28 Ekim 2013

3 Kadın 3 Albüm

Geçtiğimiz haftadan bu yana kendimi kadın vokallerden alamıyorum sevgili Indie May Kill okuyucuları. Bu hafta bir ses yetmedi; üç ses birden dinledim. Üçü de kendi tarzlarında müzik yapıyorlar; üçü de yaptıkları tarzda başarılı isimler. Üstelik ikisi 96-97 doğumlu. Ben henüz bir piyano parçasını çıkartmak için gecemi gündüzüme katadurayım, bu kadınlar müzik dünyasını ele geçirmeye çalışıyorlar. Bu üç yeni albümü de tek tek öneririm, benim gibi iki-üç haftada şoklama yapmamanız önerimdir; fazla duygu yoğunluğuna kapılabilirsiniz çünkü. En iyisi benim önereceğim şarkılarla başlayın devamında albümlerin içine beğendiğinizden dalarsınız.


BIRDY – FIRE WITHIN'


Haftanın ilk albümü Birdy'nin ikinci albümü Fire Within'. 1997 doğumlu Jasmine van den Bogaerde yani Birdy annesinin piyanistliğinden kapmış olacak ki iki albümdür piyano ile bizi büyülemekte. 2011'de mükemmel Bon Iver - Skinny Love coverıyla parlayan Birdy, bir önceki albümünden altyapı olarak farklı olmasa bile vokal açıdan bambaşka bir albümle karşımıza çıkıyor. 13 yaştan 16 yaşa geçiş sürecini az çok anlayabiliyoruz Birdy'nin. İlk albümünde dahi yaşından beklenmeyecek olgunlukta olmasına rağmen bu albümde de olgunluğundan ve müzikalitesinden hiçbir feragat etmeden karşımızda duruyor. Birdy'nin buğulu sesinde bir değişiklik yok ama sesini kullanma konusunda geçen iki yıl içinde kendini geliştirdiği de çok net gözümüzün önüne seriliyor bu albümde. Albüm için söyleyebileceğim olumsuz bir noktaysa; albümün aşırı hüzün dolu olması. Birdy'in kadife sesinden mi yoksa piyanonun bende yarattığı daimi hüzünden mi kaynaklı bilemiyorum ama her şarkı bende ağlayacakmışım hissi yarattı. Ve bir süre sonra bu hüzün bende albümü durdurma isteği uyandırdı. Arka arkaya dinlememekte fayda var. Albümdeki favori şarkım ise;  Strange Birds.   

                       



LORDE -PURE HEROINE


Haftanın ikinci albümü sevgili Kaan'ın benden özel isteği üzerine Lorde. Kendisi de Birdy gibi gencecik yeteneklerden. 1996 doğumlu Ella Maria Lani Yelich – O’Connor, Yeni Zelanda'dan geliyor kulaklarımıza. Indie-electronic, synthpop, dance tarzlarının karışımından oluşan bir albüm Pure Heroine. Dinlerken kafanızla ritme ayak uydurmadan duramıyorsunuz mesela. Sporda koşu bandında “Royals” ı dinlerken parmaklarımı şıklatıp etrafı rahatsız ettiğim de doğrudur; o derece moda sokuyor Lorde. (Lord diye okunuyor bu arada ismi, ben Lorde-Lordi vs. şeklinde sürekli yanlış söylüyordum.) Zaten albümün isminde bile bağımlılık yaptırır bir hava var. Açıkçası ben albümü 3. dinleyişimde sıkılır gibi oldum; albümdeki her şarkı bir süre sonra bana aynı gibi gelmeye başladı ama belki de çok sık-arka arkaya dinlemekten olmuştur diye de buraya “Albüm uzun soluklu dinlenmiyor.” demek istemiyorum. İlerleyen günlerde albümün beni nasıl etkilediğini göreceğiz. Lorde'un Royals ile kazandığı başarılardan bahsedecek olursak Miley Cyrus - Wrecking Ball'u tahtından indirdi; Billboard'un alternatif şarkı listesine son 17 yılda giren tek kadın oldu. Lorde, Taylor Swift ve Selena Gomez gibi popçu rakiplerine de laf atmaktan çekinmeyecek kadar da cesur. Albümdeki favori parçam ise; çıkış parçası olan Royals.

                         



LISSIE – BACK TO FOREVER


Gelelim benim için haftanın en ama en güzel albümüne. İlk çıktığı andan itibaren akıllara zarar bir hayranlıkla takip ettiğim Lissie, nihayet yeni albümünü çıkardı ve çıkardığı günden beri dilimde, kulağımda, gözümde. Gerek tarzı gerek müziğiyle göz dolduruyor Lissie. Sarı saçlarının bir erkeği etkilememesi bence mümkün değil zaten. Çilleri ise onu sevimli gösteren özelliklerden sadece biri. Müziğine gelecek olursam; alternatif rock'ı her ne kadar erkeklerden dinlemeyi tercih etsem de Lissie bu kategoride dinlediğim tek kadın olabilir sanırım. Elektro gitarı da şarkılarında gayet başarılı bir şekilde kullanıyor. Canlı performansları da gayet canlı ve eğlenceli geçiyor. Back to Forever da ilk albümü Catching a Tiger gibi davul ve gitar ön planlı bir albüm. Lissie'nin hafiften  klasik 80'ler kadın rock sanatçı sesini hafiften blues sanatçısı sesi ile birleşen gitar soloları beni benden aldı. Albümü bir çırpıda dinledim ve sanırım en azından bir 5 defa daha tekrar ettim son birkaç günde. Şarkılarını seslendirirken sesiyle kendini aşıyor Lissie, sesini kullanmayı iyi bildiği gibi olabilecek en iyi şekilde en yüksek notalara ulaşabiliyor. Ve hiç beklemediğiniz anlarda beklemediğiniz yükselip alçalmalarıyla da büyüleyici olma özelliğini kazanıyor. Bence Lissie dinlemeden bu internet sayfasını kapatmayın. Seveceğinize garanti veriyorum. Albümdeki favori parçam Deluxe edisyonunda stripped down versiyonunun da bulunduğu I Bet On You.

                         

Son iki haftadır kadın vokallere ağırlık vererek “Kadın vokallerden hazzetmiyorum.” tükürüğümü de yalamış bulunmaktayım sanırım, bu da böyle burada ölümsüzleştirildi yazılı olarak. Ama güzel albümler yapınca erkek - kadın fark etmeden dinlemek gerekiyor. Umarım siz de bu haftaki bu üç güzel albümden memnun kaldınız.

Not: Blogumuz, Hürriyet Bumerang Ödüllerinde "En Tarz Blog" dalında aday. Eğer bize destek vermek istersen, buraya tıklayıp hiçbir ücret ödemeden oy verebilirsin. Şimdiden teşekkürler.

Haftaya görüşmek üzere.
Müzikle kalın.
Xoxo

Gözde Sarıhan

3 yorum:

  1. ROYALS ÇOK HOŞ. RİTİM ÇOK TATLI.

    YanıtlaSil
  2. Lorde incelemesi için teşekkürü borç bilirim. Albümü henüz adam akıllı dinlemesem de Royals benim de favorim.

    YanıtlaSil
  3. YALNIZ SÖZLERE DE BAYILDIM SAPIK GİBİ DİNLİYORUM.

    YanıtlaSil

.