Merhaba...
Geçen hafta sınavlarım bitti ve bir haftalık koskocaman yaşa
yaşa bitmeyecek olan tatilim başladı. İzmir’de geçirilen tatil sanki okulu
ekmişim izlenimi verdiğinden Ankara’ya gidip başkent havası koklamaya karar
verdim. Sınav haftamda gelen yaz, ajandamın boşalmasıyla yerini göt donduran
soğuklara bıraktı her zamanki gibi. Ve ben montsuz kısa kollularla Ankara
karasalında yaşam mücadelesine başladım.
Ankara’yla ilgili izlenimlerime gelecek olursak, insanların
bir miktar soğuk olduğunu verdiğim selamlara garip garip bakmalarıyla anlamış
bulunuyorum. Caddelerde kaldırımlar eğri büğrü, tam topuklu düşmanı. Ve az önce
de belirttiğim gibi çook soğuk. Ha bir de insanlar “la” kelimesini cümlelerinin
çeşitli yerlerine sokuşturuyorlar. En başta garipsesem de sonradan sempatik
bulduğumu belirtmem gerek.
Salı günü bulutlu, gri ve iç karartıcı bir güne
uyandım. Güneşin moral durumum üzerine
bu kadar aktif etki göstermesi bitkiden daha gelişmiş bir canlı olduğuma dair
inancımı sarsmıyor değil. Akşam üzeri Tunalı taraflarında yanılmıyorsam geçen
yaz açılmış olan Bomonti Brasserie adlı bu civardaki hemen hemen tüm gençlerin
uğrak yeri olan mekanda arkadaşım Demet’le buluştum. Demet, Gazi Üniversitesinde okuyan tatlı bir
insan. Siparişimizi verip ”nasılsın görüşmeyeli” muhabbetiyle özlem giderdikten
sonra Demet’in yaklaşık iki ay önce biriyle tanıştığını öğreniyorum. İnternet
üzerinden yazıların paylaşıldığı bir platformdan başlayan muhabbetleri görüştükleri
ilk gün çocuğun ‘elini tutunca flört etmenin ne kadar güzel olduğunu
hatırladım” demesiyle devam etmiş. Aradan geçen zaman içinde çiçek ve şarapla
kapıya gelen çocuk kendisini kızın arkadaşlarıyla tanıştırmış. Demet “Neye
uğradığımı şaşırdım. Normalde sadece görüştüğüm birini arkadaşlarımla niye
tanıştırayım? Ama emri vaki oldu biraz. Bizimkilerle otururken mesaj attı
yanımıza gelmek istediğini söyledi ‘tamam’ dedim ve geldi.” dedi. Demet’e “Abi
sen ne istiyordun bu ilişkiden?” diye sordum. “Birlikte iyi vakit geçirmek
dışında bir beklentim yoktu. Sevgili olamayacağımız ilk günden belliydi. Ama
Senjar her gün mesajlaşılıyor, sürekli bir ilgi alaka ben ne yapayım en
nihayetinde anamızdan cool doğmadık. Genlerimizde yok, sonradan edindik bunu.
İyi dedim geçtim.” dedi. “E tamam işte tatlım ne kaa güzelmiş biraz boyunu aşan
laflar etmiş adam. Hafif gevşeklik kokusu aldım ama iyi işte beklentilerimizin
çok ötesinde bir profil çizmiş.” dediğimde, “Sus da devamını dinle” dedi.
Daha sonra birlikte geçirdikleri bir geceden sonra internet
üzerinden konuşmaya devam eden bu mükemmel çift uykuya dalıyor. Ve bambaşka bir
güne uyanılıyor. Artık uyurlarken zaman kırılması mı yaşandı, foton kuşağına mı
girildi ne olduysa bir anda çocuk arazi oluyor. Görüşmek istemek arayıp
sormayı geç, mesaj atılmıyor mesajlara cevap verilmiyor!!!
“E yuh artık. Beylik laflar et diyen yoktu ona bu ne perhiz
bu ne lahanalı turşu amk” “Hah işte ben de ilk günler bi şey demedim. Üçüncü
günün sonunda hafiften bir sinire kesme hali oluştu. 5. günün sonunda günde 1
buçuk paket sigara içen birine dönüştüm.” dedi.
“Off, aynısının laciverti benim başımdaydı vaktiyle. İnsanı yiyip
bitiren ‘ben nasıl bir izlenim verdim ki bu öküze görüşmek istemediğini bile
söyleyemiyor’ düşüncesi bence” dedim. “Evet abi. Yani sonuçta ben bir şey talep
etmedim özünden. Nikahlı karısı olmayı bırak, sevgilisi değilim adamın, hesap
sorayım ama gel gör ki bir hafta böyle devam etti. En sonunda attığım mesaja
geçersiz ve yetersiz bahaneler yazarak ‘üzerime gelme’ dedi.
Üzerine gelmek mi?! Gerçekten çok problemli ilişki gördüm çevremde
ve birinin üzerine gidildiğini görürsem anlarım diye tahmin ediyorum. Çocuğa
kızmamak elde değil. Kendi kendine triplere girmek bunun adı. Neyse...
Bir hafta kadar buharlı tren gibi tüttükten sonra “aman be
ne olacaksa olsun” kıvamına gelen biricik Demet, çocukla konuşmaya karar
veriyor. Ve öğreniyor ki çocuk Demet’in beklentilerini karşılayamamaktan
korkmuş o yüzden bir şey diyememiş. Demet de kendi bakış açısını anlattıktan
sonra rahatlayan çocuk gevşekliği bırakıp zaten baştan beri Demet’in aklında
olan ilişki formatına dönüyor. Şimdi
onlar “sevişen arkadaşlar”. Yani birbirlerine değer veriyorlar. Arkadaşlar ama
yakın arkadaşlar gibi her şeylerini paylaşmıyorlar. Bunu kankalarıyla yatan
insan modundan ayıralım diye söylüyorum. İlişkileri keyifli zaman geçirmek
üzerine kurulu. Gülünüyor, eğleniliyor
ve sevişiliyor.
Ya kimse kusura bakmasın ama elin kızı kezbanlık yapsın
ceremesini biz çekelim... Artık yakınlaşmak ve cinsel paylaşımlarda bulunmak
için kimse kimseden söz, yüzük, nişan istemiyor, hatta sevgililik bile gerekli
değil. Aşk da seksin ön koşulu değil. Tabi ki bu, ilk buluşmada “eki eki haydi
fuck buddy olalım iyisi mi biz” denilmesini gerektirmiyor. Bazı şeyler
konuşulmasa da olur. Hatta konuşulmaması daha iyi olur. Ancak dediğim gibi erkeklerin
“aman hatun bu, hemen sevgili olmak ister başıma dert olur” gibi saçma sapan
düşüncelerle bizleri akıl hastası haline getirmeleri gerçekten kendileri
açısından büyük kayıp. Kızlar sevgilim olsun diye sevmedikleri adamlara
seviyorlarmış gibi davranmaktansa böyle bir ilişki türünü yeğliyorlar artık.
Kızların bir erkekle tanışır tanışmaz “haydi aşık oluyoruz hobaaa” şeklinde
düşünmediğini o kalın kafalara sokmak lazım... Evet devir değişmiş olabilir ama
bazı şeyler hiiiiç değişmedi bebikler. Yalnızlık hala büyük sorunumuz. Ve
erkekler her ne kadar aksini iddia ederse etsin hala seçici konumdayız. Öyle
önümüze gelene vermiyoruz kalbimizin anahtarını...
Bu ölü taklidi yapma hususuna gelecek olursak, bitirmek
istiyorsanız bitti diyiverin, başka bir arzunuz varsa da söyleyin tanrı aşkına.
Erkek bir arkadaşım, ne işaretleyeceğini bilmediğin bir soruyu sınavda boş
bırakmaya benzetmişti bu durumu. Teşbihe bak... Madem sınava benzeteceğiz ufak
bir düzeltme yapalım. İlişki çoktan seçmeli değil yazılı bir sınavdır. Bir şeyler
karalayın belki gidiş yolunuzdan puan alırsınız. Yoksa kurtarma sınavı için
sinirli bir hocaya yalvarmak zorunda kalabilirsiniz. Yazık olur.
Demet’e keyfinin daim olmasını diliyor, Tonik Immobilite’deki
erkeklere şimdiden geçmiş olsun diyorum.
Ps: Ankara’yı bana sevdiren gezdiren misafirperverliğiyle
beni baştan çıkaran Eylül’e kucak dolusu sevgiler ve teşekkürler.
Pss: Bir önceki yazıma, tepkilere baktım ve kendim bir
şeyler yaşayayım tecrübe olsun diye fellik fellik dolandım Ankara sokaklarında
ama nafile… Yine Demet’e kaldınız dostlar. Üzgünüm!! Xoxo!!
Senjar
Bence ilk yazın da ikinci yazın da çoğoş. Üslubunu sevdim. Baya sevdim. Yazdıklarının da özgür olduğunu ve kafamda yeni kapılar açmaya çalıştığını düşünüyorum en azından beni düşünmeye sevk ediyor. Ama aşkın seksin ön koşulu olmadığını yazmışsın ya. Buna pek katılmıyorum. İnsandan insana değişen bir görüş bu bence. Yetiştirilme tarzı, yaratılış, kişilik, psikolojik yapı bunlar bence bu duruma bakışı etkiliyor. Muhalefetlik değil kesinlikle bu haa yanlış anlama, sadece bazı insanlar için aşk her şeydir, seksin de ön koşuludur, diğer bazı şeylerin de. Bunu belirtip hayvani yorumumu noktalıyorum. Bi sonraki yazını iple çekiyorum. :)
YanıtlaSil