27 Haziran 2013

Aysel'im

Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi söz yazarı Aysel Gürel.

Yazının, ana temasını oluşturan bu cümle tabii ki kişisel bir düşünce fakat eminim ki birçok insan bu cümleye sonundaki noktaya kadar katılıyor. 17 Şubat 2008 tarihinde kaybettiğimiz Aysel Gürel’i anmak amacıyla yapılmış olan tribute albümü Aysel’in, bugün itibariyle müzikseverlerin beğenisine sunuldu.

“Bu şarkıyı, şu şarkıcı söylese nasıl olurdu?” sorusunu hayatımın her döneminde sormuş birisi olarak tribute albümlere genelde sıcak bakarım. Aysel Gürel için de böyle bir albüm yapılacağını duyduğumda oldukça heyecanlandım ve sevindim. Heyecanımın sebebini zaten birkaç cümle önce açıkladım. Sevinmeme gelecek olursak; ilk olarak belli bir dönem Aysel Gürel ve şarkıları konuşulacak ve Aysel Gürel’in şarkılarını hala bilmeyen insanlar varsa, insanların “Aa, bu şarkı da Aysel’in şarkısıymış.”diye şaşıracak olması, ikinci olarak ise yeteri kadar anlaşılamadığını ve algılanamadığını düşündüğüm Aysel Gürel’e bir şans daha verilecek olması.

Tabii ki albümü hemen dinledim. Dinledikten sonra da tabii ki kafam karıştı. Az önce tribute albümlere duyduğum sıcaklıktan bahsettim ama madalyonun da iki yüzünün olduğunu unutmayalım. Bu tarz albümlerin en büyük zorluğu, şarkıların yeni versiyonlarının orijinallerini aratma duygusu. Fakat bana kalırsa bu olay abartılan bir duygudan başka bir şey değil. Sonuç olarak şarkıların orijinal halleri zaten mevcut, yeni versiyonları da günümüze uyarlanmış, modernize edilmiş ya da biraz değiştirilmiş durumda. Müzik sektörünün, kendini sürekli yenilemesinin dışında, eskileri de yenilemesi bana göre gayet anlamlı bir olay. Çözüm ise çok kolay; beğeniyorsan alırsın ve dinlersin, beğenmezsen de gerçek şarkı zaten orada.


14 Haziran 2013

Quadron - Avalanche


4 yıllık aradan sonra ikinci albümleri “Avalanche” ile bize tekrar merhaba diyen Quadron, yeni albümleri ile çıtayı biraz daha yükseltmişe benziyor. İlk albümleri Quadron’a oranla daha fazla müzik çeşitliliği ile karşılaştığımız Avalanche albümü “hafif ritimlere sahip ve akıp giden” bir albüm. Coco O. ve Robin Hannibal ikilisinden oluşan grup 2009 yılında çıkardıkları albümden 4 yıl sonra tekrar dinleyicilerin beğenisine çıktı.
Avalanche albümü 10 şarkıdan oluşuyor. Albüm, genel olarak oldukça başarılı olmakla birlikte piyasa şarkılarından sıkılmış ve sakin ritimler ile eğlenmek ve dinlenmek isteyenler için güzel bir alternatif. Yavaş yavaş albümün derinliklerine doğru yola çıkalım.

Albümün açılış şarkısı LFT (Looking For Trouble), albüm hakkında oldukça başarılı bir özetleme yapıyor. Bana kalırsa albümün en başarılı şarkılarından olan LFT, Coco O.’nin o güzel sesini öne çıkarırken, ritmik müziği ile de insanı sallandıran yapıda. Nakaratın başlangıcı ile yükselen vokal, “I’m still looking, looking for trouble.” sözleri ile tatlılıktan yenebilecek noktada. “Evet, hala bela arıyorum.” diyerek güzel bir meydan okuma şarkısı olmasından dolayı ayrıca sevdiğim şarkının sonundaki isimlere yapılan göndermeler de yerine ulaşmıştır diye düşünüyorum.

