkuyla kutlanır, ben de o zaman çekerim "sürtük hemşire" kostümünü, kutlarım ‘cadılar bayramı’nı.”

Bre Yunus. Biliyor musun ben seni nereden tanırım? Club müziklerine çektiğin sözde ayarlarla verdiğin "party" lerden. Sebep? New York'ta bağlama çalınıyor, sokaklarında horon mu tepiliyordu o yıllarda??

Fukara edebiyatına girmek benim işim değil, dürüst olmak gerekirse haddim de değil. Ama şu da ek not: hayatım boyunca yurt dışına çıkmadım. Belki de hiç çıkmam. Ama ben de tv izleyebiliyorum. Evlerimize girdi çok şükür. e2 falan var içinde. Garip cihaz. Martha Stewart var misal...

Merak ederim öyle ben sabah kahvaltısında kahve nasıl olur. Denerim. Acı gelir yüzüm buruşursa içmem ama, çaya dönerim. Sonra bir gün bir yerde duyar sütlü çayı denerim, ha bak o hoşuma gider, arada içerim.
Yılbaşında arkadaşıma hediye almak için, Mr. and Mrs. Simith'in kurban kesmesini de bekleyemem.

Size kalsa baklava yiyeyim misal, waffle da yemeyeyim. Lahmacuna abanıp, hambugere el sürmeyeyim. Dünyanın ucuz zevkleri bile parası, şöyle taşaklı bir babası olanın olsun.

Yok öyle ama. Sütüm de çayım da varsa ben o sütü çaya katarım. Varsın siz "Ay ama o bilmem ne çayı, bilmem ne sütü olacak. Kurutulmuş kedi götü de koymamış. haha ezik" deyin. "Doğu karadeniz çayına UHT süt katmış!"

Bırakın hem yılbaşını da kutlayayım özenip, cadılar bayramını da. Kimine her gün bayram, kimine mandalina soymaya vesile... 
...

Yazı zamanında bir başka yazıya cevap niteliğinde yazıldığından belki bire bir yerini bulmadı. Ama sanıyorum ki benim görüşlerim anlaşıldı.

Pek tabi muhalif kimseler sorabilir bu konuda neden ısrarcı olduğumu. Ama benim için bu tutum cadılar bayramına özel değil. Ben yakın arkadaşlarımın doğum günlerinden yılbaşına, babalar gününden Dünya Süt Günü'ne, 10 Kasım'dan pazar kahvaltısına kadar geniş bir etkinlik skalası içinde, günler, haftalar hatta bazen aylar öncesinden plan yapmayı seven, tam bir konsept ve organizasyon aşığıyım. Kendi bayramlarımıza da bayılıyorum. (Tamam, belki Kurban' a pek bayılmıyorum.) Yani bayramların reisi ben olduğumda, kızlarımın beyaz, dantelli çorapları, kırmızı rugan ayakkabıları; oğullarımın küçük adam kravatları giymeyeceğini, kocamın büyük aile toplantılarını ekebileceğini, evime gelen misafirin tatlı yemeden kaçabileceğini sanıyorsanız, beni tanımıyorsunuz demektir.  

28 Ekim 2013

3 Kadın 3 Albüm

Geçtiğimiz haftadan bu yana kendimi kadın vokallerden alamıyorum sevgili Indie May Kill okuyucuları. Bu hafta bir ses yetmedi; üç ses birden dinledim. Üçü de kendi tarzlarında müzik yapıyorlar; üçü de yaptıkları tarzda başarılı isimler. Üstelik ikisi 96-97 doğumlu. Ben henüz bir piyano parçasını çıkartmak için gecemi gündüzüme katadurayım, bu kadınlar müzik dünyasını ele geçirmeye çalışıyorlar. Bu üç yeni albümü de tek tek öneririm, benim gibi iki-üç haftada şoklama yapmamanız önerimdir; fazla duygu yoğunluğuna kapılabilirsiniz çünkü. En iyisi benim önereceğim şarkılarla başlayın devamında albümlerin içine beğendiğinizden dalarsınız.


