9 Temmuz 2013

Sen Hangisisin, C. Misin Yoksa Oblomov Mu?

Düşünün ki iki farklı üslupta, iki farklı milliyetten, iki farklı ülkeden, iki farklı devirden, iki farklı dilden iki yazar, birbirine bazı noktalarda gerçek anlamda çok benzeyen iki roman yazmışlar. Yusuf Atılgan ile Ivan Gonçarov. Aylak Adam ile Oblomov. Okudunuz mu bilmiyorum ama bazı açılardan yüzeysel de olsa gösterdikleri benzerlik bana, bu iki benzersiz romanı yazımın konusu yapma isteği aşıladı. Haklarında minik bilgiler verdikten sonra, kendimce önemli gördüğüm yerlerini karşılaştıracağım bu sevgili romanları. Yan karakterleri veya ana karakterler için gerçekten önem arz eden karakterleri yazmayacağım çünkü, düşünsel açıdan karakter analizi denemesi yapmak istiyorum, yan karakterleri üstünkörü yazmak onlara hakaret olurdu. Başlayalım mı? Haydi!

Yusuf Atılgan - Aylak Adam


Yusuf Atılgan’ın akıcı üslubuyla kaleme alınmış olan Aylak Adam, hayatında hiç para sıkıntısı çekmemiş, çekmemeye de devam eden C.‘nin maddi ve manevi hayatından bir kesit sunar bizlere. Genel hatlarıyla romanda C.’nin hayatının temel uğraşının “aylaklık” olduğunu görürüz. Bu aylaklık ne tip bir aylaklıktır, tembellikle arasında ne fark vardır, bu sanıyorum sizlere kalmış bir yorum zira kişiden kişiye değişebilecek bazı yorumlar yapılabilir bu konuda. Kimileri C.’ye aylak derken, kimileri de onu filozof olarak addedebilir. Yaşamak için gereken parayı kazanmasına gerek olmadığı için, zamanının hemen hepsini yürüyerek, okuyarak, sinemaya giderek, ressam arkadaşlarının yanında modellik yaparak, yolda gördüğü ve belki de “ruh eşi” olabilecek kadınlarla tanışarak geçirir. Belki de C.’yi bir filozof olarak görmemin nedeni onun bu naif düşüncesi oldu zira yolda yürürken göz göze geldiği her kadının “O” olma ihtimaliydi C’yi roman boyunca heyecanlandıran, onu düşünmeye sevk eden. Başlarda hayattaki amacını keşfedememiş olduğunu düşünsem de, roman boyunca C.’nin düşüncelerinden, onun hayatındaki amaçlardan en göze çarpanının “O” nu bulmak olduğu aşikârdı. Yusuf Atılgan’ın adını 4 mevsimden alan 4 ana bölümden oluşan, bol bol düşündüren Aylak Adam’ını okumanızı şiddetle tavsiye ederim efendim. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkma Aylak Adam favorimdir, bilginize.

Ivan Gonçarov - Oblomov


Rus edebiyatının adının, yazdığı bu baba eserden daha az bilindiğini düşündüğüm kıymetli yazarıdır Ivan Gonçarov. Saygıdeğer romanı Oblomov ile tanıdım aslında ben onu. Romanın ilk 80 sayfasının yataktan kalma-kalkmama ikilemi üzerine olması, kitabın ağır bir tembellik üzerine kurulu olduğunu Gonçarov bize inceden anlatmaya çalışmıştır. Kitabın Oblomov’un yataktan kalkıp-kalkmama, seyahate gidip-gitmeme, dışarı çıkıp-çıkmama ve daha nice ikilem üzerine kurulu olması, bazı bazı insanı çileden çıkarmıyor değil. Genel olarak Oblomov’un yapmadığı, yapma olanağı olmasına rağmen yapmak istemediği şeyler ve bunların sonuçları üzerine kurulu bir romandır Oblomov. Ayrıca Oblomov’un en yakın arkadaşı Ştoltz’u da Oblomov’a tamı tamına zıt bir karakterle karşımızda buluruz ki bazı yerlerde fazla kapitalist özellikleri sebebiyle kendisinden de aşırı hazzetmemiştim. Geneline bakacak olursak, romanın bazı bölümlerinde mutlu olur, çocuksu bir umutla beklersiniz Oblomov’un tembelliğinden sıyrılıp hayatını yaşayacağı anı. Kitabın genelindeki bu tembel hava, aslında “Oblomovluk” diye adlandırılan umursamazlık durumudur. Oblomov’dan sonra ortaya çıkan “Oblomovluk” kavramı hakkında, zamanın büyük eleştirmenlerinden Dobrolyubov “Dünyada olup biten her şeye karşı duyumsamazlıktan kaynaklanan tam bir atalet, hareketsizlik, ilgisizliktir.” demiştir ki bu da gösterir ki Oblomovluk, hareket halindeki dünyaya karşı bir hareketsizlik durumudur. Kitabın genelindeki fiziksel durgunluğun yanı sıra, Gonçarov’un mükemmel betimlemeleri, Dostoyevskivari düşünce tasvirleri delicesine bir hareket katıyor aslında romana. Kitabı okurken o zamana kadarki yaptığınız tembelliklerin, harekesizliklerin, ilgisizliklerin ve aylaklıkların gözünüzün önüne gelebileceğini önceden söylemeliyim.  Açıkçası ben, kitabı okuma sürecimde, “Allam bi daha başladığım işi bitirmemezlik yapmıcam, bi daha üşengeç olmıcam, amin.” şeklinde gaza geldimse de, sonra kanımdaki “Oblomovluk” beni yine yakaladı. Bakalım siz nasıl etkileneceksiniz bu betimleme şaheserinden. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi çevirisi favorimdir, bilginize.

