Daldan Dala, Oradan Da Pavyon'a
- Merhaba
dostlar…
- Uyuyorum
uyuyorum dinlenemiyorum. Sürekli yorgun bitap dolanıyorum ortalıklarda.
Gına geldi, ya hararet yaptım sıcaklardan ya da nitokaroteedikgüdük 6
falan gibi isimli bir vitamin/mineral eksikliği çekiyorum. Kontrollü deney
yapmaya karar verdim, mevsimi değiştirip harareti engelleyemeyeceğim için
vitamin takviyesine başladım. Bakalım toparlanırım belki birkaç güne. Yazı
yazmak bile büyük bir efor benim için şu an, öyle hesap edin.
- Uyuyorum
dedim de, eski sevgiliyi rüyada görmek pek acı. Ya bizi, mutlu falan görsem, iki mutlu anımızı hatırlayıp tekrar
arayacağım belki. Ama rüyalarımın maşallahı var, gerçek hayatta adam nasıl
davranacaksa, aynen öyle davranıyor rüyamda bana. “Özledim lan bir mesaj
atayım” diye başladığım rüya, sonunda “Allah kahretsin keşke o mesajı
atmasaydım.” pişmanlığını iliklerimde hissetmemle son buluyor.
Arkadaşlarım da bana “Ne kadar da kararlısın, nasıl da insanları
hayatından çıkarabiliyorsun…” diye özeniyor. Halbuki bilseler ben de
istiyorum olum öyle boşluğa düşünce falan “Nasılsın? J” mesajı atıp bir süre oyalanmayı… Rüya,
rüya değil kabus. Kendi kendime adamla barışıp tekrar ayrılıyorum, tüm
gerçekliğiyle. Adamın ruhu duymuyor ben sinire kesiyorum yok yere. Belki
de bu yüzden uykuda dinlenemiyorumdur. Tüm o duygu-durum değişiklikleri
çok yorucu abi. Allah benim başımdan alsın, düşmanımın başına versin…
- Uzun
süreli ilişkisi olan erkeklerin ufaktan ve açıktan gözlerine kestirdikleri
bir hatuna arkadaşlık kisvesi ile yazmasına anlam veremiyorum. Hele de
hatun kişisi, kızı da tanıyorken… Hani çapkınlığı falan bir derece
anlamlandırabiliyorum ama yaa insan hiç mi düşünmez mesaj atarken ya hatun,
benim kıza bunları gösterirse diye? Yani tamam uygun fırsatı bulunca yakınlaşma
gibi niyetin olabilir, piçsindir, piçöz olmaya çalışıyorsundur falan
filan. Ama güzel kardeşim gözüne kestirdiğin hafifmeşrep addettiğin hatuna
nasıl güvenebiliyorsun, ilişkini yıkar geçer valla. Türkiye’nin starı
Ajdar özgüveniyle saf gerizekalılık birleşmeden böyle bir işe kalkışmaz
bence insan olan. Bunu anlatıyordum geçenlerde, bir arkadaşım
“İlişkisinden sıkılmıştır, ayrılmak istiyordur, biraz da atraksiyon belki.
Karşı taraf terk etsin diye de böyle bir işe kalkışabilir insan. Kendisi
farkında olmayabilir, gizli sebep budur.” dedi. Ne diyeceğimi bilemedim. Nereden
baksam çok saçma…
- Haa
sevgilisi var diye de adamdan uzak durmuyor kimse. Hatta bazı kaynaklardan
aldığım bilgiye göre hatun kısmı kısa vadeli ilişkimsilerde bunu tercih
bile ediyorlarmış, sonradan salça olmuyorlar en azından diye. Herkes kendi
ilişkisinden sorumluymuş, ilişkisi olan taraf düşünsünmüş. Çok da aklıma
yatmadı ama sevgiliniz varsa sahip çıkın abi, ortamlar çok kötü. Bu notu da
“herkes evinin önünü süpürse” ye bağladım ya, blog yazmayı hak etmiyorum
sanırım ben.
- Sevgililik
olsun, cinsel paylaşım odaklı adı konmamış ilişkiler olsun; son zamanlarda
yeni bir trend fark ettim. Aklım çıktı. Erkekler sevişmiyor artık sevgili
arkadaşlarım. Sevişmeye üşeniyorlar. Yaklaşık 3 haftadır kimle konuşsam
aynı dertten muzdarip. Eskiden affedersiniz bir seks için bin takla atan;
yer, zaman, mekan dinlemeyen, uzak yollardan bir çırpıda gelen, uykusuz
kalan, ter döken erkekler şu an evden çıkmaya, aynı yatakta yatıyorken bir
öpücük kondurmaya eriniyorlar. Hayır bu kadar mı doydunuz? Eğer doyduysanız
hakikaten 30’lu yaşları hiç mi düşünmüyorsunuz? Bunun sebebi ne olabilir
diye kafa patlattım mağdur kadınları bir araya toplayıp, ortak özellikler
aradım. “Artık beni çekici bulmuyor mu?”, “Başkası mı var?” ,“Ayrılmak
istiyor bence kesin” nidaları ve gözyaşları içindeki kızlardan
olabildiğince veri toplamaya çalıştım. Anladığım kadarıyla erkekler görev
bilinciyle haftada bir kez sevişip geri kalan kısımda günlük işlerle zaman
geçirmeyi, yatakta da sarılıp uyumayı tercih eden bir hal içindeler. Belki
de “başım ağrıyor” ,“sarılıp uyuyalım aşkım beni seviyosaaan” gibi
cümlelerle alınan ahlar bir bir çıkıyor hemcinslerimden. Esprisi şakası
bir yana, gerçekten durum içler acısı. Yani tamam sevişmek öyle ultra
büyük bir olay olmayabilir uzun süreli ilişkilerde, bunu anlayabiliyorum.
Ama ne bileyim arkadaşlar ya, böylesine temel bir içgüdünün bu kadar
körelmiş olması!?! Bir kere hormonlar en cafcaflı zamanında. Hani bilimsel
olarak da “frijit” erkek fikrini bir yere oturtamadım. Sonra bu işin
içinden günlük hayat kafasıyla çıkamayacağımı fark edip daha nesnel
yaklaşmaya karar verdim. Hayali beyaz önlüğümü giyip bu hastaların
partnerlerinden (sevişmek istememek de sağlıklı bir davranış değil
düşüncesini temel alarak) iyi bir anamnez aldım. Klasik “Ne zaman başladı?
Bu durumu arttırıp azaltan faktörler dikkatinizi çekti mi?” gibi kafa
miken sorularla başlarının etini yedim. Ve fark ettim ki hastaların
anlamlı bir yüzdesi düzenli beslenme alışkanlığına sahip değil. Öğünlerini
ağızlarına tıkıştırdıkları iki üç lokma bir şeyle geçiştirmekteler. Bu
hipotezi dile getirdiğimde kızlar birbirleriyle yemek tarifi alışverişine
başladılar ve ben Powerpuff Senjar olarak bir kez daha günü kurtarmanın
gururuyla eve döndüm. Demek ki neymiş dostlar, erkeğin kalbine giden yol
midesinden geçermiş. Hep düşünürdüm anatomik olarak kalbe giden yol nasıl
mideden geçer diye… TDK’nin sayfasında
arama kutucuğuna “kalp” yazıp 4. tanımı dikkatli bir şekilde okursanız hak
vereceğinizi umuyor ve takdiri size bırakıyorum.
- Millet
sevişedursun, ben de dün akşam “taşınınca yeni evimin duvarlarını
süslerim” gazıyla 1000 parçalık puzzle aldım kendime. Boş vaktiniz varsa
ve anlıyorsanız bu işten puzzle ellerinizden öper. Yardıma bekliyorum.
- Bu
arada hafta sonu pikniğe gittik. Hiç de sevmem börtü böcek, sırf bir takım
insanların gönlü olsun diye “Tamam” demiş bulundum. Yanımda kuzenim ve ev
arkadaşım da vardı Allahtan, o saçma ortamda çok oturmadık. Ekürilerimle
biraz dolaşalım oraları dedik. Tam sıcaktan bunalmıştık solumuzda “Kader
pavyonu” yazan bir yer gördük. Yaşlı bir amca da önümüzü kesip “film
oynatıyolar içerde girin girin bedava bedava” diye bizi içeri sokmaya
çalıştı. Kuzenim “Kötü yola böyle mi düşürüyolar artık, gidelim buradan”
derken ben içeri girmiştim bile. Köşede müzik çalan küçük bir televizyon,
sahne, sandalyeler, paravanla ayrılmış localar… Oradaki adamlarla az buçuk
lafladık işin aslı anlaşıldı. Amcanın bedava film oynatıyorlar dediği, ki
bedava film gösterimi var sanmıştım ben, orada “Tatar Ramazan” dizisinin
pavyon sahneleri çekiliyormuş içerisini gezmek bedavaymış. Pavyonun(!)
sahibi “Kahveydi burası, geldiler buraya dekorlar koydular, içerisini
dışını böyle yaptılar, bedava yaptılar. Bedava fotoğraf da çekebilirsiniz.
Yarın da meydanda çekim yapacaklar gelin canlı izleyin o da bedava” dedi.
Bir haftalık bedava kelimesi duyma kotamı doldursalar da baya beğendim
yapılanları. İki kahve bir su söyledik pavyonda, lafladık. İki gün önce
Vegas’a gitme hayalleri kuran insanlar olarak bize “Buraya yerleşelim okul
bitince” planları yaptırttı. Hesabı ödemeye gittiğimizde adam “bir milyon”
dedi, “abi bizim iki kahve vardı yalnız” dedik. “tamam işte kahve 50
kuruş, iki tanesi 1 lira.” “Su da vardı?” “Sudan para mı alıcaz?” dedi
gülerek. Abi burası gerçekten bedavaymış J Peki burası neresi diye merak ediyorsanız, ki piknik
macerasının yazıyı ilgilendiren kısmı da burası zaten, Birgi! Hani o Lays
reklamında bilge bir teyze vardı ya, “Yiyin garii” diye kendini
parçalayan, onun memleketi… İşte yemiyorsunuz ondan sevişmiyorsunuz! Hah
yazıyı da bağlayamayacağım sanmıştınız hadi itiraf edin J Haftaya görüşmek üzere. Xoxo!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder