17 Mayıs 2014

Bir Avuç Kömür İçin Bir Ömür Verenlere

Mak. 
Book May Kill  
YAS YAZISI                 
                                                                                             
Bir avuç kömür için bir ömür verenlere…


Hayat öyle değişik ki. Bir gün varsın, bir gün yoksun. Öyle belirsiz ki her şey. Ya da belirli belki. Bilmiyorum.


13 Mayıs unutulmayacak! Öyle acı veriyor ki, düşünmek bile yeter nefes alamamak için. Boğazımız düğümlü, yutkunamıyoruz. Feryatları duymaya gerek yok, umutsuz gözleri görmeye gerek yok, korkunç belirsizliği hissetmeye gerek yok. Soma öyle acı veriyor ki… İçim acıyor, içimiz acıyor. Diyecek söz yok, konuşacak, yazacak kelime yok. Hiçbir şey yok. Hayat boşmuş gibi, sanki kimse yaşamıyormuş gibi, hayat aslında yokmuş gibi, her şey kömür karasıymış gibi.

Siyah en sevdiğim renk artık. Ya da nefret ettiğim. Bilmiyorum. Kömür karası adı ağza alınmayan ama her daim saygı duyulandı; artık ölümü hatırlatan. Kara renk emekti artık, aslında hep öyleydi, kıymetini bilmediler emeğin. Şerefli emekçilerin emeği beş para etmezdi, yolsuzluk yapanlar daha emekçiydi, onların emekleri de zaten milyonlar ederdi. Emek derken, bilmem kaç dolarlık saatin garanti belgesini çıkarıp göstermek için harcanan emekten bahsettim, anlayın.

Baretler, yürekleri kadar temiz yüzleri kömür karasına bulanmış yüzlerce kardeş, abi, amca… Biz aslında fark etmeden öyle kenetliymişiz ki, onların hepsi öyle umutsuzdu ki, biz onlardan daha umutsuzduk. Analar, babalar, evlatlar feryat ettikçe içimiz kanadı, kan aktı kalbimizden, acıdı ruhumuz, biz haklı olarak utandık her şeyimizden, onlar da utandı, nedendir bilinmez.

Uyumak ihanet gibi, uyursam ihanet edecekmişim gibi, uyursam babası madenden çıkabilecek mi diye bekleyen 7 yaşında kız çocuğunun hayatını emecekmişim gibi, uyursam karnındaki bebekleri babasız doğacak olan hamile kardeşimi ezip geçecekmişim gibi. Uyursam hayat daha da kötü olacakmış gibi, uyursam şımarık benliğimle emektar madenci ağabeylerimi üzecekmişim gibi.

21. yüzyıldayız, teknoloji öyle gelişti ki nükleer enerji üreten santraller kurup, atıkları ülkemize zarar vermeden yok edebileceğimizi düşünüyoruz. Atıkları “yok” edeceğiz, gerisini siz düşünün. O kadar gelişti ki, 150 yıl önce olan maden kazasını örnek gösterip rahatlamamızı bekliyorlar bizden sanki 2014 yılında değilmişiz gibi. Teknoloji o kadar gelişti ki, ayakkabı kutusunda para saklayıp, yatak odasında para sayma makinesi tutan insanlar, emekten ve emekçilerden bahsedip kirli ağızlarıyla temiz yürekli ailelere baş sağlığı dileyebiliyor. Dedim ya az önce; hayat yokmuş gibi, adalet yokmuş gibi, dünya yokmuş gibi, umut ararken kömür karasında kalakalmışız gibi.

Ben Allah’a inanırım, ben dine inanırım, ben ahirete inanırım. Allah rahmet eylesin, Allah mekânlarını cennet eylesin, Allah kalanlara sabır versin, Allah ailelere sabır versin yani Allah bizlere sabır versin.

Yazımın teması Anneler Günü olacaktı, annemin bana okuttuğu kitapları anılarıyla beraber sıralayacaktım, umut akacaktı yazımdan. O yazımı tamamlamama izin vermedi kalbim, kuruyup kaldı, karardı. Affınıza sığınarak bu zamana kadar okumadığım; fakat buraya yazdıktan sonra okuyup yorumlamaya söz vereceğim kitaplar yazacağım madenciler hakkında. Okumadım kitapları, sadece başka bir şey yazmak içimden gelmiyor, yalan yok. Yazım dağınık, kelimelerin umarsız. Affedin. Ben de sizin gibi yastayım.

Kitaplara geçelim isterseniz:


İlk kitabımız Lewis Jones’dan Madencinin Sınav Günleri: Bir Madenci Kasabasının 

Öyküsü 1. Madenci kasabasında geçtiği bilinen kitap, Lewis Jones’un 2 kitabının ilk cildi. Roman İngiltere’nin Galler Bölgesi’ndeki bir kasabayı anlatıyor ve kasaba kömür ocakları ile ünlü; tıpkı Soma gibi… 

Diğer kitabı, Olgunlaşma: Bir Madenci Kasabasının Öyküsü 2 olan ve maden mühendisliği kursuna gitmiş, işçi-emekçi etkinliklerinde bulunmuş bir yazardır Lewis Jones. Kitaplarını okuyup yorumlamayı çok istiyorum ve diğer kitaba geçiyorum.


Yerüstünden Notlar (Madenci Kasabasında Yıkımın Fotoğrafı), Mahmut Hamsici ve Alattin Timur’un yazdığı ve Zonguldak’a bağlı bir madenci kasabası olan Armutçuk’u ve burada yaşanan yıkımı anlatan kitap, çeşitli söyleşileri içeriyor.


Üçüncü kitabımız olan Şili’deki Madencilerin Kurtuluş Hikayesi-33 Madenci, 12 Ekim’de Şili’de maden ocaklarında meydana gelen kaza sonucu yerin 700 metre altında mahsur kalan madencileri kurtarma operasyonu anlatılıyor. Adeta başka bir dünyadan yeryüzüne gönderdikleri notta, "Hepimiz sığınakta iyiyiz, 33ler" yazan ve hayata tutunan madencileri kurtarma operasyonunu, romanlaştırılarak anlatan kitap sanırım bizim durumumuzdan daha umut dolu.

Kitapları okuyup detaylı incelemesini yapacağım, söz veriyorum.
Allah hepimize sabır versin. Başımız sağ olsun.


Not: Görseller Türkiye Gazetesi, Hızlı Ali Hepsi Burada ve Idefix sitelerinden alınmıştır.

2 yorum:

  1. Dilerim önceki benzeri birçok felaket/kaza/kırım gibi unutulup gitmez ve herkes için; ama istisnasız herkes için bir ders olur. Allah tüm hepsine rahmet etsin ve hiçbir kimsenin hak etmediği o acıları tadan hanelere sabır versin. Gerçekten de acı. Her ne kadar üzgün olsak bile, o ailelerin durumundan kesin olarak anlayabileceğimizi sanmıyorum. Emeğinize sağlık...

    YanıtlaSil
  2. Masum insanların ölümünün bu kadar kolay olduğu dünyada bir Tanrı varlığına inanabilmek isterdim ama her gün biraz daha soluyor bu isteğim. Çok çok üzülüyorum.

    Mak'ım iyi ki yazdın iyi ki.

    YanıtlaSil

.