BIRDY – FIRE WITHIN'


Haftanın ilk albümü Birdy'nin ikinci albümü Fire Within'. 1997 doğumlu Jasmine van den Bogaerde yani Birdy annesinin piyanistliğinden kapmış olacak ki iki albümdür piyano ile bizi büyülemekte. 2011'de mükemmel Bon Iver - Skinny Love coverıyla parlayan Birdy, bir önceki albümünden altyapı olarak farklı olmasa bile vokal açıdan bambaşka bir albümle karşımıza çıkıyor. 13 yaştan 16 yaşa geçiş sürecini az çok anlayabiliyoruz Birdy'nin. İlk albümünde dahi yaşından beklenmeyecek olgunlukta olmasına rağmen bu albümde de olgunluğundan ve müzikalitesinden hiçbir feragat etmeden karşımızda duruyor. Birdy'nin buğulu sesinde bir değişiklik yok ama sesini kullanma konusunda geçen iki yıl içinde kendini geliştirdiği de çok net gözümüzün önüne seriliyor bu albümde. Albüm için söyleyebileceğim olumsuz bir noktaysa; albümün aşırı hüzün dolu olması. Birdy'in kadife sesinden mi yoksa piyanonun bende yarattığı daimi hüzünden mi kaynaklı bilemiyorum ama her şarkı bende ağlayacakmışım hissi yarattı. Ve bir süre sonra bu hüzün bende albümü durdurma isteği uyandırdı. Arka arkaya dinlememekte fayda var. Albümdeki favori şarkım ise;  Strange Birds.   

26 Ekim 2013

Gerçeklik Kokan Bir Roman: Aslan Postuna Bürünmek

Merhabalar. Bayram tatilinde dinlenip, kır bayır dolaşıp, denize ayak sokup, çılgınca yemek yiyen bünyem, sınavlı projeli yoğun tempoya nasıl alışacak bilemiyorum. Korkmuyor değilim, ders de çalışmadım tatilimde oh mis. Kitap açısından ise iç açıcı sayılabilecek bir tatil geçirdim. Gabriel García Márquez’in ödüllü kitabı Yüzyıllık Yalnızlık’ı ikinci defa okuduktan sonra, yazarına nereden olduğunu bilmemekle birlikte aşina olduğum, kitapçıdan eli boş çıkmamak adına alıverdiğim bir romanı okudum. Kanada-Sri Lankalı yazar Michael Ondaatje’nin Türkçe’ye Aslan Postuna Bürünmek olarak çevrilmiş, In the Skin of a Lion adlı kitabını. Yazara nereden aşinaydım peki? The English Patient - İngiliz Hasta adlı filmi izlemiş miydiniz? İşte efendim izlediğiniz, duyduğunuz, “Aaaa abi ben izleyememiştim onu ya!” dediğiniz o film, Michael Ondaatje’nin romanından uyarlanmış bir film. Açıkçası ben Aslan Postuna Bürünmek’i daha önce hiç duymamıştım, o yüzden anlayacağınız üzere bayağı bir şaşırdım, siz duyduysanız, benim bu şaşkınlığıma “Pardon da, salak mısın?” şeklinde tepki verebilirsiniz, yapacak bir şey yok. Neyse işte kitabın konusunu gerçekten çok beğenmekle birlikte, yazarın anlatım tarzı da oldukça ilgimi çekti. Akıcı ve şiirsel bir anlatımla, düz yazı okuduğunuzu hissetmiyorsunuz neredeyse, tabi şiirselliği de tadını kaçırmadan, tam ayarında kullanmış Ondaatje romanında. Meraklandıysanız buyurun buradan yakın.

24 Ekim 2013

Katy Perry - PRISM

Önce Mavi Peruğunu Yaktı Ardından Kendi Cenazesinde Göründü.

Kariyerini başlatan çıkış şarkısı I Kissed A Girl ile birlikte çok hızlı yükselişe geçen ve hızını da hiçbir zaman düşürmeyen Katy Perry, yeni albümü Prism ile olgunlaşma dönemine girdi.

İlk albümü One of the Boys ile tüm dikkatleri üstüne çeken ve birbirinden hit şarkılara imza atan Katy Perry,  ikinci albümü Teenage Dream ile kendini ispatladı ve pop müzik dünyasına hükmeden isimlerden birisi olmayı başardı. Katy Perry’nin 2010 yılında çıkardığı Teenage Dream albümünün 5 teklisi 1 numaraya ulaştı ve Michael Jackson’ın Bad albümünden sonra “en çok 1 numara çıkaran albüm” ünvanını kazandı.

