İyi akşamlar sevgili, bebiş, tatlış, pıtış kitap
severler! Anormal gündüz sıcaklığına inat serin mi serin bir bahar akşamında
daha birlikteyiz ne hoş! Bu hafta sizlerle; bayıldığım, bazı bazı anlaşılmaz
veya iç karartıcı olabilen fakat geneliyle beni düşünmeye sevk ederek beyin
hücrelerime “çalışın pis köleler!” şeklinde muamele eden bir edebiyat türüne
ait bir kitaptan bahsedeceğim. Öncelikle kitap okurken düşünmek bana mutluluk
veriyor, beni aktif kılıyor, kendimi geliştirmeme olanak tanıyor. Yer altı edebiyatı
da bu zamana kadar okuduğum kitaplardan yola çıkarak ki bunlarda başı Charles
Bukowski ve Chuck Palahniuk çeker, bu tür hakkında bu yorumları yapabilirim
sanırım. Zira öyle lök diye okuyup da ho ho ho kitap bitti hadi yenisi şeklinde
okunacak kitaplar değillerdir bana göre. Bir özümseme sürecinden geçmeleri
gerektiğini düşünüyorum her birinin. Yavaş yavaş okuyacaksın, hoşuna giden,
bilmediğin, anlamadığın yerleri not alacaksın, sonra onları araştırıp, o
kısımları tekrar okuyacaksın. Ya ben kitap okumayı, daha doğrusu “Chuck Palahniuk”
okumayı bir ritüelmişçesine benimsedim ya da normali bu. Sanırım ben
abartıyorum. ARTIK KİTABA GEÇ GÖZÜNÜ
SEVEYİM, YOKSA SONUNU OKUYUP GİDİCEM! diyenleri duyuyorum ordan, abartmayın.
İki dakika içimi döktürmediniz. Başlıyorum mükemmel kitabımıza. Ah unutmadan
şunu söyleyeyim, şu an bu kitabımızı yorumlayıp tanıtacağım fakat daha sonra
Chuck Palahniuk hakkında yazmayı düşünüyorum. Arzu ederseniz tabi.
Kitabımızın adı Görünmez
Canavarlar. Chuck Palahniuk’a Gösteri
Peygamberi kitabı ile hayran olmuş biri olarak şunu söyleyebilirim ki adam
kral beyler. (İticileşme, elit elit anlat işte it). Kitabımızın ana konusu
aslında bir nevi güzellik operasyonları, cinsiyet değiştirme ameliyatları,
cinsellik (bazı bazı), kimlik ve güzellik kavramları, tüketim, yozlaşmış toplum
yapısı (ben öyle anladım en azından, sizce değilse yorum atın, düzeltelim,
tartışalım.) gibi olgular. Birden fazla konudan, biraz karışık şekilde
bahsediyor aslında kitabında sevgili Palahniuk, güzel de yapıyor bence. Zaten hemen
hemen kaosa dönmüş bir dünyada yaşamıyor muyuz? Her şeyin karman çorman olduğu
ve artık huzur vermeyen br dünyada yaşamak yorucu olsa gerek değil mi? Valla
bence yorucu. Neyse. Dünyaya ve hayata olan içsel nefretimi de dile getirdikten
sonra kitabımızın ana konusuna dönebiliriz. Demiştik ya estetik ve güzellik
operasyonları, cinsiyet değiştirme muhabbetlerinin yoğun olarak yaşandığı bir
dünyada yaşıyoruz mantığıyla hareket etmiş sevgili Palahniuk. İşte, Shannon
adlı genç, güzel ve çekici; yakışıklı bir sevgiliye, güzellikten ölen
“candanötecan” bir en yakın arakadaşa (Evie), üne, şana, şöhrete sahip yani
dünyada değer gören hemen her şeye sahip bir mankenin geçirdiği trajik bir kaza
nedeniyle, yüzünün yarısının tabir yerindeyse “yok olduğu” bir olay
başlangıcımız var kitabımızda. Yüz ve vücut güzelliğiyle parasını kazanan ve
saygı gören Shannon, yüzü zarar gördüğünde, toplumda adeta bir “görünmez
canavar” gibi korkulacak, kaçılacak bir canlı haline geliyor. Tam da bu
olumsuzluklar ve travmalarla çevriliyken Shannon, transeksüel Brandy ile
tanışır hastanede. Ve Brandy ona (bu cümleyi kitaptan yazdım çünkü ben bu kadar
iyi ifade edemezdim.) “geleceğini yaratabilmek için geçmişini silmesi
gerektiğini, gerçek keşiflerin hep kaostan çıktığını” öğretir. Bir nevi hayat
felsefesi olarak benimsenebilecek bir cümle. Brandy’nin yer yer iğneleyici ve
şakacı kişiliğiyle içten içe eğlenip, Shannon’ın trajedisine sinirlenirken bir
yandan da dünyaya ve fiziksel özelliklerin, güzelliğin, estetiğin insanların
beğeni merkezlerinde olması sorunsalını düşünmekten ölebilirsiniz. Evet, dış
görünüşe delicesine önem veriyoruz ki bu insanın doğasında olan bir şey. Tanrı
vergisi gibi bir özellik bunu biliyoruz; ama bunu düşüremez miydik sizce de
istesek? Ben düşürdüğümü düşünmekle birlikte, ne kadar düşürürsem düşüreyim
dünya değişmediği sürece bu açıdan insanlık adına mutlu olamayacakmışım gibi
hissediyorum zira Palahniuk’un da anlatmaya çalıştığı gibi dünya günden güne
yüzeyselliğe ve sığlığa doğru akıp gidiyor. Ve bunu önlemek için kişisel değil
de kitlesel olarak düşünce sistemimizi değiştirmemiz gerekiyor bence. Tabi bu
sadece benim naçizane fikrim, katılırsınız katılmazsınız, abartma sadece kitabı
yaz dersiniz o sizin bileceğiniz şey.
Şimdi de 3. Geleneksel kitaptan alıntılar
yapmaca-kopmaca şenliklerimize geçiyoruz efendim. Beni okuduğunuz ve
düşüncelerimi anlamaya çalıştığınız için teşekkür ediyorum sizlere. Kitap dolu
haftalar!
“En yakın arkadaşım Evie Cottrell bir manken. Evie
güzel insanların asla birlikte olmamaları gerektiğini söyler. Çünkü birlikte
olduklarında asla yeterince ilgi çekemezlermiş. Evie’ye göre iki güzel insan
bir araya gelince, güzellik standardı tamamen değişir. Evie, bunu
hissedebilirsin der.İkiniz de güzelseniz, ikiniz birden güzel değilsinizdir.
Birlikte, bir çift olunca parçalarınızın toplamından daha değersiz
olursunuz.” (Sığ düşüncenin önde gideni.
Aptal Evie. Allah tependen baksın.)
“Brandy’yle karşılasana dek tek istediğim birilerinin
yüzüme ne olduğunu sormasıydı. Onlara “Kuşlar yedi” demek istiyordum. Yüzümü
kuşlar yedi. Ama onlar bilmek istemiyordu. Sonra onlardan olmayan Brandy
Alexander ortaya çıktı.” (Her eve lazım bir Brandy.)
Mak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder