Yorucu bir haftayı daha geride bırakmış manen ve ekonomik
anlamda çökmüş bir halde geçtim bilgisayarın başına. Cumartesi gecesi arkadaşım
nişanlanıyor. Bir telaş bir koşuşturma ki, nişan detaylarını daha sonra
paylaşacağım sizinle. Takipte kalınız lütfen.
Daha iki hafta önce Ankara’daki göt donduran soğuklardan
bahsetmiştim ya size hani, insan 5 yaşından beri öğrendiği, tecrübe ettiği bazı
bilgilerden şüphe duymak istemiyor. Örneğin ‘kıştan sonra ilkbahar gelir’
gibi… Gelmedi canlarım, o en tatlı en güzel mevsim olan ilkbaharı yaşamadan,
oturduğunda göbek arası terleten pis, iğrenç yaz geldi (evet göbeğim var!).
“Baharlık” adıyla alınan giyilebilecek her şey ekimi beklemek zorunda. Fashion
May Kill yazarı Bmigo, yardım et bize…
Çarşamba gecesi sıcaktan bünyem, sıkıntıdan ruhum
buharlaşırken yatağa uzanmış, yaşıtım olan arkadaşımın nişanını düşünüyordum ki
Santa Claus belirdi yanımda.
- Nerden geldin lan sen? Noel’e daha çok var…
+ Sana mı soracağım evlat ne vakit nerden çıkacağımı? Hem
gene ne düşünüyorsun hindi gibi?
- Arkadaşım nişanlanıyor canım…
+ E nesi var bunun üzerine düşünülecek? Ne giyeceğine mi
karar veremedin?
- Hayır sakalını sevdiğim, hayır. Elbisem çoktan hazır.
+ Anlat hadi, çok vaktim yok.
- Ya hadi genciz güzeliz, eğleniyoruz, öğrenciyiz daha falan
filan tamam da, acaba ciddi, birlikte 3 aydan daha uzun zamanlar
geçirebileceğimizi hayal edebileceğimiz insanlarla olmamız gereken yaşa geldik
mi?
+ Ho ho ho… Onun kararını verecek olan sensin çocuğum.
- Ne gülüyorsun?! Düşünüyoruz ki karar verelim di mi! Boğalar
arasında kalasıca!
+ Peki, madem yaş dedin, sana söyleyeyim. Yaş o kadar da
önemli bir şey değil desem şu sakallarıma haksızlık etmiş olurum. Yaş önemli
ilişkilerde, çünkü yaş ilerledikçe ilişki yürütebiliten azalır.
- Öyle şey mi olur? Büyüyüp olgunlaştıkça daha rahat olmaz
mı anlaşmak? Sorumluluk alırsın mesela, ilişkinin sorumluluğunu?
+ Evladım evet bir liseliyle üniversiteliyi kıyaslarsan
doğru söylediğin. Ama maşallah kazık kadar oldun artık. Azıcık kafanı çalıştır.
Yetişkinlik döneminde işler biraz daha farklı. Neden diye çemkirmeden
açıklayayım. Zaman, insanın toleransını azaltır. Örneğin sizin yaşlarınızda
yok sayabileceğin bazı şeyler, benim yaşımda büyük sıkıntı oluşturur. Ben
karımla bu yaşta tanışsaydım beni almayacağından eminim. Gençken tanıştık
evlendik. Boyumuzdan büyük çocuklarımız oldu. Birlikte geçirdiğimiz zaman
içinde karşı tarafta hoşumuza gitmeyebilecek şeyleri kabullendik. Sorsan şimdi
benim hanıma “aman bu adam da böyle bi öküz işte, napayım” diyecektir. 30
yaşına geldiğinde tanıştığın adama olan tahammülün azalacak. Verebileceğin
tavizler azalacak. Hayat, daha zor olacak.
- Şimdiye kadar duyduğum en optimist(!) bakış açısı. Canımı
daha çok sıkmak için mi geldin sen? Ya gider misin lütfen.
