22 Mayıs 2013

Daldan Dala, Oradan Da Pavyon'a

  • Merhaba dostlar…
  • Uyuyorum uyuyorum dinlenemiyorum. Sürekli yorgun bitap dolanıyorum ortalıklarda. Gına geldi, ya hararet yaptım sıcaklardan ya da nitokaroteedikgüdük 6 falan gibi isimli bir vitamin/mineral eksikliği çekiyorum. Kontrollü deney yapmaya karar verdim, mevsimi değiştirip harareti engelleyemeyeceğim için vitamin takviyesine başladım. Bakalım toparlanırım belki birkaç güne. Yazı yazmak bile büyük bir efor benim için şu an, öyle hesap edin.
  • Uyuyorum dedim de, eski sevgiliyi rüyada görmek pek acı. Ya bizi, mutlu falan görsem, iki mutlu anımızı hatırlayıp tekrar arayacağım belki. Ama rüyalarımın maşallahı var, gerçek hayatta adam nasıl davranacaksa, aynen öyle davranıyor rüyamda bana. “Özledim lan bir mesaj atayım” diye başladığım rüya, sonunda “Allah kahretsin keşke o mesajı atmasaydım.” pişmanlığını iliklerimde hissetmemle son buluyor. Arkadaşlarım da bana “Ne kadar da kararlısın, nasıl da insanları hayatından çıkarabiliyorsun…” diye özeniyor. Halbuki bilseler ben de istiyorum olum öyle boşluğa düşünce falan “Nasılsın? J” mesajı atıp bir süre oyalanmayı… Rüya, rüya değil kabus. Kendi kendime adamla barışıp tekrar ayrılıyorum, tüm gerçekliğiyle. Adamın ruhu duymuyor ben sinire kesiyorum yok yere. Belki de bu yüzden uykuda dinlenemiyorumdur. Tüm o duygu-durum değişiklikleri çok yorucu abi. Allah benim başımdan alsın, düşmanımın başına versin…
  • Uzun süreli ilişkisi olan erkeklerin ufaktan ve açıktan gözlerine kestirdikleri bir hatuna arkadaşlık kisvesi ile yazmasına anlam veremiyorum. Hele de hatun kişisi, kızı da tanıyorken… Hani çapkınlığı falan bir derece anlamlandırabiliyorum ama yaa insan hiç mi düşünmez mesaj atarken ya hatun, benim kıza bunları gösterirse diye? Yani tamam uygun fırsatı bulunca yakınlaşma gibi niyetin olabilir, piçsindir, piçöz olmaya çalışıyorsundur falan filan. Ama güzel kardeşim gözüne kestirdiğin hafifmeşrep addettiğin hatuna nasıl güvenebiliyorsun, ilişkini yıkar geçer valla. Türkiye’nin starı Ajdar özgüveniyle saf gerizekalılık birleşmeden böyle bir işe kalkışmaz bence insan olan. Bunu anlatıyordum geçenlerde, bir arkadaşım “İlişkisinden sıkılmıştır, ayrılmak istiyordur, biraz da atraksiyon belki. Karşı taraf terk etsin diye de böyle bir işe kalkışabilir insan. Kendisi farkında olmayabilir, gizli sebep budur.” dedi. Ne diyeceğimi bilemedim. Nereden baksam çok saçma…
  • Haa sevgilisi var diye de adamdan uzak durmuyor kimse. Hatta bazı kaynaklardan aldığım bilgiye göre hatun kısmı kısa vadeli ilişkimsilerde bunu tercih bile ediyorlarmış, sonradan salça olmuyorlar en azından diye. Herkes kendi ilişkisinden sorumluymuş, ilişkisi olan taraf düşünsünmüş. Çok da aklıma yatmadı ama sevgiliniz varsa sahip çıkın abi, ortamlar çok kötü. Bu notu da “herkes evinin önünü süpürse” ye bağladım ya, blog yazmayı hak etmiyorum sanırım ben.
  • Sevgililik olsun, cinsel paylaşım odaklı adı konmamış ilişkiler olsun; son zamanlarda yeni bir trend fark ettim. Aklım çıktı. Erkekler sevişmiyor artık sevgili arkadaşlarım. Sevişmeye üşeniyorlar. Yaklaşık 3 haftadır kimle konuşsam aynı dertten muzdarip. Eskiden affedersiniz bir seks için bin takla atan; yer, zaman, mekan dinlemeyen, uzak yollardan bir çırpıda gelen, uykusuz kalan, ter döken erkekler şu an evden çıkmaya, aynı yatakta yatıyorken bir öpücük kondurmaya eriniyorlar. Hayır bu kadar mı doydunuz? Eğer doyduysanız hakikaten 30’lu yaşları hiç mi düşünmüyorsunuz? Bunun sebebi ne olabilir diye kafa patlattım mağdur kadınları bir araya toplayıp, ortak özellikler aradım. “Artık beni çekici bulmuyor mu?”, “Başkası mı var?” ,“Ayrılmak istiyor bence kesin” nidaları ve gözyaşları içindeki kızlardan olabildiğince veri toplamaya çalıştım. Anladığım kadarıyla erkekler görev bilinciyle haftada bir kez sevişip geri kalan kısımda günlük işlerle zaman geçirmeyi, yatakta da sarılıp uyumayı tercih eden bir hal içindeler. Belki de “başım ağrıyor” ,“sarılıp uyuyalım aşkım beni seviyosaaan” gibi cümlelerle alınan ahlar bir bir çıkıyor hemcinslerimden. Esprisi şakası bir yana, gerçekten durum içler acısı. Yani tamam sevişmek öyle ultra büyük bir olay olmayabilir uzun süreli ilişkilerde, bunu anlayabiliyorum. Ama ne bileyim arkadaşlar ya, böylesine temel bir içgüdünün bu kadar körelmiş olması!?! Bir kere hormonlar en cafcaflı zamanında. Hani bilimsel olarak da “frijit” erkek fikrini bir yere oturtamadım. Sonra bu işin içinden günlük hayat kafasıyla çıkamayacağımı fark edip daha nesnel yaklaşmaya karar verdim. Hayali beyaz önlüğümü giyip bu hastaların partnerlerinden (sevişmek istememek de sağlıklı bir davranış değil düşüncesini temel alarak) iyi bir anamnez aldım. Klasik “Ne zaman başladı? Bu durumu arttırıp azaltan faktörler dikkatinizi çekti mi?” gibi kafa miken sorularla başlarının etini yedim. Ve fark ettim ki hastaların anlamlı bir yüzdesi düzenli beslenme alışkanlığına sahip değil. Öğünlerini ağızlarına tıkıştırdıkları iki üç lokma bir şeyle geçiştirmekteler. Bu hipotezi dile getirdiğimde kızlar birbirleriyle yemek tarifi alışverişine başladılar ve ben Powerpuff Senjar olarak bir kez daha günü kurtarmanın gururuyla eve döndüm. Demek ki neymiş dostlar, erkeğin kalbine giden yol midesinden geçermiş. Hep düşünürdüm anatomik olarak kalbe giden yol nasıl mideden geçer diye…  TDK’nin sayfasında arama kutucuğuna “kalp” yazıp 4. tanımı dikkatli bir şekilde okursanız hak vereceğinizi umuyor ve takdiri size bırakıyorum.
  • Millet sevişedursun, ben de dün akşam “taşınınca yeni evimin duvarlarını süslerim” gazıyla 1000 parçalık puzzle aldım kendime. Boş vaktiniz varsa ve anlıyorsanız bu işten puzzle ellerinizden öper. Yardıma bekliyorum.
    • Bu arada hafta sonu pikniğe gittik. Hiç de sevmem börtü böcek, sırf bir takım insanların gönlü olsun diye “Tamam” demiş bulundum. Yanımda kuzenim ve ev arkadaşım da vardı Allahtan, o saçma ortamda çok oturmadık. Ekürilerimle biraz dolaşalım oraları dedik. Tam sıcaktan bunalmıştık solumuzda “Kader pavyonu” yazan bir yer gördük. Yaşlı bir amca da önümüzü kesip “film oynatıyolar içerde girin girin bedava bedava” diye bizi içeri sokmaya çalıştı. Kuzenim “Kötü yola böyle mi düşürüyolar artık, gidelim buradan” derken ben içeri girmiştim bile. Köşede müzik çalan küçük bir televizyon, sahne, sandalyeler, paravanla ayrılmış localar… Oradaki adamlarla az buçuk lafladık işin aslı anlaşıldı. Amcanın bedava film oynatıyorlar dediği, ki bedava film gösterimi var sanmıştım ben, orada “Tatar Ramazan” dizisinin pavyon sahneleri çekiliyormuş içerisini gezmek bedavaymış. Pavyonun(!) sahibi “Kahveydi burası, geldiler buraya dekorlar koydular, içerisini dışını böyle yaptılar, bedava yaptılar. Bedava fotoğraf da çekebilirsiniz. Yarın da meydanda çekim yapacaklar gelin canlı izleyin o da bedava” dedi. Bir haftalık bedava kelimesi duyma kotamı doldursalar da baya beğendim yapılanları. İki kahve bir su söyledik pavyonda, lafladık. İki gün önce Vegas’a gitme hayalleri kuran insanlar olarak bize “Buraya yerleşelim okul bitince” planları yaptırttı. Hesabı ödemeye gittiğimizde adam “bir milyon” dedi, “abi bizim iki kahve vardı yalnız” dedik. “tamam işte kahve 50 kuruş, iki tanesi 1 lira.” “Su da vardı?” “Sudan para mı alıcaz?” dedi gülerek. Abi burası gerçekten bedavaymış J Peki burası neresi diye merak ediyorsanız, ki piknik macerasının yazıyı ilgilendiren kısmı da burası zaten, Birgi! Hani o Lays reklamında bilge bir teyze vardı ya, “Yiyin garii” diye kendini parçalayan, onun memleketi… İşte yemiyorsunuz ondan sevişmiyorsunuz! Hah yazıyı da bağlayamayacağım sanmıştınız hadi itiraf edin J Haftaya görüşmek üzere. Xoxo!
                    http://www.birgi.bel.tr/

Senjar


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

.