Görüldüğü üzere Katy Perry başarıdan başarıya koşarken, yeni albümü Prism’de neler yapacağı çoktan merak konusu olmuştu. Perry, ilk olarak albümün oldukça karanlık bir temaya sahip olduğunu açıkladı. Açıklamayı takiben Youtube kanalında yayınladığı albümü tanıtan videolarda, önce mavi peruğunu yaktı ardından kendi cenazesinde göründü. Fakat haberlerden / videolardan birkaç hafta sonra çıkan Roar şarkısı ile kafalarda soru işaretleri oluşmuştu bile. Ardından bir kez daha açıklama yapan Perry; yeni albümün, daha önceki albümlerine göre daha karanlık, daha mesaj içerikli ve daha derin olduğunu söyledi. (Ayrıca Perry’nin Twitter üzerinden paylaştığı bilgiler arasında albüm için 26 şarkı yazdığı da yer alıyor.)


Perry’nin açıklamalarından sonra gelelim benim düşüncelerime. Bana kalırsa; Prism albümü, Perry’nin en içten, en doğal, en kendi olduğu albümü. İçerisinde pop, dans, R&B, disko gibi çeşitli müzik tarzlarını barındıran albüm, aynı zaman da Perry’nin yakın zamanda yaşadıklarını da çok güzel özetliyor.    
  
Kısa bir özetten sonra, Prism albümünü en ince detaylarına kadar incelemeye / konuşmaya başlayalım.

18 Ekim 2013

Dior's ''New Look'': Bir Devrim

The ''Bar Suit''

II. Dünya Savaşı'nın bitiminden bir yıl sonra, Paris'in Faubourg Saint-Honoré caddesinde yürürken ayağı takılıp neredeyse düştüğünde, Christian Dior efsanevi kaderini gerçekleştirmeye hazırdı.

Ayağının takıldığı obje bir yıldızdı. Oldukça batıl inançlı olan Dior, elbette ki bunu bir işaret olarak algıladı. ''Koton Kralı'' Marcel Boussac ile bir sonraki gün yapacağı görüşme için bir işaret...


Çocukluk arkadaşı Georges Vigouroux'nun ısrarlarıyla görüşmeyi kabul ettiği Marcel Boussac, kendisine Philippe Et Gaston Moda Evi'ni devralmasını önerecekti. Bu teklifin ardından, neredeyse her büyük kararını danıştığı falcısına (Madame Delahaye) koşan Dior; ''Kabul et! Ön koşullar ne olursa olsun, Christian Dior Moda Evi'ni kurmalısın. Kabul et!'' cevabını aldı ve Marcel Boussac'a Philippe et Gaston Moda Evi'ni değil kendi moda evi Christian Dior'u kuracağını açıkladı. Yine kendi deyimiyle ''Ruh halinden personele, mobilyalara, binalara kadar her şeyin yeni olduğu bir yer!''

16 Ekim 2013

Güzel Sesli Kardeşler: Haim

İtiraf ediyorum; kadın vokaller beni o kadar da etkilemiyor. Erkek vokallerden her zaman daha bir zevk alıyorum. Nedenini de tam bilmiyorum aslında, ama genel olarak favori sanatçılarıma baktığımda hep bir erkek vokale çarpıyor kulağım. Artık biraz değişiklik yapmam gerektiğini düşündüğümden, biraz da blog için yazı hazırlamaya çalıştığımdan kendimi son günlerde kadın vokallere verdim. Bayağı iyi sesler varmış aslında yalan söylemeyeceğim. İşte bu hafta da sizlere bu dinlediğim bayan vokaller içerisinden en ama en çok beğendiğimi sunacağım. Hem de fırından yeni çıkmış taptaze albümleri ile.

(Danielle, Alana, Este – Haim)

İsimleri Haim. Üç güzel kız kardeşin soyisimlerinden geliyor grubun ismi. Alana, Este ve Danielle grubun temel taşlarını oluşturuyor kız kardeşler olarak; drummer olarak da kendilerine Dash Hutton eşlik ediyor. Kız kardeşlerimiz Este 1986, Danielle 1989, Alana 1991 doğumlu. Los Angeles çıkışlı grup indie-pop yapıyorlar. Dinlediğim en iyi indie-pop olabilir, dersem size yalan söylememiş olurum. İnternette biraz araştırdığınızda Haim'in sürekli 70'leri soft-rock grubu Fleetwood Mac ile karşılaştırıldığını okuyacaksınız. Bir Fleetwood Mac dinleyicisi de olarak Haim ile Fleetwood Mac belki müzikte bir yerlerde birbirlerine yaklaşabilir – özellikle vokallerde Stevie Nicks'e- ama genel olarak bence o kadar karşılaştırılabilecek gruplar olmadıklarını düşünüyorum. Fleetwood Mac'in uzun ve başarılı geçmişinin yanında Haim henüz minik bir bebek olarak kalıyor, en temelde. Ama Haim'in de gelecekte iyi işler yapacağını da düşünmüyor değilim. Çünkü gerçekten çok iyiler. Sadece “The Wire” şarkılarını dinlediğim zaman bile bunu düşünmüştüm; geçtiğimiz ayın sonunda çıkardıkları “Days Are Gone” ile de düşüncelerim değişmedi.

14 Ekim 2013

Miley Cyrus - Bangerz

Yıl olmuş 2013 fakat insanları şaşırtmak hala mümkün.

Müzik dünyasında zirveye çıkmak ne kadar kolaysa dibi boylamak da bir o kadar kolay. Konu hepimizin bildiği üzere “kalıcı olmak”. Fakat, artık günümüz müzik piyasasında özellikle de pop müzik dünyasında, şarkıların sürekliliği bir ayı neredeyse aşmıyor. Aşamıyor. Benim, senin, herkesin dahil olduğu dinleyici kitlesi artık bir şarkıyı duyuyor, anında ya seviyor ya da nefret ediyor. Eğer şarkı sevilirse yaklaşık 3-4 hafta başka hiçbir şey dinlenmiyor. Durum böyleyken günümüz starları da şarkılarını tutturmak için ellerinden geleni yapıyorlar. En son 2008 yılında Lady Gaga’nın çıkışı ile yaşadığımız fırtınanın benzer bir örneğine daha şahit oluyoruz: Miley Cyrus.



Miley Cyrus, Hannah Montana karakteri ve ilk 3 albümü ile kendisine bir hayran kitlesi yaratmayı başarmıştı fakat tabii ki şöhretin tatlı yanları ağır bastı ve Miley, dünyayı alt üst etmek için harekete geçti. Miley’nin 4. stüdyo albümü Bangerz, kendisinin de tasvir ettiği üzere -“Sadece bir albüm değil, dünyayı ele geçirmeyi yansıtan bir şey.”- son zamanların en iddialı albümlerinden birisi.

4 Ekim’de yayınlanan albüm ile kafalardaki tüm soru işaretlerine cevap veren Miley, bu albümde Mike Will Made It, Pharrell Williams, Will.i.am gibi isimlerle çalıştı. Görüldüğü üzere albümünü müzik dünyasında son zamanlarda en çok konuşulan isimlere emanet eden Miley bununla da yetinmedi ve başta Britney Spears olmak üzere albümde birçok düete de yer verdi.

E madem Miley bu kadar sağlam hazırlanmış, gelin şarkıları tek tek inceleyelim.

13 Ekim 2013

Mother I'd Like To Fuck

Ekose diz üstü etek, diz altında çoraplar, beyaz belden oturtmalı gömlek, gevşek bağlanılmış bir kravat, harita metod defter kollarıyla göğsünün arasında… Tanıdığımız nice erkek arkadaşımızın ağzının suyu akarak hayallerini süsleyen oldukça bilinen bir fantezi. “Kısacık etekli, dar elbiseli LİSELİ”… Erkeklerin bıcırık liselilerle ilgili bu zaafı, hormonlarının şelale olduğu ergenlik döneminde yapmak isteyip, hayalini kurdukları ama çoğunun bunu gerçekleştirmeye bir pınçık olsun yaklaşamadığı içlerinde ukde kalmışları tatma arzusundan kaynaklanıyor. Bu yazı bu klişeyi enine boyuna ele almak, zaten bildiğimiz şeyleri tekrarlamak için değil sevgili dostlar. Son dönemde gözüme çarpan, kızlardaki kendinden yaşça küçük erkek tercihi…