12 Haziran 2013

Mikhail Afanasievich Bulgakov - Köpek Kalbi

Merhaba  sevgili kitapsever Book May Kill okurları, Beauty May Kill müdavimleri. Ülkemizdeki ifade hürriyeti ve demokrasi arayışı içindeki halkımızın yerinde duramadığı, kabına sığamadığı, yeri geldi mi ilginç, komik, eğlenceli, yeri geldi mi adalet duygularımızı kabartan şiddet hareketlerinin olduğu, üzüldüğümüz, sevindiğimiz, bazen korktuğumuz, güldüğümüz, dualar ettiğimiz, gazdan öksürdüğümüz, aksırdığımız, kimyasallı sudan cildimizin yandığı ama her şeyden önemlisi umutla dolduğumuz bir 15 günü geride bıraktık. Ortalık yine karışık. Üzgünüm, kızgınım ama Mazhar Alanson’un da dediği gibi “Benim hala umudum var!”.Taksim’de olamadığım ve boğazlarım acıyana kadar bağırdıktan sonra yeni tanıştığım insanlarla kek, börek, gaz yiyemediğim için üzülmekteyim, haa keşke gaz yemesek, ilaçlı suda yıkanmasak da sadece kek yiyip şarkılar söylesek ama olmuyor, olamıyor. Sabah ola hayrola, gün doğmadan neler doğar diyerek yazıma geçiyorum. Özgürlük ve adaletin hakim olduğu bir ülke dileğiyle. 

HER YER TAKSİM, HER YER DİRENİŞ!

Bir ilk olarak sizlerle yazıyı okurken ya da okuduktan sonra dinlemek için bir şarkı paylaşmak istiyorum. Çok sevdiğim Türk rock grubu Mor ve Ötesi’nden Eski Şarkısı adlı parça, sanırım son iki haftadır dinlediğim tek şarkı. Neden mi? Bir; canım herhangi bir şey dinlemek istemiyor hayatımda ilk kez, hayır onun yerine haber seyrederim, direnişe katılırım. İki; bu şarkı şu anki özgürlük direnişine öyle bir cuk oturuyor ki. Ya da bana öyle geliyor. Dinleyin bi bakalım, belki seversiniz.


11 Haziran 2013

Fifi Ödülleri 2013


Bu sene 21.’si düzenlenen ve parfümeri dünyasının Oscar’ları sayılan Fragrance Foundation’ın sunduğu Fransız Fifi Ödülleri töreninde parlayan yıldız Guerlain La Petite Robe Noire oldu. Thierry Wasser imzalı koku; en iyi kadın parfümü, en iyi şişe tasarımı, en iyi reklam kampanyası ve tüketici seçimi kategorilerinde ödül aldı. Kendi mağazasında satışı yapılan kadın parfümlerinde ise kazanan Marie Salamagne’nin tasarımını üstlendiği Yves Rocher So Elixir Purple oldu.

Erkek kategorilerinde ise en iyi parfüm ve en iyi şişe tasarımı ödüllerini Olivier Polge’un eseri Viktor & Rolf Spicebomb kucakladı. Tüketici, seçimini Alberto Morillas ve Honorine Blanc’nun tasarladığı Diesel Only the Brave Tattoo’dan yana kullandı. Mathieu Nardin tarafından L’Occitane için dizayn edilen Eaux de Provence Eau Universelle kendi mağazasında satışı yapılan en iyi erkek parfümü ödülünü eve götürdü. En iyi reklam kampanyasında galip Kenzo Homme Sport oldu.

10 Haziran 2013

God May Kill

Beni Bu Diyardan Alır Kaçarım
Bilinçaltım seks satar kafası yaşıyor olsa gerek. Sizinle yatak odamdan bir kare paylaşacağım. Kitaplarım:
İtiraf etmek gerekirse kitapların hepsi başucumda sayılmazdı. Bir kısmı yerde, bir tanesi yatağın altında, iki tanesi ise tam olarak benimle birlikte yataktaydı. Sadece son günlerde ne yapmakta olduğumu izah edebilmek için onları bir araya getirdim.
Anlayabileceğiniz gibi bu dünyadan firar etmeye çalışıyorum. İçim sıkık, kalbim kırık ve düşünmek istemediğim pek çok şey var. Ben de yılların bilgi ve birikimini konuşturuyorum. Kendimi mutfaktan yatağa, yataktan mutfağa atacağıma; “canım kendim” i duvardan duvara çalacağıma, uçan arabalarla kırmızı trenleri takip ediyorum, Karanlık Lord'un ismini söyledikçe kendi adı anılmaması gerekenlerimi unutuyorum, anlaşılmazlıkta bir dünya markası olan eski sevgilinin yaşadığı gelgitlere kafa yoracağıma, Edward Cullen'ın beni “sonsuza kadar” sevmesine izin veriyorum, Kalypso bile Oddisseus'u serbest bırakmak zorunda kaldıysa kimsenin oyuncağıyla gönlünce oynayamayacağını kendime anımsatıyorum, yeni tanıştığım bir grup cücenin peşine takılıp boyuma posuma bakmadan ejderha avına çıkıyorum, gerçek hayatta güneş makyajımla birlikte tam suratımı da eritmeye kalkışacakken pof... birkaç sayfa çeviriyorum ve “Winter is coming!”.
Doğrusu ya, sadece kötü zamanımda değil, normalde de fantezi dünyasına sık sık kaçmaktan büyük keyif alıyorum. Ne kadar kurduğumu unuttuğum bir cümlem var: “Çünkü hayat bu haliyle çok sıkıcı.” “Doğum mucizesi”, “Fakat tabiat ana?”, “Sırf karaciğerin bile laboratuvar gibi be!” falan diye hippilikle kötü akademisyenlik arasında sıkışmış savlarla da hiç birbirimizi kırmayalım ayrıca. Dünyanın bir şeyleri eksik. İhtişamı, sihri, macerası, görselliği, değişkenliği...
Çok büyük şeylerden de bahsetmiyorum ha öyle. Tanrı'nın da (yaratıcı, bir güç, evren, toprak ana, zaman baba, ne demek istiyorsanız) bir sihri var elbet, bir kurallar bütünü, neden-sonuç ilişkisi. Ben sadece bir gökkuşağının altından geçebilirsem erkeğe dönüşeceğimi bilmenin, gece 12'den sonra evimin yakınındaki köprünün altından geçersem tecavüze uğrayacağımı bilmekten daha eğlenceli olacağı fikrini kafamdan atamayan tiplerdenim.
Tanrı'dan Olası Cevap: “Önce Kendi Hayalgüçlerine Baksınlar”

