Senjar
Life May Kill
Yapayalnız geçen sevgililer gününden sonra kendimi kapatayım,
etraftan elimi eteğimi çekeyim dedim… Sonra sınavı falanı filanı vardı
cebelleştim durdum. O arada, ne yaptıysam unutamadığım blogta 3 ayda 1 muhakkak
bahsettiğim ex-boyfriend’im ile tekrar görüştüm ve tekrar görüşmemeye karar
verdim. O ilişkiyi bırgalayıp yazıp sündürecektim açıkçası. Ey sen, ey aşk, ey
acı işte nasıl beni perişan ettin sensiz bir hiçim temalı. Bu süreçte Berkin
Elvan’ı kaybettik hepimizin bildiği gibi, sokaklara döküldük. Gazıdır suyudur çeviğidir…
Ya arkadaşlar ülkenin şu halinde böyle yavşakça şeyler söylemek istemiyorum ama
ne zaman ben bu gerizekalıyla ilgili acı çeksem bir şey oluyor arkasından bir
TOMA üzerimden geçiveriyor. Unutmamı sağlıyor mu, bilmem. Sağlamıyor sanırım
hala bak onun hakkında yazıyorum. Neyse zaten bi hatunla direnirken gördüm
kendisini. Serseri…
Sınavları verdim, attım kendimi memlekete. Adamı sürekli
rüyalarımda filan görüyorum, dedim tamam haydi Senjar’cım aç laptopunu koy
arkaya Daft Punk, dök içindeki aşk acısını…
Dökemedim.
Sabahları kardeşim LOL denen çağımızın erkeklerinin en büyük
hastalığı olan oyunu oynamak için uyanması gereken saatten 1 buçuk saat önce
uyanıyor. Kulaklığını takip “ULTİYE VER BERKAAAAAAY” diye kükrüyor, haliyle
gözümü açıveriyorum “neler oluyor amk” gibisinden.
Bu sabah kalkıp su içeyim dedim. Ebeveynlerim daha işe
gitmemişti. Babama bir baktım, rengi kül gibiydi, omzunun, sırtının ve kolunun
ağrıdığını söylüyordu nefes alıp vermekte zorlanıyordu.
Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Bir an çok kısa bir an
sanki gözlemci bakış açısıyla anlatılan bir romanın içinde gibiydim. “Yaşlı adam her zamankinden daha sarıydı o
sabah. Karısı endişeli gözlerle ona bakıyordu. İçeriden ergen çocuklarının
“CANGIL GİDELİM” diye bağırdığı duyuluyordu. Neden sonra aralarından birisi
“hastaneye gidelim” demeyi akıl etti…”
Olayı daha fazla sulandırmak, okuyanı ağlatmak, dramlar
çıkarmak istemiyorum. Normalde yapardım. Ama bugün istemiyorum. Olanı
olduğundan daha yüzeysel geçeceğim. Tahlili tetkikleri filan yapıldı.
Yorgunluğa bağlı spazm geçirmiş, ciddi bir şeyi yokmuş babamın.
Ekg’yi, kardiyak enzimleri sonuçları filan kendi gözlerimle
görmüş olmama rağmen, hala bir şeyi yok demelerine inanamıyorum. Yani sanki bir
şeyi gözden kaçırıyorlar gibi geliyor. İçimdeki bu huzursuzluk nasıl geçecek
hiç bilmiyorum. Böyle şeyler düşünmekten de nefret ediyorum.
Babalar, babalarımız…
Daddy issues, günlük hayatta üzerinde sıklıkla durduğumuz bir
konu. Babalarından istedikleri gibi doyurucu bir sevgi alamayan
arkadaşlarımızın arka arkaya yaşadığı yıkıcı ve yorucu ilişkileri üzerine
yıktığımız sebep…
Hoşlandığımız her insanın bir öncekine benzer tutumları, olur
da makro bakmayı başarabilirsek babamızı andırmaları… Konuyu biraz daha
kurcaladığımızda zaman zaman hepimizin bir yerlerde muhakkak duyduğu “Elektra
kompleksi” ve “Oedipus kompleksi” kavramları gelecektir aklımıza.
Tüm bunları açıklamadan önce annesi Amelia Nathanson’un ilk
göz ağrısı; “Annesinin kayıtsız şartsız
göz bebeği olmuş, bir adam, ömür boyunca kendini Fatih gibi hisseder. İşte,
başarılı olacağına duyduğu bu güven çoğu kez gerçek başarıyı da doğurur.” sözünün
sahibi Sigmund Freud’dan bahsedelim.
Bazen de bir puro yalnızca bir purodur temsili