Arkadaşlarımdan birinin üniversiteye yeni başlamış bir freshman’le yaşadığı flörtten sonra gündemimize giren bu konu etrafımdaki kız büyük - erkek küçük ilişkileri dürtüp “nasıl oluyor arkadaşım?” sorusunu sordurttu bana. İlişkilerin geneli kızın daha korunmaya ihtiyaç duyduğu baba aşkının tecellisi okulda üst dönem, okulun sonlarında iş güç sahibi erkekleri çekici bulduğu bir platformda seyrederken, neden okulu bitmek üzere olan olgun kızların bazıları daha genç erkeklerle ilişki yaşamak istiyor? 

11 Ekim 2013

The ''Little Black Dress''

''Küçük siyah elbise'' sade kesimli ve genellikle kısa bir kokteyl elbisesi...


1926 yılı Vogue'da yayınlanan Coco Chanel tasarımı ilk LBD.

İlk olarak 1920'lerde Gabrielle Coco Chanel tarafından uzun süre kullanılabilir, ekonomik, modası geçmeyen ve olabildiğince ulaşılabilir olması amaçlanarak tasarlanan LBD kısa zamanda amacına ulaştı ve neredeyse her kesimden kadının üniforması haline geldi.

Başarısını çok yönlülüğünden alan LBD, hafif topuklular ve ceketle giyildiğinde işyeri için uygunken; iddialı mücevherler ve eşlik eden makyaj ile gece için de uygun  hale geliyordu. Öyle ki bir süre sonra bir moda kuralı haline geldi ve her kadının dolabının en temel parçası oldu. Bu temel öge amacı LBD'yi mümkün olan en sade şekilde olmaya zorluyordu çünkü belli bir trende ait olan kısa siyah bir elbise bir süre sonra kaçınılmaz bir şekilde modası geçmiş olacaktı. Coco Chanel'in kendi sözleriyle '' Fashion passes, style remains.''

9 Ekim 2013

Adı Olmayan Kız: Netoçka Nezvanova

Dostoyevski okuyunca hayatımı 1800’lü yıllarda Rusya’da yaşayan, düşük gelirli bir memur ailesinin buhranlı, küçük ve hastalıklı kızın hayatıymışçasına benimsiyorum, nedensiz yere acı çekip dertleniyorum. Böyle bir gereksiz acılar, bir anlamsız oflayıp poflamalar, kaş çatmalar, ani üşüme nöbetleri ve ağlamaklı olmalar… Hayatıma renk getirmek için yapmayacağım şey yok doğrusu, ne kadar da çılgınım. Neyse işte Rus Edebiyatı’nın bende böyle bir etki bırakması, zaten depresifleşip dünyanın kapitalist düzenin kölelerinden oluşan bir bok çukuru olduğunu düşünmeye elverişli bünyemi ve ister istemez de hayatımı etkiliyor. Kapitalizm ne alaka derseniz cidden bilmiyorum, Mikroiktisat çalışıyorum bu ara, ota boka “Bunlar hep kapitalist düzen ah mother nature neler çektin annesi!” şeklinde tepki vermeme yol açıyor, affedin. Ne diyorduk, Dostoyevski. Ben o zaman izninizle yardırıyorum.