Karşılaştırmaca

İki romanı karşılaştıracak olursak, aradaki bariz benzerlik iki romanın da yer yer tembellik yapmaktan hoşlanması, daha doğru şekilde söylemek gerekirse, para kazanmak ve yaşamak için çalışmak zorunda olmaması veya çalışmak istememesidir. Aslında durum iki karakter açısından farklıdır, çünkü C. yaşamak için parası olan ve bu para sayesinde istediği şeyleri yapabilen, kısacası küçük de olsa bazı amaçları olan bir insandır. Durum, Oblomov için biraz farklıdır. O da çalışmamaktadır fakat bunun yanı sıra okumak, yazmak, tatile gitmek, eğlenmek gibi insan ruhunu dinlendiren aktiviteleri bile ertelemekte, yeri geldi mi ona zarar vereceğini bahane ederek hiçbir şey yapmadan günlerce yataktan çıkmamaktadır. Yani buradan, C.’nin hayatında yaşamak için Oblomov’dan daha elle tutulur bir amaç olduğunu söyleyebilirim kendi adıma. Günlerce evden çıkmasa C. büyük ihtimalle depresyona girer veya kafayı yerdi gibime geliyor benim. Aralarındaki önemli bir fark da, az önce bahsettiğimiz küçük amaçların yanında, asıl yaşama amaçları konusunda iki karakterin aralarındaki farklardır. Oblomov’un yaşama amacını çözemediğimi üzülerek söylemek istiyorum sizlere. Aslında bazı anlarda mutlu bir aileyle uzun bir yaşam onun hayali gibi duruyor olabilir, ama kesin bir amaç sezemedim ben. Bu konuda ne düşünüyorsunuz bilmek isterim Book May Kill’ciler, söyleyeyim! Oblomov’dan farklı olarak C.’nin hayat amacının “O”nu bulmak olduğunu düşündüğümü yazmıştım daha önce.

Aslında iki karakter de hemen her insanın içinde biraz olan, aylaklık, tembellik, üşengeçlik hislerini barındırıyor. Her iki karakter de düşünsel açıdan doyurucu yorumlar ve muhakemeler yapıyor kendi içinde. Yalnız, Oblomov’daki baskın yan karakter (Ştoltz) okuyucuya üşengeçlik ile çalışkanlık arasında keskin bir muhakeme yapma imkanı sunuyor. Aynı zamanda Oblomov’un üşengeçliğinin uç bir noktada olduğunu söyleyebiliriz. Aylak Adam ise daha ılımlı bir tembellikte. Onun aylaklığı, içten gelen, daha düşünsel bir aylaklık. Oblomov ise genel anlamıyla, herhangi bir şekilde hareket ederse fiziksel açıdan zarar göreceğine, hastalanacağına inandığı için tembellik etmektedir. Her şeye rağmen bu iki farklı karakterin, ortak bir noktada, “düşünsel hareketlilik, fiziksel tembellik”  noktasında buluştuklarını söyleyebiliriz.

Yazımı iki romandan, iki vurucu cümleyle noktalıyorum. Umarım okuyup, kendi yorumlarınızı da buraya eklersiniz. Kitapla kalın.

“Yoksa her şey benim olmadığım zaman, benim olmadığım yerlerde mi oluyordu?”
Aylak Adam

“Yarım kalmış bir adam olduğunu, ruh güçlerinin gelişmekten kaldığını, hayatına bir ağırlığın çöktüğünü düşündükçe içi parçalanıyordu. Başkalarının zengin, hareketli hayatını kıskanıyor; kendi hayatının yolunu ağır bir kaya parçasıyla tıkanmış, daracık, zavallı bir keçiyolu gibi görüyordu.”
                                                                                                          Oblomov
                                                                                                         


Mak.

4 yorum:

  1. Mükemmel bir yazı, eline sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Ne ara okuyorsun acaba bu kitapları merak ve takdir ediyorum sevgili Mak. Bu yaz Book May Kill yazılarından okunacaklar listesi yapacağım orası kesin ama.

    YanıtlaSil
  3. Teşekkür ederim Osmancım :) Kitap tavsiyelerimi enjekte edebildiysem ne mutlu bana.

    YanıtlaSil
  4. Sevgili Adsız arkadaşım, teşekkür ederim sana da :)

    YanıtlaSil

.