Deniz Gül
Cinema May Kill
Bazen dünyada olmak istediğinin dışında bir halde olmak istiyorsun, hiç olmamayı istemek çok geliyor en azından şekil değiştirmek istiyorsun, şekil de değiştirmesen başka dünyalar vardır belki burası bana yetmediğinde ya da ben buraya yetemediğimde gidebileceğim farklı dünyalar olsun diyorsun. Açıyorsun hayal gücünün kapılarını sonuna kadar, kendini radyoaktif örümceklere ısırttırmadıınla mı kalıyorsun yoksa 9 çeyrek peronunu arar halde mi buluyorsun?
Bu dünyada olmayı hiç
istemediğim dönemlerde sarılıyorum fantastik (ki bence kesinlikle değil)
filmlere. Geleceğe dönüş filmini izleyip her beyaz deli saçlı yaşlının Doktor Brown
olmasını isteyip hacı yağı kokan elleri burnunun dibinde öpmeye zorlayan amcalar,
dedelerle az mı kuşatıldık? Okuldan gelip Fox Kids’te Örümcek Adam ardından
daha da fantastik olduğunu düşündüğüm Vahşi Güzel’i az mı izledik? Yine de
vazgeçmemek gerekti, ben de vazgeçmedim ve bu haftayı hep ilgim olan fantastik
filmler kuşağından seçmelere doyarak geçirdim. Beğendiğim filmleri listelemektense
bu hafta ardı ardına izlediğim filmleri size de gelecekte liste olsun diye
sıralamak istedim. İyiden kötüye ya da tam tersi şekilde sıralamak haddim
olmadığından numara sırasının bir önemi yok bilginize.
Back To The Future
Marty Mcfly ve Doktor
Brown’ın başrollerini paylaştığı filmde sahip olmak istediğim tonla eşya
bulunuyor. Mesela, zaman yolculuğu yapmaya yarayan tren ve araba bana pahalı geldiği için daha
tamahlı davranıp en azından uçan kaykay ya da araba istemekle yetinmiştim.
Fantastik filmler kategorisinde çok özel bir yere sahip çünkü zamanda yolculuk
yapmaktan bahsediyoruz ama özel güçlere ihtiyacımız yok. Tamamen insan
zekasının ürünü bir araçla da fantastik kelimesine hiç de uygun olmayan
gerçeklikte maceralar yaşamayı mümkün kılıyor. Akım kapasitörünüz ve Delorean
bir arabanız olması yeterli. Güncel bir bilgiyle fantastik filmlerin gelecekte
satın alabileceğimiz ürünlere nasıl etki ettiğini göstereceğim. Nike firması bu
filmde geçen bir ayakkabının gerçeğini üretmek için şu an çalışmalar yapıyor.
Ahanda ayakkabı.
Hunger Games
Son dönemlerde
izlediğim filmler arasına Hunger Games hımm güzelmiş işte ya cümleleri
eşliğinde giriyor. Back to the Future’dan sonra gelmesinin nedeni ise yine
sihirli özel güçlerin olmaması ve kısmen yaşadığımız dünyanın farklı bir
prototipi gibi görünmesi. Bu filmde de teknoloji sayesinde ulaşıyoruz fantastik
hayatlara. Değişen güç dengesi içinde devletlerin ve toplamların alacağı hayata
pesimist bir şekilde yaklaşıyor film. Ne bir özel güç ne bir radyoktif örümcek
var bizi şaşırtan sahnelerde.
Özel efektleri
izlerken üzerime gelen koca alevler ya da dalgalarla ürkemedim çünkü sinemada
izleme şansım olmadı. Kitaptan uyarlama olması ile ilgili de yorum
yapamayacağım çünkü okumadım FAKAT! Görsel efekte yapılan yatırım sonucu
hikayenin geride kalması kitabı okumamış beni bile rahatsız ettiğine göre
okuyanları nasıl küstürmüştür siz düşünün. Jennifer Lawrence’ın duyguları
aktarırken kullandığı mükemmel mimikleri olmasa karakteri anlamak biraz zor
olacaktı. Serinin son kitabı The Hunger Games: Mockingjay iki kısma ayrılmış ve
1. bölümün 21 Kasım 2014’te çıkacağı düşünülüyor haberiniz ola.
Thor ve Thor – The
Dark World
Hunger Games’den hemen
sonra izlediğim filmler serisi. Bu filmle birlikte iç geçirmeye ve lanet
okumaya başlayabiliriz çünkü teknoloji ve zekamızla ulaşamayacağımız
noktalardayız. Hangi galaksideyiz hangi karadelikten geçmek zorundayız ya da
hangi boyuttayız bilmiyoruz. Bizim olmayan bir dünyada yaşayan ömüleri bizden
1000 1500 yıl kadar daha uzun olan insanlar ya da insansılara özenmeye
başlayabiliriz. Buz devi üvey evlat Loki ve Kral Odin’in oğlu Thor arasında “ımmm
hangisini seçsem acaba?” çelişkisi içinde izliyoruz filmi. Dünyamızdaki Natalie
Portman ile bi şekilde bağlantıya geçen Thor’un aşkı tüm evreni ve içindeki
medeniyetleri etkilemektedir. Çok yeni, taze teknolojilerle çekildiği için
görsel efektler konusunda eleştirmek çok zor olsa da, bilgisayar yapımı
karakterler bazen göz yormakta. Thor mu Loki mi karşılaştırması için zihinleri
aydınlatacak küçük bir video da hediyem.
Hulk – Yeşil Adam
Edward Norton’ın
izlemediğim tek filmi olma özelliğinin yanı sıra bu film fantastik film
maratonuna Spider Man kategorisi ile aynı özelliği paylaşarak giriyor. Sıradan
vatandaşın bilimsel deney sonucu genetiğinin bozulması ardından gelişen
olaylar. Tüm bu karakterler arasında gücünü kabullenmeyip vazgeçmek isteyen
mütevazı bir insanımsı yaratık Hulk beni en çok üzenlerden. Kontrolsüz güç, güç
değildir sloganının hayat bulmuş hali bu karaktere Liv Tyler eşlik etmiş Arwen’deki
güzelliğini bu filme de aktarmış Edward Norton’u yeme lüksüne sahip olmuştur.
Bunların hepsini
izledim diyenlere her biri ayrı bir yazı konusu olacak Harry Potter serisi,
Star Wars serisi, Star Trek serisini, ve The Iron Man’i, Yüzüklerin Efendisi öneriyorum.
Radyoaktiviteden uzak
yıllar dilerim.
Yazının konusunu çok çok beğendiğimi söylemek isterim :) Geleceğe Dönüş'ü abimle oturup kaç defa seyrettiğimizi bilmem küçükken :) Uzun zamandır izlememiştim, indirip izleyeceğim sayende :) Bunun yanında Hulk'un Eric Bana'lı olan filmi beni nedense daha çok etkilemiştir, aslında sanırım daha amatörce ya da ne bileyim daha az güzel; ama onu daha çok seviyorum. Bunu da eklemek istedim. Kolay gelsin..
YanıtlaSilYorumun için çok teşekkür ederim :)
YanıtlaSil