30 Aralık 2013

Klişeler Kızı Dilara: Aşk Var!

MBO
Art May Kill, Life May Kill yerine yazdı.

Bir şehri ne kadar seversem seveyim, uzaklaşırken yaşadığım his beni feci rahatlatıyor. Kızdığım arkadaşlar, sıkıldığım simalar, ödemeyi unuttuğum faturalar, ve her köşebaşında rastlama riskiyle yaşadığımız mutsuz anların süper özeti yüzler… Hepsi geride kalıyor. Kendimi hepsine son bir kazık atmış, onları terk etmiş, çekip gitmiş hissetmekten alıkoyamıyorum. Kafamda Hande Yener ’den “HAVAALANI” çalıyor. “Nası söndürdüm senin havanı? Ha ha!” diyorum. Ha ha‘nın vurgusunu da Nelson gibi yapıyorum.

Oysa minik yeni yıl tatilinden pay koparıp altı günlük bir başkent-aile ziyaretinde bulunmaktan başka yaptığım bir şey yok. Daha “uzağa” yahut daha “uzuna” gidecek param ya da zamanım da yok. Düşününce daha uzağa gitme ya da bir yerlerde daha uzun süre kalma gibi bir isteğim de yok.

Bir kere evimi özlerim. Ee, evim de benim bebeğim. Ortalığı özgürce dağıtma yetkim, plastik tabak-bardak kullanma alışkanlığım, örgülerim, dergilerim, komşularımın en kocaman gülümsemelerini bana sunmalarına sebebiyet verdiğin tahmin ettiğim eserlerimi seslendirdiğim banyom, lan hatta tuvaletim… Sonra arkadaşlarım; az gördüklerim, çok sevdiklerim… Sonra bir gün göremesem delirecek kadar çok sevdiklerim… Kapımın önündeki otobüs durağım, yemek sepetim, beş liraya fön çeken kuaförüm… Gördünüz mü? Gitmekten çok dönmek için sebebim var. Ve şehrine blöf yapmak, yani döneceğini bilerek gitmek de, terk etmelerin tek tatlısı.

Kafam; gittiğimde neşeli bir merhaba, döndüğümde sımsıcak bir hoş geldin duyacak olmanın zevkiyle uyuşmuş durumdayken, şu altı günü, yeni yıl hazırlıklarına adamamanın imkansız olduğunu düşünüyordum. Hayır, bu sefer cadılar bayramı misali bir organizasyon hazırlığım yok. Ailemle güzel bir yemek yiyecek, parmağıma mandalina geçirip Victoria‘nın meleklerine bakacağım. Babam sobada kestane pişirecek ve elleriyle soyup yedirecek bana, hıhı. Çünkü baba ocağında prensesliğimiz hala söküyor, evet. Neyse ben planlarımın daha uzak bir geleceğe yönelik olmasını planlıyordum. (Planlarımı planlıyordum. Çok planlıydım.) Evet diyete pazartesi başlayan Ademoğulları, birleşin. Birleşin de takvim 1 Ocak’ı gösterdi miydi, kafamıza sihirli bir değnek dokunacağını varsayalım. Ve haklı çıkalım!

Şaka bir yana ben tabiî ki de yeni yıl kararları hikâyesini hiç de saçma bulmuyorum. Yılbaşında alınan herhangi bir kararın; ilk çeyreğinde, ortasında yahut sonunda alınanla başarı oranının yakın olacağını tahmin etmekle birlikte, pek kimsenin de rutinine “good morning sunshine!” diyerek başlamadığının farkındayım. Demem o ki, evet, yılın her anında, günün her saatinde yeni şeyler isteme, yeni kararlar alma hak ve yeterliliğimiz var, lakin motivasyon alanımızdaki derin boşluk da hani gözlerden kaçmıyor. Bu yüzden neden, insanda defterin sağ tarafına geçmiş mutluluğu uyandıran yeni yılı bu iş için kullanmayalım? Neden Tanrı‘ya, Tabiat Ana‘ya yahut Evren‘e (artık hangisi size cazip geliyorsa) bize kendisi kadar temiz bu sayfayı ayırdığı için teşekkür edip; dilek, sıkıntı, amaç ve arzularımızı ortaya dökmeyelim?
Bence kullanalım, dökelim bence. Hatta ben başlıyorum.

……………………………………………………

Durun. Düşünüyorum.

…………………………………………………...

Düşündüm. Şu an dünyada en çok korktuğum şey gidip aynaya bakmak. Zira sanırım oturduğum yerde düşünürken kepçe kulaklı, çemçük ağızlı, koca götlü bir Umut Sarıkaya kızına dönüştüm. Yürüsem topuklarımdan “doguldak, doguldak” diye efekt gelecek. Adım da mesela “Klişelerin Kızı Dilara” falan gibi bir şey oldu. Neyse, gidip aynaya falan bakmadan, hatta hiç yerimden kalkmadan şu yazıyı bitireyim. Dilara kesin öyledir. Kapalı göz kapaklarını gerdire gerdire, başladığı hiçbir işi yarım bırakmayan bir insan olduğuyla övünüyordur.

Şimdi düşündüm benim kafam yine İhtiyaçlar Hiyerarşisi Teorisi‘ne gitti. Çıkaramayanlar şöyle bir göz atabilirler, ama geri gelin, daha söyleyeceklerim bitmedi. Çıkaranlar beni takip etsin ve “Sen de hiyerarşiye ne düşkünmüşsün.”, “Kraldan çok kralcıymışsın.” falan demesin. Piramidin özeti şöyle: Benim karnım tok, sırtım pek arkadaşlar. Aç değilim, açıkta değilim. Sahip olmama çok az kalan, maddi - manevi tatmin edici bir mesleğim, beni seven, anlayan dostlarım, içimdeki prensesi canlı tutan çok kral bir ailem var. (Mesela oyuncaklarımın hepsini attığı için sitem ettiğim annem geçen gün bir Barbie bebekle çıkıp geldi, canım.)

Peki ben ne istiyorum? Daha ne isteyebilirim?

Ben aşk istiyorum arkadaşlar!

-Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa!

Ne oldu? Hayal kırıklığına mı uğradınız? Tam da Klişeler Kızı Dilara‘ya yakışır bir şey mi söyledim? Amk liselisi diye bağıran mı oldu? Ne oldu?

Şaka maka değil. Mübalağa da etmiyorum. İnsanlığın aşka karşı genel tutumu bu oldu. Kiminiz “Aşk mı? Sahdjhfjdhfdjkas. Aşk ney ya?” diye çemkirdiniz bana. Daha geçen işte, 2013. Kiminiz ne zaman aşkın adını ansam “Sevgi demek istedin sanırım.”, “Canım, hoşlanmak demek istedin herhalde.” diye aklınızca beni düzelttiniz. Bilinç altıma verdiniz hoşlanmayı, etkilenmeyi; verdiniz saygıyı, sevgiyi; verdiniz bilinçaltıma elektriği… Kiminiz “Dizilerde, filmlerde aşk” dedi. Kendini sosyal hayattan sıyırdı, evine kapandı, dizilerini izledi. Kiminiz içten içe aşktan umudunu öyle kesmişti ki, tutunduğu ilk dalı “Alın ya bakın bu aşk.” diye bize yutturmaya çalıştı. Aşkın kalan son bir iki fanı da öylece aşktan tiksindi. “Yetmez ama evet” diyerek insanlar soktunuz hayatınıza, sonra ne siz o insanlara yettiniz, ne onlar size denk geldi. Düşürülen kriterler bile yüzüstü bırakırken, aşk iyiden iyiye bir hayal, bir ütopya oldu.

Peki bu esnada âşıklar ne yapıyordu? Bir kısmını biz damgaladık. “Ay aşk bu değil” dedik. Bir kısmı âşıkların; birbirine daldı, kafayı kaldırıp “Arkadaşlar aşk var!” diyemedi. Direnişten alışkındık oysa, yayardık, bir tweet yeterdi. Nihayetinde bizler aşka açtık ve umut fakirin ekmeğiydi. Bir tür âşık da karşısındakine “Aş..” derken daha, insanlığa dair ne kadar güzel duygusu varsa içinde sömürülebildiğini keşfetti ve sustu. “Varsın aşkı yok bilsinler” dedi, “Sonu boka da varabiliyor.” Oysa bu kararı tek başına vermemeliydi. Dedim ya biz açtık, yemek seçecek halimiz yoktu. O boku yemeye de gönüllüydük yani.

Annem bizim buraların insanı olsun dedi, insan olsa yeterdi.

Babam sana bakabilmeli dedi, gözlerimin içine bakılsa yeterdi.

Sonra benim isteyip de soramadığım zamanlar da geldi, “Napalım ya, olalım mı âşık?” diyemediğim. Cevabı biliyordum çünkü. Biri vardı benden önce. Öff, çok fenaydı var ya, çok acıydı hikâye, öyle böyle değildi. Hem biraz kötüydünüz, biraz serseri, karanlıktınız. “Aysel git başımdan” ile “Filiz sevişelim mi?” arasında bir yerde durdunuz. Sevişmek sevmekten gelmezdi, inanmıştınız. Ve aksini iddia eden rock müziğin asi sesi de olsa “Kezban Ferah” olmaktan kurtulamazdı.

Bir şey söyleyeyim mi? Umudumu kıramadınız be. Öyle dediniz, böyle dediniz, yan yatırdınız, çamura batırdınız olmadı. Hadi itiraf edeyim, bi defasında biraz kırılmıştı umudum. Ama sonra geçti işte.

Evet belki bir Marshall Eriksen ile tanışamadım. Öyle kolayca, aramadan, yorulmadan, çaldığım bir kapının ardından… Ama bir yerlerde bir Ted Mosby de dünya döndüğü sürece beni bekliyor olacak.

Yüzünü güldürebildiğim ve beni güldürebilen, yemeklerimi seven ve perdelerimi asan, Hobbit’in 3. filmi için beraber gün sayacağım, numarasını ezberden bileceğim biri… Hani o mutlu olmaya çabalamadığınız, mutlu etmeye odaklandığınız ve bunun sizi dünyada en çok mutlu eden şey olduğunu keşfettiğiniz şeyi yaşayacağınız biri… Hani beraberseniz keyifsiz uyanamayacağınız…

Ben Klişelerin Kızı Dilara. Benim saçlarım sarı boyalı, uzun. Benim halka küpelerim, dev atkılarım var. Benim parfümüm ağır. Ben topuklarımı yere vurdum muydu “doguld’Aşk’ doguld’Aşk” diye ses gelir. Ve ben eminim bir gün senle buluşup bir şeyler içeceğim… Hatta belki eskileri anacağım, dertleşeceğim…

İşte ben, bu yeni yılda tüm bu güzel şeylerin kaynağının aşk olduğuna inananlara; ‘O’nu görmeyi, ‘O’na dokunmayı ve ‘O’na sahip olmayı diliyorum. İnanmayanlara gelince, siktir edin onları, onlar kördürler, asdhfjskhdadadf, görmezler…


Hepinize mutlu yıllar, yanaklarınızdan öperim.

12 yorum:

  1. Bi defasında ben de kaybettim. Öyle kaldı. Helal olsun karşim sana!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. BANA HELAL, SANA DA AŞK OLSUN ADSIZ KARŞİM:)

      Sil
  2. Kaybeder gibi olup olup "Kaybetmiycem amk, Mr. Darcy var bi yerde beni bekleyen... Yok mu?......" modlarında dolanıp dolanıp hiçbi boka sap olamayan bir insanım sanırım. Üzülüyorum ama umutluyum da. Ne bileyim, inanıyorum. Her şey dilediğin gibi olsun ArtMayKill.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. BENCE VAR. BAZEN BEN DE ÜZÜLÜYORUM AMA GEÇİYOR. SENİN DE HER ŞEYİN DİLEDİĞİN GİBİ OLSUN SEVGİLİ ADSIZ.

      Sil
  3. Sonlara doğru daha da güzelleşen, içten, 10 numara bir yazı.

    YanıtlaSil
  4. Eline koluna imkansizliklara direnen azmine sağlık. Like. Aşkı bulmak düşük olasilik ama sifir değil. Devam et umarım en tatli şeyler senin olur. Bana gelirsek ben biraz daha uyuyacagim. Tatlı ruyalar hepimize...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. UYU GÜZEL ÜLKEM:(((

      O DEĞİL DE, BİR SAAT KURUN UYURKEN. EN TATLI ŞEYLER DE, BUYRUN HEP BERABER OLSUN..

      Sil
  5. yazını okuduğumda bu dörtlüğü anımsadım;

    en büyük ilham inançtır, unutamazsın.
    yazmak hapşırmak gibidir geldi mi tutamazsın.
    hapsetsen de çığlıklarını duyarsın.
    bu gürültüde vicdanını uyutamazsın.

    Bence haklılık payım var, bu yazınla tam seni anlatmış .. Devamını bekliyorumm :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. LIFEMAYKILL E YAZMAK BELKİ ANCAK SENEYE NASİP OLUR:) AY İLK KEZ ŞİİRLİ YORUM ALDIM YALNIZ, ÇOGZEL! KESİNLİKLE HAKLILIK PAYIN VAR, HEM DE KOCAMAN Bİ PAY. TEŞEKKÜR EDERİM:)

      Sil
  6. şiirden ince boynum, kılıçtan kalın.
    güzel bir sözün yanında kılıç tahta kalır. ^^

    YanıtlaSil
  7. başka 1 şey isteseymişsin keşke

    YanıtlaSil

.