1 Haziran 2013

RTE May Kill - #direngeziparkı

31 Mayıs unutulmayacak.

Az sayıda insanın "gezi parkının" yıkılmaması için başlattığı direniş, polisin aşırı ve orantısız güç kullanmasından dolayı büyümeye devam ediyor.

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ise "Siz 100.000 getirin, ben 1 milyon getiririm.", "Bunu yapanlar faşisttir.", "Ortada abartılacak bir şey yok, evet orantısız güç kullanılmış ama icabına bakılacaktır.", "Bunun sorumlusu medyadır." gibi halkı kışkırtmaya yönelik açıklamaları ile Türkiye'yi kendi elleri ile devrime sürüklüyor.

Hiçbir kurum ya da kuruluş tarafından organize edilmemiş; sadece diktatörlüğe, haksızlığa, faşizme karşı çıkan insanlardan oluşan bu topluluk bir azınlık değil, Türkiye'nin gerçek ve güçlü sesidir. Öyle kalmaya da devam edecektir.

Türkiye'nin dört bir yandan destek verip birlik olduğu bu topluluk, hiçbir şekilde medyada -HalkTv hariç- gündeme getirilmeyerek, insanların olaydan haberdar edilmeleri engellenmektedir. Ancak Twitter'dan ve Facebook'tan haberleşen insanlar sayesinde tüm Dünya basınına erişen haberler ile bilinçlenme sağlanmaktadır. Twitter'da 2 gündür kesintisiz olarak en çok konuşulan konular arasındaki #SesVerTürkiyeBuÜlkeYalnızDeğil #TürkiyemDireniyor #DirenGeziParkı ve #OccupyGezi gibi hashtagler ile yayılan haberler ile bilgi akışı sağlanabiliyor.

Bu olaylardan herkesi haberdar etmek için elinden ne geliyorsa yap ve harekete geç.

Olay yerlerindeki insanlar evlerini, yemeklerini, sularını paylaşıyorlar. 
Askerler, insanlara maske dağıtıyor. 
Bir çok otel, insanların can güvenliğini sağlamak adına otellerinin kapısını açıyor.
Teyzeler; dolma, kek ne varsa sokağa çıkıp insanları doyuruyor.
Herkes sosyal medyadan delicesine haber yayıyor.
Çekilen görüntüler ve videolar, kobesalar kapatıldığı için kanıt olarak kullanılmak üzere bekliyor.
Evlerinden çıkamayanlar tencere, tava ne varsa vura kıya ses çıkarıyor.
Araba sürücüleri kornalardan ellerini çekmiyor.
Gönüllü doktorlar ve avukatlar insanların yardımını konuşuyor.

Direnişe giderken;
Yanına olabildiğince su, sirke, limon, maske al.
Koluna kan grubunu yaz.
Yiyecek götür.
Şarj aleti götür.

Kısacası özgürlüğün için #DİRENGEZİPARKI

Halk Tv izlemek için tıkla.





























Daha çok fotoğraf ve kanıt için tıkla


Kaan Kızılırmak

.