İşte benim için bu ayın en
heyecanlı yazısı. Aslında 2 yıldır ama tarafımdansa 1 yıldır beklenen albüm
nihayet geldi. Ve en sonunda yeni albümüyle bu haftaki konuğumuz 3 Grammy, 1
ASCAP, 1 AMA ödüllü Country-Folk Duo'su The
Civil Wars.
Güzellik ve sevimliliğe bir de
berrak sesini ekleyen Joy Williams
ile mükemmel sesin dalgalı saç-sakalla buluştuğu takım elbiseli adam John Paul White'ın 2008 yılında bir
şarkı sözü yazı seansında tanışmasıyla başladı The Civil Wars'ın hikayesi.
Herkes onları bir klasik Leonard Cohen şarkısı “Dance Me To The End of Love”a yaptıkları inanılmaz akustik
cover'larıyla tanımış olabilir. Bense onları “Poison & Wine” ile tanıdım. İyi ki de tanıdım. Zaten
country-folk müziğin hayranıyım; bu çifti dinledikçe de bir kat daha sevgim
artıyor bu müzik genre'sine.
(Şu güzelliklere bakar mısın sayın Indie May Kill okuyucuları?!)
2011 yılında çıkardıkları Barton
Hollow bence son yılların en ama en başarılı albümlerinden biri. Her daim
duyduğumuz John Paul'un akustik -klasik gitarı ve Joy'un yürek hoplatan sesi;
güzel şarkı sözleri ve inanılmaz ritimlerle birleşince inanılmaz bir albüm
çıkmış ortaya. Albümde birçok enstrüman kullanılmış olmasına rağmen, albümün
geneli gitarın konuşması üzerine. Şimdiye kadar dinlemediyseniz The Civil Wars
albümüne başlamadan Barton Hollow'a da bir bakın derim. Çünkü... Çünkü'süne
geleceğim.
Nihayet 2013 Ağustos ayı geldi ve
yeni albüm The Civil Wars çıktı. Hemen dinlemeye başladım. Ama benim diğer müzik
bloggerlarından bir farkım var (eksiklik olarak nitelendiriyorum çoğu zaman);
albüm hemen çıkar çıkmaz incelemesini yapamıyorum. En az 3 defa baştan
dinleyeceğim o albümü; hele ki uzun zamandır beklediğim bir albümse bu sayı 5'e
çıkar. Haliyle 4 Ağustos'ta iTunes'ta, 6 Ağustos'ta ise müzik marketlerde çıkan
bu güzel albümü ancak bu hafta yazabildim. Ama şunu söylemeliyim ki; yazın
başından beri bu yazıyı yazmak için bekliyordum ve beklediğime değdi. Çünkü bu
albüm İNANILMAZ bir albüm. Öyle ki Twitter adresimde “The Civil Wars’un yeni albümünü dinlemeyen benimle müzik hakkında
konuşmasın.” diye bir tweet'im de mevcuttur. Öylesine iddialıyım bu albüm
için.
(Albüm kapağına çok
odaklandığımda bulutlar hareket ediyor gibi geliyordu bana.)
Albümün açılış parçası “The One That Got Away”. Yaklaşık bir 2
ay öncesinden Youtube'dan yayınlanmıştı bu parça The Civil Wars tarafından. TCW
'in güzel balladlarından biri kesinlikle bu şarkıda. Albümün girişi için de çok
başarılı bir seçim olmuş. 2 yıl önceki TCW 'yi hatırlatan bir parça gibi dursa
da aslında TCW'in geçen yıllar içinde geliştiğinin de kanıtı. Daha sert bir
tonu var şarkının backgrounda bakınca, solistlerin yumuşak sesleriyle de
dengelenmiş. Telli enstrümanların yine döktürüldüğü bir parça aynı zamanda.
Albümün en güzel şarkısı olmasa da bu albümün tanıtımı için seçilmiş en güzel
şarkı.
Ardından gelen “I Had Me a Girl” ise albümün en hızlı
şarkısı. Tam bir country ritmi. Dinlerken kendimi Nashville'in yollarında üzeri
açık bir Cadillac'ta hayal ediyorum sürekli. Bana şöyle geliyor ki John Paul'un
şarkıya başlaması her zaman şarkıları daha farklı gösteriyor. Daha erkeksi bir
parça gibi geliyor şarkı kulağa. Erkeksiliğinden pay aldığımız albümün
devamında albümün en etkileyici balladı geliyor bana kalırsa. “Same Old Same Old” önceki albümde de
aynı şeyi “Falling” için düşünüyordum; ki kendisine aşığımdır. Bir yandan tam
bir ayrılık parçası gibi gelirken bir taraftan inanılmaz bir aşk parçası.
Ayrılmak zorunda kalmış-kalan-kalacak ama birbirini itler gibi seven bir çift
varsa bu şarkıyı onlara armağan etmenin tam zamanıdır bence. Albümün ilk peak
noktası da bu şarkıdır nitekim kanımca.
Albümün bir yağmur albümü olduğu,
bir yeri geldiğinde kırık-yeri geldiğinde onarılmış bir kalp albümü olduğunu
belirten şarkılardan biri “Dust to Dust”.
“You've been lonely, too long” derken
eminim herkesin içinden bir şeyler kopacaktır. Özellikle Joy “dust to dust” derken onu bölerek John'un
şarkıya kaldığı yerden devam ettiği yer ise şarkının beni en çok etkileyen
yeri. Ardından gelecek şarkının heyecanı ise bir başka. Çünkü beşinci şarkı
olan “Eavesdrop” benim bu albümdeki favori parçam. Joy'un sakin girişi, “Don't
say that is over, no say it ain't so” derken yaşanılan acı, ardından John 'un
yükselmiş girişi şarkıyı kalbimin en üst noktasına çok kolay bir şekilde
çıkarıyor; bayrağını da zirveye yerleştiriyor. Bana kalırsa albümden ikinci bir
single çıkacaksa bu kesinlikle Eavesdrop olmalı.
Albümün ikinci peak noktası ise
çok erken geliyor. “Devil's Backbone”,
“Jesus,Lord,Mother,Father” şeklindeki dinsel terimleri çok seven, çok güzel
kullanan, adeta yakarırcasına seslendiren bir grup aynı zamanda The Civil Wars.
Bir pazar ayini sonrası açıp kilisede dinlense hiç sırıtmaz o derece. Devil's
Backbone da aynı şekilde “oh Lord, ooh
Lord“ diye başlıyor. Çok kısa bir parça olması ise şarkının gizemini,
spiritüelliğini bir kat daha artırmış üstelik.
Country'in buram buram koktuğu
bir şarkı sırada çalan “From The Walley”,
isminden bile belli zaten. Yine biniyoruz arabaya, gün batımına doğru rüzgarlı
havada yolculuğa çıkıp arabamızın arkasından vadilerin tozunu dumana katıyoruz
bu şarkıyla beraber. Eğer bir country filmi çekilirse bu aralar, ben olsam bu
şarkıyı kullanırım. Dereleri, tepeleri aşarken arkadan bu şarkı çalsa hiç de
fena olmaz hani. (Yapımcılar Attention Plz)
Ve sırada albümün cover parçası “Tell Mama”. Bir Etta James şarkısı. E
bir caz parçası, haliyle ritmik bir parça. Ama TCW onu almış öyle bir hale
getirmiş ki, yepisyeni bir parça olmuş. Joy da inanılmaz güzel söylemiş. Temmuz
başında bir erkek çocuğu sahibi de olduğunu düşünürsek, Joy'un bu şarkıyı
söylerken duygulandığını dinlerken bile hissedebiliyorum. E anne yüreği. “I'm your mama, tell me what you want”, “
and I'll make everything allright” bu
cümleler tam da bir annenin söyleyebileceği, sadece annelere yakışan cümleler.
Etta James
The Civil Wars
İki farklı şarkı gibi olmamış mı
sayın okucular? TCW'ın büyüsü tam buradan kaynaklı zaten. Yetenek üstüne
yetenek var bu çiftte. Çift demişken şunu da not geçelim, herkes TCW'yi
dinlerken özellikle izlerken Joy ile John'un bir ilişki içinde olduğunu
düşünüyordur büyük olasılık. Ama sizi (zamanında da beni) hayal kırıklığına
uğratacaktır ki Joy ve John başka kişilerle evli, mutlu mesut hayat
sürmekteler. Birbirlerine yakışabilirlerdi ama kader kısmet işte. Biraz
magazinden sonra albümüme devam etmek istiyorum.
Albümün son dört şarkısı “Oh,
Henry” – “Disarm” – “Sacred Heart” – “D'arline”. “Oh,
Henry”de albümün hızlı şarkılarından. Geçtiğimiz albümün “Barton Hollow”sunun
esintilerini taşıyor ritim ve akış açısından. Ama albümün en dikkat çekici
şarkısı olarak nitelendiremem bu şarkıyı maalesef. “Disarm” yine John ile başladığı için bir tık daha farklı geliyor
kulağa, “Sacret Heart” ise Fransızca
olduğu için. Fransızca’nın zaten telaffuzundan gelen bir romantikliği varken,
TCW tarafından da seslendirilince daha bir romantik geliyor kulağa. İnternetten
İngilizce çevirisine bakıp da şarkının anlamını öğrenirseniz benim gibi
şarkının sözleri de sizi etkileyecektir. Albümün son şarkısı ise “D'arline”, kapanışa uygunluğu
tartışılır bir parça. Ama 'You'll always
be the only one' diyerek kalbimizin derinliklerini sızlatmıyor da değil. Netice
olarak albümün sönük kalan diğer şarkısı. Aynı zamanda şunu da eklemeliyim ki
bu dört şarkı keşke albümün aralarına atılsaymış. Albümün inanılmaz çıkışlı
halini biraz sekteye uğratmışlar. Dinlerken sıkılınmıyor ama önceki şarkılar
kadar heyecanlandırmıyor da.
Ve albüm 100. defa dinlenmek için
birinci şarkıya ayarlandı şu an itibariyle. Yazımı bitirirken, şu sıcak İzmir
akşamında bu albümün en sevdiğim şarkını da ekleyerek vedamı etmek istiyorum.
Haftaya görüşmek üzere.
Xoxo.
Gözde Sarıhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder