23 Mayıs 2014

Yastayız

Senjar
Life May Kill

Yastayız!

Soma’da yaşanan büyük felaketin ardından günümüz, gündemimiz bu oldu. Hükümet kanadının vurdumduymaz tavrı, yaşanan kazada ihmal var mı yok mu tartışmaları, Soma’daki ailelerin dramı boğazımızı düğüm düğüm etti öfkelendik.

Hala kazanın neden kaynaklandığı bilinmiyor. Hala bu kadar acının neden insanların ocağına düştüğü belli değil. Sorumlular bulunmuyor. 1 aileden 11 kişinin can verdiği bir olayda kaç kişi öldü kaç kişi kurtuldu ve yerin altında daha kaç kişi var hala muamma…

Şimdi müsaadenizle yürek dağlayan birkaç görüntüyü sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bu fotoğrafa yorum yapmıyorum.

Yakınlarını madene yollayan insanların bekleyişi.

Burada ise enkazdan çıkarılan işçiden ziyade etraftaki insanların surat ifadelerine dikkat edin istiyorum. 


Kurtarma ekipleri ve sağlık çalışanlarının ölmüş insanlara maske takarak hayattalarmışçasına görüntü verdikleri söylendi. Açıkçası doğruluk payı vardır. Bu tarz olaylarda daha iyi müdahale edilebilmesi için hatta bu tarz olayları bırakın trafik kazasında bile etrafta hasta yakınları ve insanlar varsa hastanın ölmüş olduğunu bağırmıyoruz genelde. Çünkü ambülansta yeniden canlandırma işlemleri yapılacak olabilir ya da sadece ekiplerin çalışması engellenmesin sekteye uğramasın diye böyle bir şey yapılmış olabilir. Bunun arkasında siyasi ve ya kasti sebep aramak gereksiz olacaktır. Bu genel sağlık çalışanlarının tavrıdır. Ancak şunu da belirteyim hasta yolda kaybedildi yok efendim hastanede kaybedildi gibi bir şey söylendiyse bu hem etik değildir hem de yasalara göre de suçtur. Hastayı alır almaz doldurulacak evraklar vardır bunlara ölü olarak aldığınız birini yaşıyor kaydetmeniz suçtur. 

Bu işçimiz de içimize oturan “çizmeleri çıkarayım sedye kirlenmesin” sözlerinin sahibi Murat Yalçın. 

Twitter’da filan çeşitli söylemler paylaşıldı konuda. İşte yok efendim o işçiyi horluyormuşuz eziyormuşuz da ondan öyle diyormuş. Sıralarda azarlıyormuşuz vay efendim hastanede s*ktir çekiyormuşuz. O yüzden öyle diyormuş. Sinir oluyorum bir konudan bambaşka bir konuya atlayan retweet  için sanki işçi sınıfının her daim yanında yumrukları havada polislerle çatışmış emektar devrimciymişlercesine atar yapan insanlara… Neyin hor görmesi neyin azarlaması ya? Sen hasta olduğunda acil kapısında 5 dakika fazla bekledin diye cingarı basman ortalığı birbirine katman insan olmanın erdemini içselleştirdiğin için uğradığın “haksızlık” karşısında susmadığın için mi? Ezilmişlikle devlet malını korumayı işini yapan insana karşı saygıyı-sevgiyi birbirine karıştırmamak lazım. Ben adamın söylediklerini böyle gördüm yorumladım.

Sonra bir de basın açıklaması yaptı bugün Soma Holding patronu ve müdürleri… Kanser oldum yemin ederim ekranın karşısında. Adam arkasına koymuş bir kroki buradan girdiler buradan çıkacaktılar… Efendim neymiş, aslında çıkışlar varmış da 5 dakika içinde gazdan zehirlenmişler çabuk çabuk. Ondan bir köy nüfusu kadar adam yeryüzünden silinmiş. Ya çıkan madencilerin açıklaması var odalarda saatlerce beklemişler. Gaz maskelerinin filtresi dolmuş teker teker düşüp ölmüşler. Kurtulanlardan biri duvarı mı oksijen taşıyan boruları mı ne delmiş de dele dele ilerlemiş çıkışa kadar gelebilmiş. Neyin 5 dakikası Allah aşkına?? 5 dakikada olacak şey mi? Hasminallah ya…

