17 Nisan 2013

Yeni Başlayanlar İçin Sanat

Birkaç dakikadır Kaan'ın güzel blogunda bana ayırdığı kelimeye boş gözlerle bakıyorum.. Bu kelime karşımda dikilirken konuya girmek güçleşiyor... “art”...
Aslında sevgili Kaan'ın talebi son derece masumaneydi. “Sen resim yapıyorsun. Bana resim hakkında bir şeyler yaz.” Kulağa mükemmel geliyor, fakat birincisi: ben resim çiziyorum. Çiziyorum yani. Bu kelime çok daha uygun. Boya kalemleri olan, ama önlüğü olmayan bir ilkokul öğrencisi gibiyim (ne hoş ki artık onlar da önlük giymiyorlar). İkincisi; iyi, güzel de, bir şeyler yazabilmem için; bir şeyler bilmem gerek.. Bilmediğim konularda yalnızca konuşabiliyorum! Yazmayı hiç denemedim..
Bilmemek Ayıp Değil...
İşte bu düşünceler içinde kendimi yatağa savurdum, laptopumun yanına kıvrıldım. İnsanlar bu sanat olayları hakkında nasıl bir şeyler biliyor olabilirler? Bir resme baktığımızda güzel bulabilmek yeterli mi? Yoksa bu resmi güzel bulmak on üç yaşından bu yana yaptığımız en ergence şey mi? Şu kemik çerçeve gözlüklü kadın neden bir tablonun başında bizden on beş dakika daha uzun kalıyor? Bizim göremediğimiz neyi görüyorlar? Yoksa o da mı aynı düşüncelere dalmış durumda? Bu konuda bir eğitim almadan olaya vakıf olmak mümkün mü? Sadece yeterince isteyerek, “alaylı ve yeterli” sanatseverler olabilir miyiz?
Böyle hisseden tek insan olmadığımı biliyorum. Kaçınız yanınızda bir arkadaşınız, bir tablonun önünde dikilirken “sanatçı burada soyutsal dışa vurum, içe kusum, ehehehe, espri bile yapamıyorum olay hakkında, çıkalım buradan!” tarzı bir anı yaşamadı ki? Evet, kazık kadar insanlar olduk ama, “bi arkadaşınız” da mı kıkırdamıyor, uygunsuz bir şaka yapmıyor devasa penisli heykelin karşısında?
İçimizdeki çocuğun bütün alaturka eylem ve söylemlerine rağmen, yine de ağdalı dilleriyle dünya klasikleri, sergiler, açılışlar, etkinlikler bizi çağırıyor.. Entelektüel yaşamın karizmatik çağrısı bol kremalı kocaman bir pasta dilimi gibi çekici.. Sanatı sevmek istiyoruz, bilmek istiyoruz; ama o hiç gitmediğimiz bir dersin devasa notları gibi, neyi bilip neyi bilmemeniz gerektiğini bile bilemiyorsunuz.. Bilmemenin de, öğrenmemenin de, hatta öğrenmek istememenin de ayıp karşılanmadığına kanaat getirdiğim şu noktada benim sorum şu ki:
Nereden Başlayacağız??
Açıkçası ya buraya kadar düşündüklerim bana yetti. Bazen sevgilisizlikten yeterince yakındığınızda arkadaşlarınız bıkkın gözlerle tek bir şey haykırır hale gelir: “giyin, süslen, dışarı çık.. yeni insanlarla tanış.. bir de Allah aşkına saçlarını bi yıka!”. Özetle harekete geç.. Daha fazla düşünmeden harekete geçtim ben de. Nerede hangi sergi varmış bir bakındım, Tijen Hasçi'nin “Ters Köşeleşmeler” isimli resim sergisini gözüme kestirdim. Sonra Tijen Hanım'ı googleladım. Facebook'ta buldum. Cumartesi günü için de randevumu aldım!
Kanlı Canlı Bir Sanatçı:Tijen Hasçi
Tijen Hanım'ın sergisi Çetin Emeç Sanat Galerisi'ndeydi. Galeri'den aldığım yol tarifine göre, metroyla Çankaya'ya vardım. Kızlarağası'na girdikten sonra tek yapmanız gereken eski belediye binasını sormak... Galerimiz orası..



Buluşma saatinden biraz daha erken olarak galeriye vardım. Büyük buluşmadan önce biraz heyecanımı yatıştırır, biraz da sergiyi gezerim diye umdum. Tijen Hanım da hemen oracıkta sergi salonunda, resimlerinin başındaydı. (Bilmiyorum kendisi fark etti mi ama elimi tokalaşmak üzere öne uzatmış durumdayken salonun eşiğine takıldım ve ayakkabım ayağımdan çıktı! Olur böyle aksilikler...) Tokalaşma işini başarıyla gerçekleştirdiğimde büyük oranda rahatlamıştım. Doğrusu Tijen Hanım'ın payı bu noktada çok büyük. Konukseverliği ve güleryüzü kelimenin tam anlamıyla şansımdı..

Sanatçımızı ardımda bırakıp sergiyi gezmeye başladım. İsimleri ve resimleri eşleştirmeyi denedim. Neyi, niye beğendiğimi anlamaya, isim ve resimlere hikayeler eklemeye çalıştım. Topuklarım sergi salonunda tıkırdarken suratımda anlamsız bir gülümseme vardı. Kendimden memnun, “iyi ki” dedim, “üşenmemişim de topuklularımı giymişim..”



Sergi turum bittikten sonra Tijen Hanım'la karşılıklı oturduk. Benim sıcakkanlı, yetenekli, genç ve güzel olarak betimleyeceğim bu kadına, kendi kendini tanıtmak görevini bırakıyor ve sohbetimizi aktarıyorum:
TİJEN HASÇİ: Öncelikle sizleri tebrik etmek istiyorum. Genç insanlar olarak, böyle bir işle uğraşmanız gerçekten çok umut verici. İnsanları sergilere çekebilmek, bu kültürün içine alabilmek lazım..Biz İzmir olarak yine şanslı bir şehiriz ama; yeterli olduğunu söyleyemem. Aslında burası sanatçı fabrikası gibidir.Her yönden. Hatta bu spor için de geçerli. Sanatçıların büyük çoğunluğu İzmir kökenlidir, en azından bakıldığında, havasını soluduklarını görürsünüz. Mutlaka İzmir'le bir yaşanmışlıkları vardır. Buna rağmen yetersizlikler büyük. Gençlerin ilgisini çekebilirseniz bu büyük bir başarı olacaktır
BAŞAK ONAT: Çok teşekkürler. Kendi meraklarımızı dindirmek adına yola çıktık diyelim, doğrusu bu. Bir kadının ressama dönüşme hikayesini çok ama çok merak ediyorum ben mesela, o yüzden hayat hikayenizi biraz deşmek isterim..
T.H: Doğma büyüme İzmir'liyim. Ve İzmir'li olmaktan çok gururluyum., şanslı hissediyorum. Eğitim hayatımı da İzmir'de tamamladım. Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi'nden mezunum, Jeoloji okudum. Resimle hikayem ise şöyle.. Erken öğrencilik yıllarımda, bizim dönemimizde sanat ve spor çok daha değersiz görülürdü.İnsanlar çocuklarının ilgi odağı olmasını asla istemezlerdi. Bu branşların hocaları çok kaprisli ve notları kıt hocalardı.Geçer notları zar zor alırdınız, ama ben hep en iyi notları alırdım. Annemin resmi çok iyidir. Etrafımızdaki herkesin resim ödevleri annemin elinden geçmiştir. Ama ben her zaman kendi resimlerimi kendim yapmaktan keyif alırdım. Fakat hep bu kadarla kalırdı. İnsanın kendisi için resim yapabileceği, belki de aklımıza bile gelmiyordu.
Sonra mühendislik okudum. Belki de mühendisliğin resme en yakın bölümüydü benim bölümüm. Doğayla da iç içe bir bölüm. Doğayı hayatın direği olarak görüyorum. Buradan yakaladığını düşünüyorum. Resimlerimde bundan çok faydalanıyorum. Kendi mesleğimi yapmadım. Zaten jeologların yolu büyük depremden sonra açıldı.
B.O: Deprem temalı bir resminiz vardı yanılmıyorsam sergide? (içimden “yakaladım yakaladım” diye bağırıyorum burada).
T.H: Evet 17 Ağustos isimli, çok sevdiğim bir çalışmam var. Daha önce “Metaformik” isimli bir sergim de oldu. Bölümümden faydalanmayı seviyorum. Mineral kristalizasyonunu, resimlerimde var olan derin ve çok çizikleri yakalamak mümkün olabilir.
B.O: Resimle olan hikayenize devam edelim öyleyse..
T.H: Resimle uğraşan iki arkadaşım vardı. Bu ikisi birbirinden tamamen habersiz.. Ne var ki, bitmiş bir resimleri olduğunda mutlaka benim görmemi isterlerdi. Geçirirlerdi beni resimlerinin karşısına, yorum yaptırırlardı. Ve ikisi de muhakkak bir gün resim yapmam gerektiğini söylerdi.. Diyordum ki zamanı var herhalde.. Bir gün yapacağım. Aldığım notlara güvenerek, eh herhalde eli yüzü düzgün bir şeyler olur diyordum (gülüyor). Ve bir gün başladım.
Aslında hayatımda bir dönüm noktam var. Kendime iki ayrı dünya yaratmaya karar verdim, Yeni hedefim buydu. Hayatta hep hedeflerim olmuştur benim. Çocukluğumdan beri. Eski dünyam zaten vardı, ondan kopamazdım. Ama yeni bir dünya da gerekliydi. Ve bu iki dünya karışmamalıydı. Birbirini içine almamalıydı.
Bir dağcılık kulübüne üye oldum. Doğada gezmek, yürümek, gözlemlemek ve fotoğraflamak için ideal bir fırsat oldu. Resim buna eşlik etti.
Derken derken yeni bir çevre geldi. Öncesinde tanımadığım, sanatçı ağırlıklı bir çevre.
B.O: Geçmişten gelen böyle bir çevrenin eksikliği sizce önemli mi?
T.H: Her zaman değil. Benim mesela böyle bir geçmişim yok. Öte yandan kızıma bakıyorum. O adeta sanatçı doğdu. Ben daha bilinçli bir birey olarak onu her zaman yakın takipteydim. Resimler yapar, iki yaşında hikayeler yazdırırdı bana. Hem Uluslar arası hem de Türkiye çapında çok ödülleri olan bir çocuk oldu resim konusunda. Konservatuar mezunu. Şu anda müzikle ilgileniyor. Ama biliyorum bir gün yine resim yapacak. Ve çok da iyi yapacak. Resim ölen bir sanat dalı değil. Sadece duruyor, el duruyor. Ama kaldığın yerden tekrar başlayabilirsin.
B.O: Belki bir gün kızınızla da sohbet etme fırsatı buluruz. Bayrak devri nasıl işliyor diye. Peki ürettiklerinizi paylaşmaya nasıl karar verdiniz?
T.H: Neden olmasın..Çok keyifli olur.
Açıkçası fırçamın elimden düşmediğini gören arkadaşlarım paylaş diye bastırdılar biraz. Bu süre zarfında birçok hocalarla da çalıştım. Turan Enginoğlu, Nurhilal Harsa, Sabit Baytan gibi isimlerle, atölyelerinde çalıştım. Hala fikirlerinden çok faydalanmaktayım.
B.O: Bu isimlerle nasıl tanıştınız, nasıl çalışmaya başladınız?
T.H: İlgi duydum ve araştırdım, başka bir sırrım yok. Çok çalıştım, atölyeden atölyeye koşturdum, bu arada evime de tezgahı kurdum.
(Konuşmanın burasında Tijen Hanım tanıştığı insanlardan öyle gözleri parlayarak, mutlulukla ve övgüyle bahsediyor ki hemen kıskanıyorum. O da sağolsun beni de ahbaplarıyla tanıştırmaya razı geliyor.)
B.O: Şu anda çalışmalarınıza nerede devam ediyorsunuz?
T.H: Evimin bir kısmı atölyeye dönüşmüş durumda.Kızım da müzikle uğraşınca, evim görülmeye değer oldu. Renkler ve müzik fışkırıyor. Beklerim.
B.O: Seve seve geliriz biz. Bu işin mutfağını da görmüş oluruz. Hayatınıza burnumuzu sokmak istiyoruz biz.
T.H: Açıkçası bir atölyem olsun isterim ayrıca. Hem yaşıyorum, hem üretiyorum. Hafif bir karmaşa var. İnşallah bu işten biraz kazanç da sağlamaya başladığım zaman bir atölye de edinirim.
B.O: Bu konuyu ben de çok merak ediyordum..
Yeri gelmişken söyleyeyim Tijen Hanım'ın sergisinde tablolar ortalama 1500-2000 tl lik fiyatlarla yer almış durumda.
T.H: Maddesel yönden maalesef çok desteğe, sponsorluklara, fark edilmeye ihtiyacımız var. Bu dikkat çekme noktasında da sizler devreye giriyorsunuz. İnsanlar önce bilecek ki, sonra alacak. Resmi evlerinin bir dekoru olarak görmeyecekler sadece.
Eh, bu noktada devreye girişimiz istediğimiz kadar başarılı olmadı. Yazımızın yayınlanabilme tarihi, malesef ki serginin bitişini buldu. Bu yüzden ki, resimler üzerine yapılan, röportajın ikinci kısmını sizinle paylaşmıyorum. Bu hoş kadını tekrar görecek olmanın, diğer sergilerini en başında yakalayacak olmanın inancıyla, bazı soruların cevaplarını -şimdilik- kendime saklıyorum. (Bunu Tijen Hasçi macerasının yalnızca ilk ayağı olarak düşünün)Ve bu aksaklığa rağmen güleryüzünü ve bize olan inancını yitirmeyen Tijen Hasçi'ye buradan bir kez daha teşekkür ediyorum..
Sizi bilmem, ama ben bazı sorularıma cevap buldum. Tabi zihnime yeni sorular üşüşmesine de mani olamadım. Neyse ki kanlı canlı gerçek bir sanatçı “bir elinizden de ben tutayım” lütfunda bulundu, artık yolumuzu biraz daha aydınlık düşlememek için hiçbir sebebimiz yok.
Telaşlı heyecanımdan mütevellit eksiklerimi, lütfen mazur görün, tabi ki görmezden de gelmeyin, “sanatı anlamaya çalışırken”, beni sürüklemek istediğiniz bir yer olursa çekinmeyin. Daha önemlisi, lütfen benimle debelenmeye devam edin..

*Tijen Hasçi ile iletişime geçmek isteyen okuyucularımız kendisine Facebook’tan ulaşabilirler.



Başak Onat



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

.