Merhaba sevgili kitapsever Book May Kill okurları,
Beauty May Kill müdavimleri. Ülkemizdeki ifade hürriyeti ve demokrasi arayışı
içindeki halkımızın yerinde duramadığı, kabına sığamadığı, yeri geldi mi
ilginç, komik, eğlenceli, yeri geldi mi adalet duygularımızı kabartan şiddet
hareketlerinin olduğu, üzüldüğümüz, sevindiğimiz, bazen korktuğumuz,
güldüğümüz, dualar ettiğimiz, gazdan öksürdüğümüz, aksırdığımız, kimyasallı
sudan cildimizin yandığı ama her şeyden önemlisi umutla dolduğumuz bir 15 günü
geride bıraktık. Ortalık yine karışık. Üzgünüm, kızgınım ama Mazhar Alanson’un
da dediği gibi “Benim hala umudum var!”.Taksim’de olamadığım ve boğazlarım
acıyana kadar bağırdıktan sonra yeni tanıştığım insanlarla kek, börek, gaz
yiyemediğim için üzülmekteyim, haa keşke gaz yemesek, ilaçlı suda yıkanmasak da
sadece kek yiyip şarkılar söylesek ama olmuyor, olamıyor. Sabah ola hayrola,
gün doğmadan neler doğar diyerek yazıma geçiyorum. Özgürlük ve adaletin hakim
olduğu bir ülke dileğiyle.
HER YER TAKSİM, HER YER DİRENİŞ!
Bir ilk olarak sizlerle yazıyı okurken ya da okuduktan sonra
dinlemek için bir şarkı paylaşmak istiyorum. Çok sevdiğim Türk rock grubu Mor
ve Ötesi’nden Eski Şarkısı adlı parça, sanırım son iki haftadır dinlediğim tek
şarkı. Neden mi? Bir; canım herhangi bir şey dinlemek istemiyor hayatımda ilk
kez, hayır onun yerine haber seyrederim, direnişe katılırım. İki; bu şarkı şu
anki özgürlük direnişine öyle bir cuk oturuyor ki. Ya da bana öyle geliyor.
Dinleyin bi bakalım, belki seversiniz.
Bu haftaki kitabımızın yazarı Mikhail Afanasievich Bulgakov. Kendisi tıp eğitimi aldı ve bir süre
serbest çalışmıştı doktor olarak. Fakat yazdığı bir öykü, bir gazetede
yayımlanınca, bir anda tıp eğitimini bir kenara koyup yazar olmaya karar vermiştir.
Sivri dilli bir yazar olmanın yanında, dönemin komünist düzenini öven, komünist
liderleri kahraman gibi gösteren öyküler ve romanlar yazmadığı, onun yerine
objektif gözle halkın duygu ve düşüncelerini, yaşamlarını, düzene verdiği
tepkileri yazdığı için uzunca bir süre oyunları, romanları ve öyküleri yasaklanmış
olan yazar, Stalin’e bir mektup yazmıştır. Sansürler sebebiyle para
kazanamadığı için aç kalmaya yüz tuttuğunu ve bu yüzden ülkeden gitmek istediğini
dile getirip izin istemiştir. Aksi takdirde Moskova Tiyatrosu’nda oyun yazarlığı
yapmak istediğini söylemiştir. Oyun yazarlığı yapmasına izin verilen
Bulgakov’un yazdığı oyunlar yine sansürlenmiş ve kaldırılmıştır. Tanıtacağım
roman da yazıldıktan uzunca bir süre sonra yayımlanabilecektir. Bulgakov,
tiyatrodaki işine son verildikten ve yazılarına yapılan yoğun olumsuz
eleştiriden sonra sağlığını yitirir ve 1940 yılında vefat eder. “İfade
özgürlüğü engellenemez!” temalı bir yazı oldu, çok da güzel oldu.
