29 Mayıs 2013

Bir Efsaneye Seslenmek: Everybody Here Wants You


Bugün 29 Mayıs 2013. Tam 16 yıl önce bugün Jeff Buckley dudağında Led Zeppelin'in “Whole Lotta Love” sözleri, üzerinde kıyafetleri ile Missisippi - Wolf River'a yüzmek için girerken; 16 yıl sonra benim tarafımdan kendisine bu yazının yazılacağını bilmiyordu büyük olasılık. Aynı şekilde ben de daha o zamanlar okumayı zar zor çözmeye çalışan bir çocukken ileride beni derinden etkileyecek ve bugün 21 yaşında bilgisayar karşısında bu yazıyı ona ithaf edeceğimi bilmiyordum. Jeff Buckley'nin bendeki yerini anlatmaya kalkışmayacağım çünkü ona olan sevgimi anlatmaya başlamak 700 sayfalık bir romana başlamak gibi bir şey olur.


O’nu, ilk 15 yaşında tv'de dönen Hallelujah klibiyle tanıdım. Ve son 6 yıldır Jeff Buckley'i düşünmediğim günler çok azdır. Belki arkasında bıraktığı gizemi hala koruyan ölümü, belki sadece bir albüm yapmasına rağmen yürekleri dağlayan şarkıları ve müziği; hangisi bilmiyorum ama Jeff'in beni derinden etkilediğini kabul etmem gerek. Şu an bunları okurken abarttığımı düşünebilirsiniz ama emin olun şu yazımda bir gram abartı yoktur. Jeff Buckley, işte bu denli önemli benim için. Onu dinlemek ayinsel bir ritüele dönüşüyor çoğu zaman. Özellikle bazı şarkıları var ki. Ah o “Lover, You Should've Come Over” ya da “Dream Brother” ya da “Lilac Wine”. Cover yaptığı şarkıları bile kendi şarkısıymış gibi hissettiriyor Jeff. O kadar içten ve gerçek söylüyor şarkılarını. İşini ciddiye almak, müzik konusunda bu denli başarılı olmak, bir nevi “born to make music” olmak belki ona babası Tim Buckley'den miras. Tim Buckley demişken; öz baba yanında olmadan büyüyen Jeff'in babasının ölümü üzerine düzenlenen anma konserinde sahneye çıkıp I Never Asked To Be Your Mountain'u söylemesi de Jeff'in dönüm noktalarından biri olarak biyografisine geçmektedir.


Bu yazıyı hazırlarken bir Jeff Buckley hayat hikayesi yazmamayı seçtim. Nitekim Wikipedia dahil olmak üzere birçok yerde hayat hikayesi zaten mevcut. Biraz kendime ait bir yazı olsun diye uğraştım. Eğer içinizde benim gibi bir müzisyene, bir aktöre, bir yazara hatta belki bir şarkıya, bir filme bu denli bağlı olanlarınız var da bu yazdıklarımı bir “fangirl” lük olarak değerlendirmeyecekseniz sizlere şimdiden şükranlarımı sunuyorum.


Gelelim Jeff Buckley'nin ölümünün nasıl olduğuna. Biyografisini okuyan insanların sordukları tek bir soru oluyor genelde, ki buna ben de dahilim. “İntihar mı? Kaza mı?”. 16 yıl geçmiş olmasına rağmen gizemini koruyan bir konu bu. Bence hangisi? Bir tarafım kaza olduğuna inanmak isterken diğer tarafım intihar olduğu konusunda sarsılmaz bir şekilde emin. 31 yaşında aramızdan göçüp gitmesiyle 27'ler kulübüne (27 ve civarı yaşlarında vefat eden müzisyenler, aktörler kulübü) dahil olan Jeff Buckley, insanlar ve medya tarafından intihar edildiği düşünülen bir isim daha çok. Bunun sebebi daha önceki intihar eden müzisyen sayısının eceliyle ölen müzisyen sayısından fazla olması olabilir. Kullanılan ilaçlar, uyuşturucular; şöhretin getirdiği sorumluluklar ve yükler bu insanların omuzlarında kalıp pes etmelerine sebep olmuş olabilir diye düşünülüyor hatta. Ama Jeff'in ölümünün ilginç bir tarafı da, cesedinin bulunmasıyla beraber yazılan toksikoloji raporunda kanında hiç bir şekilde “drug” bulunmamıştı. Tarafından yayımlanan tek albümü “Grace” in ardına çıkaracağı yeni albüm öncesi bir müzisyenin nehre girmesi kulağa bir yandan depresif bir yandan da hayat dolu geliyor. Ama nedeni ne olursa olsun 4 Haziran'da Wolf Nehri'nde bulunan cesedin 31 yaşındaki Jeff Buckley'e ait olması bizi üzmeye yetiyor.

Buraya internetten bulduğum bir Jeff Buckley belgeselini de koymak istiyorum. BBC'nin hazırladığı bir belgesel. İsmi kendisinin de söylediği güzel şarkıdan geliyor. “Everbody Here Wants You” zamanınız olursa izlemenizi tavsiye ederim. Bu melek sesli efsanenin kendisini canlı görmek mümkün değil artık, hayatını kendi ağzından duymak da ama onu tanıyan insanların üzerindeki Jeff etkisini dinlemek bir şekilde Jeff ile aranızda bir bağlantı kurmaya yarayacaktır diye düşünüyorum. Şahsen defalarca izlediğimi de belirtmek isterim burada.


Konu Jeff Buckley olunca yazmalara doyamıyorum görüldüğü üzere. Güzel bir Leonard Cohen şarkısı olan Hallelujah ile tanıdığım, her dinlediğimde sesini iliklerimde hissettiğim Jeff Buckley'i bu yazımla anmak istedim. Eğer ki yukarılardan bir yerlerden beni görebiliyorsa Jeff; O’na, benim “ilk aşkım” olduğunu ve hep öyle kalacağını söylemek istiyorum. Seni seviyorum Jeff.


Haftaya görüşmek üzere, kendinize iyi bakın.

Gözde Sarıhan 

2 yorum:

  1. Bu yazıyı görmekte biraz geç kalmış olabilirim ama belirtmek isterim ki gerçekten çok güzel yazmışsınız. Sizin kadar hayran olmasam da şarkılarını her dinlediğimde istemeden gözümün dolması gibi bir durum var. Fotoğraflarını gördüğüm zaman hep içim acır. Bu kadar güzel bir insan nasıl olur da ölür diye. Bir erkeğe kıskanmak ne kadar yakışır bilemem ama hayatta kıskandığım tek insan diyebilirim. Sesi, görünüşü, tavırları her şeyini kıskanıyorum. Her zaman keşke hiç ölmeseydi diyorum ama hep keşkelerle kalıyor. Bende duygularımı belirtmek istedim. Yazdıklarınız için de tekrardan teşekkür ederim. Kendinize iyi bakın..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rica ederim. Keşkeler konusunda size katılıyorum, ama böyle güzel andıkça onu Jeff'i yaşıyor gibi hissedebiliriz bence. Kendinize iyi bakın siz de.

      Sil

.