11 Temmuz 2013

Hayat Damarlarımdan Biri

Yaz Geldi

Yaz aylarından nefret ediyorum.. Yazlar benim için ne zaman “deniz, deniz, deniiiiiiiz!” coşkusundan çıktı, tam olarak kestiremiyorum ama son yıllarda hep korkunç şeyleri beraberlerinde getiriyorlar. Ayrılıklar, uzamakta olan okulların stresi, bir başına yaşamaya alışan bünyenin aile ile imtihanı, akıllı telefon meseleleriyle kısmen azalmış internetsizlik faktörü.* Ve tabi insanın ruhunu eriten sıcaklar... Şimdi böyle anlatınca dört mevsim yaşanan basit sorunlarmış gibi geliyor belki kulağa. Ama güvenin bana, değil! Uğursuz, nursuz bir mevsim yaz.

En son hangi yaz mevsiminde uçuş uçuş elbiselerle sahilde bira yudumladım hiçbir fikrim yok.

Eyvallah


Bu yılın yazına bir göz atalım şimdi. Kusura bakmayın deniz kenarındaki ayak fotoları ama; daha mübarek mevsimin başlamasıyla ülke karıştı. Akla gelebilecek her türlü sebepten gözümüzün yaşı dinmedi. Bu sıralarda ben de sizler için bir “barok” yazısı hazırlamaktaydım. Bakın çılgın direniş günlerinde bile olaylara şakalı bir bakışla yaklaşma isteği varmış içimde. Kendime ve size yani bize dair yapmak istediğim şeyler varmış. Hoş başka türlü niye dirensin tabi insan?

İlginçtir bazen günler geceler boyu “sokaklarda galiyö” olmanın, dayak yemenin, hakarete, milyonlar halinde haksızlığa uğramanın zedeleyemediği insan psikolojisi, sıcak evinizde geçen sakin bir gecede birkaç tatsız söz duymanızla darmadağın olabiliyormuş. Haksızlığa tek başına göğüs germenin acısı da bir başkaymış. Demem o ki, bence de “biberine, gazına, copuna, sopasına, tekmelerin hasına eyvallah!”. Ama kalbimi kırarsanız nefes alamıyorum...

İhtiyaçlar Hiyerarşisi

Günlerdir düşünüyorum, ne yazsam diye. Geri dönüp barok yazımı tamamlamak ölüm gibi zor geliyor. Bildiğin depresyondayım. 3 gün önce “insanlar çok kötüüüü” diye ağladım. Yemek yemek, uyumak, uyanmak hatta çizgi film izlemek bile ilgimi çekmezken, siz söyleyin nasıl resimle, heykelle ilgileneyim ben? Kusura bakmayın da ne bileyim? Yemişim Leonardo'yu, zıçmışım Mona Lisa'ya... Anam mısınız, babam mısın ulan?

Duygu durumum böyle olunca aklıma sağlık sosyolojisi dersinden bir şeyler üşüştü tabi ister istemez. Maslow Teorisi... Diğer adıyla İhtiyaçlar Hiyerarşisi Teorisi. Bir psikolog olan Maslow teorisinde şöyle diyor:(diyerek şahane bir şekilde özetleyebilmek isterdim, kaynak kıçım olurdu ve çok güzel olurdu. Onun yerine Wikipedia'dan alıntı yapacağım maalesef.)

“Maslow teorisi veya ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisi, ABD'li psikolog Abraham Maslow tarafından 1943 yılında yayınlanmış bir çalışmada ortaya atılmış ve sonrasında geliştirilmiş bir insan psikolojisi teorisidir.

Maslow teorisi, insanların belirli kategorilerdeki ihtiyaçlarını karşılamalarıyla, kendi içlerinde bir hiyerarşi oluşturan daha 'üst ihtiyaçlar'ı tatmin etme arayışına girdiklerini ve bireyin kişilik gelişiminin, o an için baskın olan ihtiyaç kategorisinin niteliği tarafından belirlendiğini söz konusu etmektedir. Maslow'un kişilik kategorileri kendi aralarında bir dizilim oluştururlar ve her ihtiyaç kategorisine bir kişilik gelişme düzeyi karşılık gelir. Birey, bir kategorideki ihtiyaçları tam olarak gideremeden bir üst düzeydeki ihtiyaç kategorisine, dolayısıyla kişilik gelişme düzeyine geçemez.

Maslow, gereksinimleri şu şekilde kategorize etmektedir.

1. Fizyolojik gereksinimler (nefes, besin, su, cinsellik, uyku, denge, boşaltım)
2. Güvenlik gereksinimi (vücut, iş, kaynak, etik, aile, sağlık, mülkiyet güvenliği)
3. Ait olma, sevgi, sevecenlik gereksinimi (arkadaşlık, aile, cinsel yakınlık)
4. Saygınlık gereksinimi (kendine saygı, güven, başarı, diğerlerinin saygısı, başkalarına saygı)
5. Kendini gerçekleştirme gereksinimi (erdem, yaratıcılık, doğallık, problem çözme, önyargısız olma, gerçeklerin kabulü)

Maslow'a göre birey için o an baskın olan gereksinimler hangi kategoriye ait gereksinimler ise, diğer deyişle günlük etkinlikleri ağırlıklı olarak hangi gereksinimleri doyurmaya yöneliyorsa, kişilik gelişmişlik düzeyi de onun istencinden ya da seçiminden bağımsız olarak bu gereksinim kategorisine karşılık gelen düzeyde bulunacaktır.

Belirli bir kategorideki gereksinimler tam olarak karşılanmadan kişi bir üst düzeydeki kategorinin gereksinimlerini algılamaz, böyle gereksinimleri yoktur. Örnek olarak günlük olarak karnını doyurabilen fakat güvenlik içinde bulunmayan, kendini sürekli olarak olası bir tehdit altında algılayan bir insanın, dünya görüşünü geliştirmek için kitap okumak gibi bir gereksinimi yoktur.

Belirli bir gereksinim kategorisindeki gereksinimlerin karşılanması durumunda kişi, bir üst kategorideki gereksinimleri karşılamaya yönelecektir. Bu durum kişilik gelişme düzeyini de bir üst düzeye sürükleyecektir.
Maslow'a göre psikologların yapması gereken,bireyin kendini gerçekleştirme (self-actualization) aşamasına gelmesinin önündeki engelleri ortadan kaldırmasına yardım etmektir.”

İtiraf etmek gerekirse ben 3. maddede tıkanmış durumdayım (Arkadaşlık mı? Aile mi? YOKSA CİNSEL YAKINLIK MI? Uuuuu.. Çok merak ediyor olmalısınız). Ve rahatlıkla görebileceğiniz gibi yaratıcılık kökenli eylemler 5. basamakta. Yani bir başka deyişle umurumda değil lan. Şu an sanat benim zerre umurumda değil. Kirli ellerimi, medeniyetin aynası olacak olsalar, ucuna kesik hortum takılı şarlayan çeşmenin altına tereddütsüz tutacağım geliyor.

Sayın Atatürk; “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” demişsiniz. Tutunacak başka damarı kalmamış bir birey olarak da benim o damarı kesip atasım geliyor işte... Buyurun bunu ne yapacağız?
                                                                                                                     
*


1 yorum:

  1. Gerçekliğinle öldürdün. Çarp suratımıza güzel oldu, iyi geldi.

    YanıtlaSil

.