+ Asma suratını küçük! Demek istediğim sana saygı duyan
birini bulursan elinin tersiyle itme işte. Sana değer veren, sıkıntılarında
yanında olan, seni anlayabilen bir insanla neden görüşüp zaman geçirmeyesin ki?
Yani istediğin özelliklerin tamamını taşımayabilir bu insan, %80’ini taşıyordur
mesela, tamam deyiver, ölmezsin. Zira gelecekte %100’ünü bulamama ihtimalin de
var. Düşün bunları. En önemli olan kısmı bence karşındakinin sana saygı
duyması.
- Ya söylemesi çok kolay. İnsanlar yarım yüzyıl geçiriyorlar
birbirleriyle, yine de tanıyamıyorlar birbirlerini. Ne demek saygı duymak?
Nasıl anlayabilirim ben böyle bir şeyi?
+ Bak yavrucuğum, erkek milletini kendimden bilirim. Yanında
kibardır falan da doğal ortamında öküzden beterdir. Basit ve küçük şeylere bak.
Mesela seni merak ediyor mu? Kıskançlıktan ya da “ne boklar yiyor acaba şimdi?”
telaşıyla değil. Örneğin gideceğin yere vardın mı? Sınavını atlatabildin mi?
bunlar kıstas olabilir. Karşındayken vır vır konuşmaktan çok, seni dinliyor mu?
Geciktiğin zaman seni bekliyor mu? Kafa yapısı sana uygun mu? Bir plan yaptınız
ve iptal etmen gerekti diyelim… Kapris yapmak yerine planı iptal etmene neden
olan şeyin ne olduğuyla, bu bir sıkıntılı durumsa nasıl çözüleceğiyle
ilgileniyor mu? Senin öküzlüklerine katlanabiliyor mu? Anlayışlı biri mi? Pislik
yap yanında, ne bileyim burnunu koluna sil. Ne tepki vereceğine bak. Göz önüne alman gereken şeyler bunlar.
Sakalım da var dinle bence sözümü.
- Konuyu sümüğe, iğrençliğe nasıl bağladın yemin ederim
aklım almıyor… Ayrıca öküzlüklerine derken? Aşk olsun Santa.
+ Kızım arkadaşlığına, insanlığına bir şey demiyorum. Ama
buram buram kapris insanısın. Kabul et artık. Zaman zaman –sizin tabirinizle-
über bencil davranıyorsun. Senmerkezli çemberin azıcık dışında kalanın vay
haline. Biraz daha anlayışlı olmalısın.
- İyi be iyi! Hırsızın hiç suçu yok tamam!!
+ Canım evladım, Özetle sana diyorum ki, o özellikleri
taşıyan biri karşına çıkarsa değerlendir. Kalbinin dilediği mantığına uymuyorsa
zorlama, salt mantıkla sevmediğin adamlara varma. Bak kuzenin Doruk’un 7 buçuk
yıllık ilişkisi var. Anlıyorlar birbirlerini, geçinip gidiyorlar. Güzel şeyler
paylaşıyorlar. Sen daha burnunun dikine git. Sırf diğerlerinden daha az iyi
görünüyor diye efendi adamları harcama. Sonuçta cinsellik dediğin şey 3 dakika.
Ha bunu dedim diye tipsiz kekonun birini getirme yarın karşıma, dalgamı
geçerim…
- 3 dakika mı? Santa ölmüşsün sen haberin yok asdasdaffa!!
+ Eşşolueşşek!! Sana akıl verende kabahat. Gidiyorum artık
ben, memleket elden gidiyor, onlarla uğraşmam lazım. Santa geldi hediye getirmedi
deme, hesap kartına para yatırdım. Nişan için lazım olur. Dikkat et kendine,
akıllı efendi ol. Ho ho ho!!
Puf! Gidiverdi geldiği gibi. Bana da üzerine düşünülecek
zilyon tane şey bıraktı. Yaşımız geldi mi lan daha ciddiyetli ilişkiler için
derken konu te nerelere geldi. En uzun ilişkisi 52 gün sürmüş bir insanım ben
sonuçta. Ne bileyim, “O” insanla karşılaşırsan 20’li yaşlarda mısın, 40’ına
merdiven mi dayamışsın önemi olmaz herhalde. O yüzden keyifli, eğlenceli,
hiçbir sorumluluk altına girmeden –günü, haftası, ayı birlik- paylaşımlarda
bulunmanın yanlış bir tarafı yok. Geçen yazımda bahsettiğim gibi, idealist olup
yalnız bir şekilde gençliği kurutmak çok mantıksız.