Netoçka Nezvanova, Dostoyevski’nin ilk roman denemesi olması nedeniyle oldukça önemli bir eser. Kardeşine yazdığı mektupta “itiraf biçiminde büyük bir roman” yazmak istediğini söyleyen Dostoyevski, 1849 yılında tutuklanıp Sibirya’ya sürgün edilmesiyle başladığı romanı yarım kaldı ve geri döndüğünde de bu romanına geri dönmedi ya da dönemedi. Bu kadar büyük travmatik bir olaydan sonra da önceki hayatında başladığı romana dönüp hiçbir şey olmamış gibi yazmasını en azından ben beklemezdim zaten. Ayrıca kitabı bitirse, psikolojisi ve kişiliği değişmiş bir insan olarak çok daha farklı ve derin yazacağı için (bunu sonraki eserlerinde görüyoruz.) romanın bütünselliği bozulacaktı zaten. Dostoyevski’ye de hak verdikten sonra, kitabın konusuna geçebiliriz. Romanın ana karakteri Netoçka isminde; çilekeş annesi ve müzisyen babasıyla yaşayan, aile içerisindeki sorunlarla küçük yaşta tanışmış bir kız. Annesinin acılı ve çileli yaşamı, babasının bencilliği ve işgüzarlığı, babasına duyduğu sevgi (bunu bazı kısımlarda aşk olarak adlandırmıştır roman kahramanımız.) ve yaşamaya istekli küçük bir kız. Netoçka Nezvanova ismi Rusça’da “adı yok” gibi bir anlama geliyor, yani Netoçka romana Dostoyevski’ye göre “adı olmayan küçük bir kız” olarak başlıyor. Netoçka’nın yaşamını şekillendirecek olaylar hiç umulmadık şekilde gelişiyor ve Netoçka kendini tamamen farklı bir dünyada buluyor. Ona çok uzak gelen bu dünya kendisini psikolojik anlamda da hem olumlu hem de olumsuz yönlerde etkiliyor. Netoçka’nın karşılaştığı dramatik olayla birlikte kitap da sona eriyor. Netoçka’nın hem ezik hem gururlu, hem çekingen hem baskın karakter(ler)ini hissedip, yaşadığı ikilemleri, çektiği acıları, Dostoyevski’nin psikolojik analiz yeteneği yardımıyla,  benimseyeceğinizi garanti ederim.

6 Ekim 2013

Cher - Closer To The Truth

11 yıl aradan sonra Cher karşımızda.

Evet yanlış okumuyorsunuz. Müzik dünyasının gelmiş geçmiş en ikonik kadın şarkıcılarından Cher, 26. stüdyo albümü olan Closer To The Truth’u yayınladı.

Lafı fazla uzatmadan şarkılara geçmek istiyorum fakat sizden tek istediğim, Cher hakkında bildiğiniz her şeyi unutmanız ve şarkıları öyle dinlemeniz. Çünkü Cher, bize içinde hem pop/disco tarzına ait hem de insanın canını acıtacak kadar ağır şarkılar ile çok güzel bir albüm hazırlamış.

Şarkılardan geçmeden önce küçük bir not: Closer To The Truth albümü, Cher'in Amerika listelerinde ilk haftada en çok satan albümü olmayı da başardı. Closer To The Truth, Billboard 200 listesine 3 numaradan girerek 1998 yılındaki Believe ve 2003 yılındaki The Very Best of Cher albümlerinin 4 numaradan yaptıkları girişi tarihe gömdü.

Cher albümü şöyle özetliyor: Albümün ilk kısmı ile eğlenip dans ettikten sonra eve gelip tek başınıza ikinci kısmını dinleyeceksiniz.

4 Ekim 2013

Spotify Geldi, Hoş Geldi: Spotify Keşifleri Top 10

Uzun zamandır (Last.fm'den yeni insanlar bulmak kolay ama dinlemek zor hale geldiğinden beri) telefonumda veya bilgisayarımda açıp dinlemelik geniş arşivli bir müzik sitesi arıyordum. Ta ki geçen sene arkadaşım “Spotify var bayağı güzel Last.fm'i sollayacak bence ama Türkiye'de kullanılmıyor.” diyene kadar. Çeşitli tricklerle Spotify'e kaydolmayı başardım nihayetinde ama hemen sonrasında bilgisayarım bozuldu, formatlandı derken sonrasında Spotify'i unuttum. Geçtiğimiz aylarda (geçtiğimiz ay dediğim de haziran falan) yine aklıma geldi ve bilgisayar için olan player'ını indirdim. Ve şenlik o şenlik. Tabi Türkiye'de o zaman kullanılmadığı için sürekli Avrupa - Amerika dns uygulamaları bana ne kadar izin verirse o kadar içine girdim Spotify arşivinin içine. Derken geçtiğimiz hafta Spotify Türkiye'ye açıldı. Artık dns uğraşmacaları olmadan dilediğim gibi müziğimi dinlemeye başladım. Telefonlarınız için uygulamaları da mevcut, ama 30 günlük premium hesap deneme sürümü olarak. Bilgisayar için uygulaması ise premium üyesi olmasanız bile sadece arada giren reklamlarıyla beraber ücretsiz kullanılabiliyor. (Bendeniz kredi kartı kullanmadığım için premium üyesi olamıyorum, ama eğer siz olacaksanız aylık 9.99TL. Bence o arşive değer, olun premium gitsin derim.


