Geçtiğimiz
haftadan bu yana kendimi kadın vokallerden alamıyorum sevgili Indie May Kill
okuyucuları. Bu hafta bir ses yetmedi; üç ses birden dinledim. Üçü de kendi
tarzlarında müzik yapıyorlar; üçü de yaptıkları tarzda başarılı isimler.
Üstelik ikisi 96-97 doğumlu. Ben henüz bir piyano parçasını çıkartmak için
gecemi gündüzüme katadurayım, bu kadınlar müzik dünyasını ele geçirmeye çalışıyorlar.
Bu üç yeni albümü de tek tek öneririm, benim gibi iki-üç haftada şoklama
yapmamanız önerimdir; fazla duygu yoğunluğuna kapılabilirsiniz çünkü. En iyisi
benim önereceğim şarkılarla başlayın devamında albümlerin içine beğendiğinizden
dalarsınız.
BIRDY – FIRE WITHIN'
Haftanın ilk
albümü Birdy'nin ikinci albümü Fire Within'. 1997 doğumlu Jasmine van den Bogaerde yani Birdy annesinin piyanistliğinden
kapmış olacak ki iki albümdür piyano ile bizi büyülemekte. 2011'de mükemmel Bon
Iver - Skinny Love coverıyla parlayan Birdy, bir önceki albümünden altyapı
olarak farklı olmasa bile vokal açıdan bambaşka bir albümle karşımıza çıkıyor.
13 yaştan 16 yaşa geçiş sürecini az çok anlayabiliyoruz Birdy'nin. İlk
albümünde dahi yaşından beklenmeyecek olgunlukta olmasına rağmen bu albümde de
olgunluğundan ve müzikalitesinden hiçbir feragat etmeden karşımızda duruyor.
Birdy'nin buğulu sesinde bir değişiklik yok ama sesini kullanma konusunda geçen
iki yıl içinde kendini geliştirdiği de çok net gözümüzün önüne seriliyor bu
albümde. Albüm için söyleyebileceğim olumsuz bir noktaysa; albümün aşırı hüzün
dolu olması. Birdy'in kadife sesinden mi yoksa piyanonun bende yarattığı daimi
hüzünden mi kaynaklı bilemiyorum ama her şarkı bende ağlayacakmışım hissi
yarattı. Ve bir süre sonra bu hüzün bende albümü durdurma isteği uyandırdı.
Arka arkaya dinlememekte fayda var. Albümdeki favori şarkım ise; Strange Birds.
LORDE -PURE HEROINE
Haftanın
ikinci albümü sevgili Kaan'ın benden özel isteği üzerine Lorde. Kendisi de Birdy gibi gencecik
yeteneklerden. 1996 doğumlu Ella Maria Lani Yelich – O’Connor, Yeni Zelanda'dan
geliyor kulaklarımıza. Indie-electronic, synthpop, dance tarzlarının
karışımından oluşan bir albüm Pure Heroine. Dinlerken kafanızla ritme ayak
uydurmadan duramıyorsunuz mesela. Sporda koşu bandında “Royals” ı
dinlerken parmaklarımı şıklatıp etrafı rahatsız ettiğim de doğrudur; o derece
moda sokuyor Lorde. (Lord diye okunuyor bu arada ismi, ben Lorde-Lordi vs.
şeklinde sürekli yanlış söylüyordum.) Zaten albümün isminde bile bağımlılık
yaptırır bir hava var. Açıkçası ben albümü 3. dinleyişimde sıkılır gibi oldum;
albümdeki her şarkı bir süre sonra bana aynı gibi gelmeye başladı ama belki de
çok sık-arka arkaya dinlemekten olmuştur diye de buraya “Albüm uzun soluklu
dinlenmiyor.” demek istemiyorum. İlerleyen günlerde albümün beni nasıl etkilediğini
göreceğiz. Lorde'un Royals ile kazandığı başarılardan bahsedecek olursak Miley
Cyrus - Wrecking Ball'u tahtından indirdi; Billboard'un
alternatif şarkı listesine son 17 yılda giren tek kadın oldu. Lorde, Taylor
Swift ve Selena Gomez gibi popçu rakiplerine de laf atmaktan çekinmeyecek kadar
da cesur. Albümdeki favori parçam ise; çıkış parçası olan Royals.
LISSIE – BACK TO FOREVER
Gelelim
benim için haftanın en ama en güzel albümüne. İlk çıktığı andan itibaren
akıllara zarar bir hayranlıkla takip ettiğim Lissie, nihayet yeni albümünü çıkardı ve çıkardığı günden beri
dilimde, kulağımda, gözümde. Gerek tarzı gerek müziğiyle göz dolduruyor Lissie.
Sarı saçlarının bir erkeği etkilememesi bence mümkün değil zaten. Çilleri ise
onu sevimli gösteren özelliklerden sadece biri. Müziğine gelecek olursam;
alternatif rock'ı her ne kadar erkeklerden dinlemeyi tercih etsem de Lissie bu
kategoride dinlediğim tek kadın olabilir sanırım. Elektro gitarı da
şarkılarında gayet başarılı bir şekilde kullanıyor. Canlı performansları da
gayet canlı ve eğlenceli geçiyor. Back to
Forever da ilk albümü Catching a Tiger gibi davul ve gitar ön planlı bir
albüm. Lissie'nin hafiften klasik 80'ler
kadın rock sanatçı sesini hafiften blues sanatçısı sesi ile birleşen gitar
soloları beni benden aldı. Albümü bir çırpıda dinledim ve sanırım en azından bir
5 defa daha tekrar ettim son birkaç günde. Şarkılarını seslendirirken sesiyle
kendini aşıyor Lissie, sesini kullanmayı iyi bildiği gibi olabilecek en iyi
şekilde en yüksek notalara ulaşabiliyor. Ve hiç beklemediğiniz anlarda
beklemediğiniz yükselip alçalmalarıyla da büyüleyici olma özelliğini kazanıyor.
Bence Lissie dinlemeden bu internet sayfasını kapatmayın. Seveceğinize garanti
veriyorum. Albümdeki favori parçam Deluxe edisyonunda stripped down
versiyonunun da bulunduğu I Bet On You.
Son iki
haftadır kadın vokallere ağırlık vererek “Kadın vokallerden hazzetmiyorum.”
tükürüğümü de yalamış bulunmaktayım sanırım, bu da böyle burada ölümsüzleştirildi
yazılı olarak. Ama güzel albümler yapınca erkek - kadın fark etmeden dinlemek
gerekiyor. Umarım siz de bu haftaki bu üç güzel albümden memnun kaldınız.
Not: Blogumuz, Hürriyet Bumerang Ödüllerinde "En Tarz Blog" dalında aday. Eğer bize destek vermek istersen, buraya tıklayıp hiçbir ücret ödemeden oy verebilirsin. Şimdiden teşekkürler.
Not: Blogumuz, Hürriyet Bumerang Ödüllerinde "En Tarz Blog" dalında aday. Eğer bize destek vermek istersen, buraya tıklayıp hiçbir ücret ödemeden oy verebilirsin. Şimdiden teşekkürler.
Haftaya
görüşmek üzere.
Müzikle
kalın.
Xoxo
Gözde Sarıhan
ROYALS ÇOK HOŞ. RİTİM ÇOK TATLI.
YanıtlaSilLorde incelemesi için teşekkürü borç bilirim. Albümü henüz adam akıllı dinlemesem de Royals benim de favorim.
YanıtlaSilYALNIZ SÖZLERE DE BAYILDIM SAPIK GİBİ DİNLİYORUM.
YanıtlaSil