Ama ya “O” yoksa ve şu an hayatımıza katabileceğimiz
%70-80’likleri de ilerde istemiyor olacaksak? Yani gerek özgür, bireysel
yaşamaya alışmak, gerek beklediğimiz için iyice yükselen standartlarımız, olgun
yaşlarımızı kedilerle köpeklerle geçirmek zorunda bırakacaksa bizi? O zaman
şimdilerde bize katlanabilen; iyi, mutlu, huzurlu hissettiren; yanımızda olan, bize
bizim ona verdiğimizden daha çok değer veren biriyle olmak gerekmez mi? En
azından 3-4 ay sonrası için hala birlikte olabileceğini düşünebildiğin insanla
mutlu olmaya çalışmak daha akıllıca sanırım.
Artık susuyorum ve sözü bu sefer size bırakıyorum. Siz ne
düşünüyorsunuz bu konuda? Yorumlarınız velinimetimiz.
P.s. : Böyle havalarda kuruyup kalmamanız açısından bol bol
su soda için. Sıvı tüketin.
P.s.s. : Cuma günü Bmigo’nun doğum günü tüm vilayetlerde ve
Türki Cumhuriyet'lerde neşe ve coşkuyla kutlandı. Biz de Tren’deydik. Gençler, mekan yıkılıyor hala gitmeyeniniz varsa kendini duvardan duvara çalmalı. Ortamı
ve müzikleriyle eğlence standartlarınızı yükselteceğine bahse giriyorum.
Teşekkürler Tren ve nice birlikte mutlu yıllara Bmigo!
Yazın yine şahane! Olum iyi yazıyosun bence sen. Şimdi yorum yapasım geldi benim. Aşk geçmişim yok denecek kadar az. Aşk demeyelim de, sevgi, boyfriend, sevgili, erkek arkadaş, takıldığın çocuk, bakıştığın çocuk geçmişim az. Ben hep "true love" "pure love" "whatever love" adı altına aldığımız şeyi aradım. Hep dedğim de işte üniversiteye başladığımdan beri düşün. Abi ne bileyim. Dünya çok saçma. Aradığım insan hem cinsel yönden isteyebileceğim bir dış görünüş ve tensel uyuma sahip olmalı ki bu fiziksel açıdan perfection olacağı anlamına gelmiyor benim için, hem de ortak noktalarımın çok fazla olacağı bir şahıs olmalı gibime geliyor. Öyle bir insan var mı blmiyorum. Ama olmalı teorik olarak. Sonuçta bu insan ruh eşim. Diy mi?! Sırf beni anlıyor, beni seviyor, tipi de idare eder diye birisi ile ömrünü geçirmeyi kabullenmek mi gerekir ruh eşini (varsa öyle bi şey :( ) aramaktansa. Filmlerde 40 yaşında ruh eşini bulanlar var, onlar noluyo? Sadece film sanrım. Ş an pesimistim. Çok pesimistim. Aşk olgusu tüm hayatımızı kaplıyormuş da haberim yokmuş. Anlamsız şeyler yazdıysam özür dilerim. Sen ne düşünüyorsun Senjar?
YanıtlaSilSevgili Adsız...
Siliçini elbet içini kıpırdatan biriyle karşılaşırsın diye umuyorum. bu konuda çok net düşüncelerim yok ancak şundan eminim ki filmlere çok da güvenmemelisin. senaryolar hayattan esinleniliyor belki, ancak o taparcasına insanların tutkuyla seviştikleri hiçbir sahnede adam durup prezervatif takmıyor gerçek hayattakinin aksine. hayatın tatsız yanlarını hollywood'ta görebileceğini sanmıyorum. hayal kırıklığına uğramanı istemem. :)) sevgiler!!