Geçtiğimiz haftaki Rock'n Coke yazımızı yazan İdil Damla Bingöl'den de almış olduğum keşif listesiyle beraber bu hafta Spotify'in içine girdim. Bunu dinleyen bunu da dinler diyerek önerilen artistlere oradan başka artistlere aktım. Bazılarının albümlerini daha yeni yakalarken, bazıları benim için tamamen geç kalınmış keşifler oldu. Ama geç olsun güç olmasın demişler. Buyurun sizin için seçtiğim top 10 listemle karşınızdayım.

2 Ekim 2013

Serious Series

Filmlerden arınıp biraz dizilere mi baksam acaba sorusuyla çıktım yola.

Popüler diziler listesinde sık sık rastlayamayacağımız 2 diziyi aldım sekmelerime. Filmlerden tanıyıp da yaptıkları işlere daha detaylı bakmak istediğim 2 aktörle öğrendim bu dizileri.

Daldan dala atlarken bulup sevdiğim aktör ve aktristler daha bir "ben" oluyor. Daha hiç keşfedilmemiş yeteneği bulan prodüktör havalarında inceliyorum yapılan işleri, çok da uzatmadan giriş kısmını -işlediğim konunun dizi olduğunu hatırlatarak- gülünçlü, komikli, esprili, şakalı 2 dizimi tanıtmaya, yer yer öve öve bitirememeye geçiyorum.

İlki Seinfeld’in yapımcısı.
Woody Allen'ın yazarlığını yönetmenliğini yaptığı Whatever Works filminin başrol oyuncusu.
Kendisiyle tanışmam Seinfeld azgınlığım döneminde oldu. Dizinin blooperlarıyla oyuncu kadrosunun yaptığı diğer işleri araştırmaya başlayıp diziyi "stalk" etmeye başladığımda Seinfeld dizisinin kahramanı Jerry Seinfeld ile birlikte çoğu sezonunun yazarlığını Larry David’in de yaptığını görmemle radarım başka yöne doğru kaydı. Sadece Larry’e. Whatever Works’le Official Site kazan kapak ilişkisi kurduğu kişiyi görünce -Woody Allen- keyfimin katsayısındaki artışı rakamlara yükleyemedim. Upuzun betimlemenin kısası, Larry başrolde yine kendisinin -tümüyle kendisinin- oynadığı bir dizi çekmek istemektedir, dizide de adı Larry’dir, Larry dizide kendi hayatını anlatmaktadır, karısı, menajeri, en yakın arkadaşı ve geri kalan ekip oyuncu olarak diziye eklenmektedir, yani Larry’nin gerçek karısı değildir dizideki karısı. Fakat olaylar çoğu zaman Larry David’in de röportajlarından öğrendiğimiz kadarıyla gerçeğe oldukça yakındırlar. Dizideki absürdlük seviyesi sizi bir süre sonra rahatsız edecek ama alışkanlık haline gelen diziyi bırakmak çok zor olacak. Dizinin türü komedi fakat her komedi seven kesime hitap edeceğini sanmamak ukalalık olmaz sanırım. İzlemeyi düşünüp nasıl bir şey acaba sorusunu bir nebze rahatlatmak için örnek vermek gerekirse,  How I Met Your Mother’a komedi diyen bu yazıyı bu noktada okumayı bıraksın. Seinfeld komedi tarzı ile de yakından uzaktan alakası olmamakla birlikte, Modern Family’i seven herkesi kucaklamaya hazır bir dizi Curb Your Enthusiasm Official Site. Diziyi izlerken bol bol Hollywood’a geçirmeler görebilirsiniz, beklendik karı-koca ilişkilerine ise beklenmedik espriler eşlik edecek. Çok karakterli bir dizi olmaması ise işinize gelecek çünkü aksiyondan çok diyalog ağırlıklık olsun isteyeceksiniz. Konuk oyuncuların Larry’nin uzun ve ünlü geçmişine dayanarak oldukça popüler insanlar olduğu da tahmin edeceğiniz bir şey. Velhasıl tavsiyelerimle birlikte…


.