Basın toplantısının genel havasına baktım. Gözlerim doldu. Bu nasıl rezillik? Ortaokul münazara takımlarının müsabakaları bile daha ciddi ve profesyonel bir ortamda gerçekleşiyor. Üç beş gazeteci, karşılarında oturan boş gözlerle bakan ezberlenmiş cümleleri bir bir sıralayan sermaye sahipleri… Sorular havada uçuşuyor, sürekli bir “arkadaşlar tek tek” havası… PR’cı kadın bir yandan çığırıyor tok sesli gazeteciler bir yandan… Ne bu ya? Hani bir evrak bir belge? Hani gazetecilerin ciddi ve sıkıştırıcı soruları? Biri soruyor “Vicdanınız rahat mı?” diye. Yahu arkadaşım bu o dakikada sorulması gereken soru mu? Kesin net bilgileri sorsana vicdanlara su serptirsene… “Yaşam odaları kurdunuz mu?” Yaşam odaları konusunda adam bir diyor ki kurduk bir diyor ki kuracaktık bir diyor ki yasada zorunlu değil. E o zaman sorsana İş Güvenliği Yönetmeliğini filan? Şu var mıydı bu var mıydı diye? Hani ben mi araştırıp sorayım. Yazıyı bu akşama yetiştirmem gerekmese madde madde sorulacak soru da çıkarırdım. Hayır senin işin gazetecilik ya, Twitter’da bizim kendi halimizde konuşup RT’lediğimiz şeylerin dışında herhangi bir şey soramıyorsan dön de bir kendine bak. Adam tutarsızca konuşuyor, yok kendisi de maden altına inmiş sonra diyor ki ben hiç görmedim haberim yok buraya gelmedim. Sorsana beyefendi önce şöyle dediniz şimdi böyle diyorsunuz tam olarak hangisine inanmamız gerekiyor diye. Tutmuş “efendim karınız Akp meclis üyesi mi” Adam da diyor evet. Ee? Ne oldu şimdi herhangi bir iddia herhangi bir şey aydınlandı mı? Hayır. Zaten bilgimiz olan şey teyit edildi. Ne öncesi ne sonrası ne konu ile ilgisi hiç konuşulmadı. Biri sordu “En son denetim ne zaman yapıldı?” diye. Martta yapılmışmış. Sarı çizmeli Mehmet ağa. Yahu martın kaçında kim denetlemiş kimin imzası var basın toplantısı o yaptığınız, hem de hemen olay sonrası da değil olaydan 3 gün sonra. Bunlara hazırlanmak gerekmiyor muydu? Özetle arkadaşlar ben bu ciddiyetsizliğe değinmek istedim ona nefretlendim. Gazeteci emekçilerin yaşadığı sorunlar da vardır onların da durumu zordur filan falan da demeye çalıştığım şey ülkedeki her şeyin ne kadar ciddiyetsiz lakayt bir şekilde yürüdüğü. Avrupa diyoruz BB’nin verdiği 18. yy örneklerini eleştiriyoruz ama kafa yapısı olarak çok da ileride olduğumuzu düşünmüyorum. Yine insaflı davranmış BB. Ninja gibi sağa sola saldıran kızdığında “İsrail dölü” gibi bir küfür kullanan bir külhanbeyi tarafından yönetilmemiz kalp ben…

Kazanın olduğu gün İTÜ’den bir profesör çıkmış açıklamalar yapıyor. Efendim sigara içen işçi işe alınmamalı, yok onlar yaşarlar orda bir sıkıntı olmaz, ihmal yok o trafodandır, yok denetimler süper bakanlığımız canım bakanlığımız… Kusura bakmayın küfür edeceğim; yav pezevenk senin görevin hükümeti savunmak mı, şirketi temize çıkarmak mı? Adının başında profesör var ya azıcık satma kendini bir cümle de de ki “Bu derece kayıp ihmalden kaynaklı olabilir, araştırılması lazım”. Yok ama demedi. Demiyor. Koca İTÜ profesörü, yahu varsın araştırılmasın senin bunu söyleyebilmen lazım. Böyle satılmışlar yüzünden geldik bu hale. Başka da bir şey demiyorum. Ne zaman bu kadar yüzsüz bu kadar iktidar yalakası bu kadar vurdumduymaz ve bencil oldu bu ülke onu kestiremiyorum. Ne ara yetişti böylesine kadrolar, şaşırtıcı. Her dönemde insanlar güçlünün yanında olmuştur doğrudur ama bu kadarı kanıma dokunuyor…

Sözü uzattım biraz sevgili günlük tadında oldu, hepinizden özür diliyorum. Acıların en kısa sürede sarılmasını ve ölen işçilere Allah’tan rahmet diliyorum.

Emekle emekçiyle kalın… xoxo

2 yorum:

  1. Senjar, senin duyarlılığını çok seviyorum.

    YanıtlaSil
  2. Ne yazık ki çoktan unutulmaya başlandı bile bu feci olay ve ölenler

    YanıtlaSil

.