Bu haftaki kitabımız Heart
of a Dog - Köpek Kalbi. Mikhail Afanasievich Bulgakov’un esprili zekası ve
üstün betimleme gücüyle çevrelenmiş bu kitap isminden de anlaşılacağı üzere bir
köpek hakkında. Bir Rus doktorun, kapı önünde bulduğu yaralı ve mazlum sokak
köpeği Sharik’e, ölen bir eczacının hipofiz bezini ve testislerini aktararak,
kendi bilimsel deneylerini bir adım ileri götürüp yeni bir insan-köpek türevi
yaratmaya çalışması ve bunu başarması ile olaylar gelişiyor. Mikhail
Bulgakov’un mizahi dili Köpek Kalbi’nde de bizlere göz kırpıyor. Bulgakov, Gogolvari eğlenceli sahneleri gözümüzde
canlandırarak, yepyeni bir Frankenstein
romanını önümüze seriveriyor.
Bulgakov, bu eğlenceli ve mizahi romanında Sovyet Rusya
Dönemi’ndeki sosyalist düşünceleri kendi çerçevesinden, Rus Devrimi’nin toplum
açısından doğurduğu sonuçları göz önüne alarak eleştiriyor ve okuyucuya
aktarmayı başarıyor. Yazıldığı tarihin 1925 olup da ülkesinde 1987’de
yayımlanabilmesi, romanın sivri dilli bir eleştiri olarak
değerlendirilebileceğini de gösteriyor aslında. Romanda sıkça geçen
“proleterya” ve burjuvazi düşünce
kırıntılarını da yine kendi penceresinden bizlere resmediyor Bulgakov, iyi de ediyor.
Aslına bakarsanız, doktorun yarattığı insan-köpek oluşumu
canlının Rus devrimi ve burjuvazi hayat üzerine düşünceleri bazı noktalarda tutarlı
olmakla beraber, bazı noktalarda tutarsızlaşıyor ve işte bu noktalarda
Bulgakov’un hem devrimcilere hem de burjuva sınıfına göndermelerde bulunduğunu
söyleyebiliyoruz. Oluşan insan-köpek
karışımı canlının da bir nevi işçi sınıfı fedaisi olduğu da düşünülebilir. Bunu
da eklemek istedim, ne yalan söyleyeyim.
“Rus romanları okuyalım, okutalım sonra da tartışalım!”
şeklindeki haykırışlarımı duyun da, az Rus romanı tartışalım be bebitolar! Şu
sıralar her ne kadar “kitap okumasam da “gerçek” haber kanallarından haberlere
bakalım bi, oha Twitter’da ne yazıyo, neler olmuş lan?! “ kafasında yaşasam da,
direnişimiz daha uzun süreceğe benziyor, onun için okumaya, okutmaya, yazmaya,
düşünmeye devam diyor ve yazımı noktalıyorum. Alıntılarımızla devam edeceğiz
efendim her zamanki gibi.
Sharikov endişeli bir tavırla ceketini
kokladı:
“ Şey, ne yapabilirim
ki, doğal olarak… kediler kokuyorlar. Bu benim mesleğim. Dün birçoğunu
boğazladım… Yani kedileri.”
Shvonder bir an için şaşırdı, ama hemen kendisini topladı
ve medeni bir şekilde Sharikov’a seslendi:
“Vatandaş Sharikov, sözleriniz tamamen sosyal bilinçten
yoksun. Askeri kütüklere yazılmak hayati önem taşımaktadır. “
“Kayıt olacağım, fakat savaşmaya gelince… kıçımı öpebilirler.”
Köpek birçok kötü şeye tanık oldu. Bu önemli adam, kaygan
eldivenli ellerini kavanozlara daldırıyor, beyinler çıkarıyordu. Bu inatçı
adam, bu sebatkar adam daima bir şeyler arıyor, imceliyor, bakıyor ve şarkı
söylüyordu:
“Nil Nehrinin kutsal yamaçlarına doğru…”
“İfade
özgürlüğü engellenemez!”. Ne demiştik? ADALET, ÖZGÜRLÜK ve DOĞA İÇİN DİRENİŞ!
İzninizle bu
Yiğit Özgür karikatürünü de tüm özgürlüklere saygı duymayan, adaleti sömüren
insanlar için gelsin.
mak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder