24 Nisan 2013

Bir "Bastille" Çıkartması : There's A Hole In My Soul, I Can't Fill It

THERE'S A HOLE IN MY SOUL,I CAN'T FILL IT!

Boğaz ağrısı,baş ağrısı,burun akıntısı... Bolca tüketilen sıcak içecekler,nefes almakta zorlanılarak dalınan uyku ve tabii ki kıçı açıkta kalmışçasına görülen kabuslar. Evet sevgili okurlar; geçtiğimiz iki gündür griple savaşmaktayım. Sağ olsun başıma gelmeyen de kalmadı bu hastalık yüzünden. Penceremin ötesindeki güzel İzmir havasını kaçırdığım yetmez gibi; kartımı evde bıraktığım gece saatlerinde taksiye atlayıp fellik fellik nöbetçi eczane aradım ve cebimdeki paranın sadece ilaçları karşılaması sonucu bir de taksici Muzaffer Abi'ye borçlandım. Neyse ki kendisi can bir abi çıktı, sokak sokak dolaştırıp üstüne bir de 'Abi param eksik çıktı, kusura bakma yarın versem.' dememe aldırmadan 'Tabi ki, yarın durağa getirirsin.' dedi. Buradan Muzaffer Abi'ye sevgilerimi yollayıp, bu yazımı kendisine ithaf ediyorum :))

 
Geçen haftaki yazıyı hazırlarken aklımın bir köşesine kazımıştım albüm incelemesi fikrini. Hangi şarkıcı/grup, hangi albüm, hangi yıl, hangi tür diye düşünürken zorlanmadım dersem yalan söylemiş olurum. Ama tabi yardımcı olan durumlar da olmadı değil. Mesela kulağımın derinliklerinden gelen, aklıma yerleşmiş tınılarıyla Bastille (daha doğru şekliyle yazarsam BΔSTILLE)... Kendisi bu işi bayağı kolaylaştırdı sağ olsun.İyi ki Bad Blood gibi mükemmel hatta mükemmel-ötesi bir albüm yapmışlar da ben de bu haftamızı yazısız geçirmedim.

Biraz Bastille'den bahsetmeli; Bastille aslında Paris'teki bir hapishanenin ismi. Bastille Hapishanesi Baskını ise Fransız Devrimi'nin en sembolik olaylarındandır. 14 Temmuz'daki baskın ihtilalin başlangıç hareketlerinden biri olarak değerlendirilmektedir tarihçiler tarafından. Bu Bastille'in bizim Bastille'imizle alakasına gelecek olursak, güzel sesli solistimiz Dan Smith'in doğum tarihi de 14 Temmuz'dur. Londra doğumlu Bastille ilk olarak Dan'in solo projesi olarak 2010'da ortaya çıksa da Dan daha sonra Bastille'in bir grup olması gerektiğine karar vermiştir. Chris 'Woody' Wood, Will Farquarson ve Kyle Simmons da grubun diğer isimleri.

Grup 2013'teki albümü Bad Blood'dan önce iki mixtape de çıkarmıştır aslında (Other People's Heartache Pt1 - Pt2 ) ama ben sizinle orijinal stüdyo albümünü paylaşmak istedim. Nitekim kendisini iki haftadır kesintisiz dinlemekteyim. Başka bir şarkı açtığımda bir anda elimin aramaya tekrar Bastille yazmaya gittiğini fark ettiğim çok oldu.

Ve artık sizi BAD BLOOD ile baş başa bırakıyorum.





      1-) POMPEII :
Albümün açılış şarkısı Pompeii. Klibi de tvlerde bayağı dönüyor bu aralar. Eminim denk gelmişsinizdir. Albümlerini açılış şarkılarının genel olarak albüm hakkında bilgi verdiğine inanan bir insan olduğumdan bu şarkıyı albümü ilk dinlerken de aklımdan 'Albümün devamı da böyle olacaksa yaşadık demektir Gözde.' diye geçti. Nitekim de öyle bir şarkı. Albümün duruşunu, temsil ettiği ritmleri ve seslerin enstrümanların nasıl kullanıldığına dair düşünceler beliriyor kafanızda, Pompeii'yi dinlerken. Hafiften sizi dans etmeye de teşvik etmiyor da değil. Albüm içindeki favorim değil belki ama grubun bu şarkıyla kendilerini bize tanıtmaları doğru bir seçim olmuş bence.



    2-) THINGS WE LOST IN THE FIRE
Belki de albüm içinde müziğini en beğendiğim şarkı olabilir Things We Lost In The Fire. Hatta albümü ilk dinlediğimde en sevdiğim şarkı da bu olmuştu. Bir gün boyunca bu şarkıyı dinlemekten albümün kalanını dinleyemediğimi de itiraf etmeliyim. Grubun İngiliz olmasının güzelliğinin de hafiften ortaya çıktığı bir şarkı bu; o güzelim İngiliz aksanını bazı kelimelerde çok iyi duyuyorsunuz. British is always better , demekten kendimi alamıyorum (bknz. Radiohead, Queen, Coldplay, The Rolling Stones, The Smiths, Morrissey vs..) Şu sıralar grubun Muse'un 'The 2nd Law Tour' turnesinde alt grup olarak çıktığını da hatırlatarak; canlı performans olarak bu şarkının daha da yükseldiği düşüncesindeyim derken albümün Extended Cut halinde şarkının live halini de bulmanın mümkün olduğunu da söylemeliyim.




   3-) BAD BLOOD
Ve albüme ismini veren şarkı. İntrosuna bayılıyorum bu şarkının. Ki normalde elektronik sounda bayılan bir insan değilimdir ama bu şarkının introsundaki elektronik sesler beni benden alıyor. İntrodan sonra sözlerin girmesiyle biraz şarkıda düşüş olması da dikkatten kaçmıyor; yani introyla beraber şarkının hızlı devam edeceğini düşünürseniz -benim gibi- biraz hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Bad Blood 'ın orijinal versiyonu benim favorilerim arasına girmese de albümün Extended Cut olarak yayınlanan şeklinde piyano versiyonu kelimenin tam anlamıyla mükemmel. Özellikle solist Dan'in kafa sesine çıktığı yerlerin piyanoyla bütünleştiği yerler tam bir ziyafet kulaklarımız için.



  4-) OVERJOYED
'oh I feel overjoyed when you listen to my words..'  yine introsuna hayran kalınası bir parça. O güzel introdan sonra gelen ritimle şarkının kısacık nakaratında yükselmesi ve bir anda tekrar pat diye sizi başlangıca döndürmesi; ardından basamak basamak Dan ile beraber terkar yükselmek. Zaten albümün çıkış parçası da Overjoyed. Demek ki grup da bizi baştan çıkartmak için en güçlü silahını kullanmış. Overjoyed için söyleyebileceğim çok şey yok; çünkü albümde beni belki de 'speechless' bırakan tek şarkı diyebilirim onun için. Eğer ki siz anlarsanız Overjoyed'un dilinden lütfen bana da anlatın.



5-) THESE STREETS
Pompeii'den sonra yine yerinde zıp zıp zıplamaya iten şarkılardan biri. Aynı şekilde şarkıyı dinlerken de Bastille'i sahnede düşünüp ona göre çılgınca kendimi kaybedip evde kendi kendime dans ettiğim doğrudur. Özellikle nakaratı dinlerken kendini durdurabilen varsa aşk olsun ona. Yolda yürürken arkama bir fon müziği koyup, hayatı bir reklam sahnesi gibi geçirecek olsam o fon müziği kesinlikle These Streets'in nakaratı olurdu benim için.



6-) THE WEIGHT OF LIVING PT II
Albümün ortasına geldiğimizin belirtisi bu şarkı. Bence albümdeki en farklı şarkı. Başlangıcından itibaren sürekli değişiyor,bir iniyor bir çıkıyor. Siz ne olduğunu anlamaya çalışırken (acaba şarkı mı değişti? aa bu şarkı güzelmiş, ya ne ki bunun adı?) bir anda bitiveren bir şarkı. Albüm bundan sonra bambaşka bir şeye dönüşmüyor yine güzel Bastille şeklinde devam ediyor ama bu şarkı sanki albümü ikiye bölmeye çalışıyor gibi. Çünkü gerçekten bu şarkıyı dinledikten sonra albüme farklı bakmaya başlıyorsunuz. Pompeii yerine başka bir açılış parçası seçmek mümkün olsaydı sanırım ben The Weight of Living Pt 2'yi seçerdim. Peki bu Pt 2 ise Pt 1 nerede diyeceksiniz? O kısmı sürpriz olsun ;)



7-) ICARUS
Albümde favorilerim arasında bu şarkı. İkarus'un hikayesi beni her zaman etkilemiştir. İkarus ile ilgili şarkılar da o yüzden bende direkt +1 puan alarak yarışa önde başlarlar. Şimdilerde dağılmış olan kıymeti bilinmeyen gruplardan Sakin'in de İkarus Başarsa şarkısını da bu yüzden sevmiştim. Belki Icarus'u da sevmemin sebeplerinden biri bana Sakin'i hatırlatması da olabilir. Yeri gelmişken Sakin'i acayip derecede özlediğimi de belirtmeliyim.Ne güzeldiler oysa ki.



8-) OBLIVION
Albümü daha en başından dinlemeden önce ilk dinleyip sevdiğim şarkı Oblivion'dur Bastille'den. 8tracks'te listeler arasında gezinirken kulağıma çalınmış, kendisini çok beğenmiş daha sonra hafiften grubu araştırayım derken Pompeii ile karşılaşıp albümün tamamını dinleme kararı almıştım. Zaten geçen haftaki yazımda da listeme koyduğum şarkı Oblivion olmuştu. Her ne kadar bu aralar insanlara Oblivion'dan bahsettiğimde herkesin şu ara vizyonda olan Oblivion filmini hatırlayıp 'Ay onun şarkısı da mı var? Umarım güzeldir, film kötüydü çünkü.' demelerine rağmen ben insanlara yaymayı planlıyorum bu şarkıyı. Belki filmde de çalıyordur şarkı bilmiyorum ben izlemedim henüz. Zaten sinemanın yeri burası değil. Sinemanın adresi 'Cinema May Kill.'  :) :) :)



9-) FLAWS
İşte benim albümde EN AMA EN ÇOK sevdiğim şarkı. Aslında kendisine ilk Extended Cut'taki Acoustic Live performansıyla hayran kaldım. Ama zaman geçtikçe orijinal versiyonuna da alıştım. İlerde (?) kendime ait bir cover grubum olursa ilk söyleyeceğim şarkılardan biri de Flaws olacaktır. Flaws için de yazacak çok şey var, ama en iyisi siz de dinleyin belki dinlerken benim anlatmak istediğim tüm güzel sıfatları şarkının içinde bulursunuz.
   
küçük not: Yazımın başlığını oluşturan cümle de Flaws'tan seçmece bir cümledir. Devamı ise 'There's a hole in my soul, can you fill it?' şeklindedir.



10-) DANIEL IN THE DEN
Albümün yine dönüm noktası şarkılardan biri benim için. Sanki bir üçüncü part'a geçecekmişiz gibi hissettiriyor albüm içinde. İlginçtir ki ritmiyle, solistin sesiyle, back vokalleriyle bu şarkı bana fazlasıyla Fun.'ı çağrıştırıyor. Çok tiyatral bir şarkı bana göre. Herhangi bir filmin, bir müzikalin, bir tiyatro oyunun bir yerine koysanız hiç sırıtmayacak bir şarkı. Savaş alanında da gideri var, sokaklarda yürüyen düşünceli bir adamın arkasında da gideri var. Hatta bir bar sahnesinde bile gideri var. Eğlenceli olduğu gibi bana bir şekilde hüzün vermeyi de başaran bir şarkı. Kim bilir belki de içinde bir özel isim barındırdığından bana gerçek bir hikayesi varmış gibi hissettirmesindendir.



11-) LAURA PALMER
Haziran başında albümün 5. single'ı olarak ilan edilen şarkı Laura Palmer. Yine içinde özel isim var ve yine bana çok özel bir şarkıymış gibi hissettiriyor. 'This is your hearts can you feel it? Pumps through your veins can you feel it? derken 'Yes I can feel it' diye bağırmamak için zor tutuyorum kendimi. Yine bu şarkının da inanılmaz bir canlı performansı var ki dillere destan. Piyanoyla uyuşan ses bulduk mu bırakmamalıyız bence. O yüzden Dan Smith'i de bırakmamalı.



12-) GET HOME ( hidden track : THE WEIGHT OF LIVING PT I )
Albümün son şarkısı. Şarkılarıyla bizi alıp başka alemlere götüren grup geri dönüşümüze ithafen de bir şarkı yapmış. 'How am I gonna get myself back home?' diyor. Eğer gecenin sonunda kendinizi bir yerlerde kaybolmuş hissediyorsanız ve dönüş yolunuzu bulamıyorsanız sizi iliklerinize kadar ağlatacak şarkıdır Get Home. Geriden yükselen bir koro edasıyla gelen back vokaller de şarkıyı ilahileştiriyor.
Grup albümün sonuna bir de sürpriz koymuş. Hidden track olarak The Weight of Living Pt 1'i yerleştirmiş Get Home'un ardına. Pt 2'yi gölgede bırakabilecek kadar güçlü bir şarkı Pt 1. Benim kişisel favorim de bu hidden trackten yana zaten. Ama iki şarkıdaki The Weight of Living'in uzun uzun söylenişleri bile yeter de artar iki şarkıyı da sevmemiz için.




  
Bir albüm de böylece bitti. Size yazarken de kaç defa dinlediğimi hatırlamadığım bu albümü sizin de sevmiş olacağınızı düşünüyorum. Şimdilik bir dileğim daha var o da Muse bu sene Türkiye'de de konsere gelsin ki ön grup olarak da yanlarında Bastille'i getiriversin. Biz de bu güzel şarkıların canlı performanslarıyla kendimizden geçelim.
Aksilik çıkmadığı sürece;
Haftaya görüşürüz, kendinize iyi bakın, müzikle kalın. xx
  

                                                              Gözde Sarıhan

3 yorum:

  1. Şahsen en sevdiğim köşe bu Beauty May Kill'de :)

    YanıtlaSil
  2. Böyle güzel yazılara devam. Boş geçme hiç bir haftayı. Bu sayfa kısayollarımda hep ilk sıralarda bulunsun bence :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Böyle güzel yazılara devam. Boş geçme hiçbir haftayı. Bu sayfa kısayollarımda hep ilk sıralarda bulunsun bence :)

      Sil

.