Mak.
Book May Kill
2014
yılının ilk Book May Kill yazısı, biraz geç teşrif ettiler. Kendileri bize bu
hafta 2013’ün son aylarına doğru yayınlanan, İstanbul sevdası ve tarihe olan
ilgisiyle tanınan, kaliteli Türk polisiyesi arayanların yakın markaja aldığı
Ahmet Ümit imzalı enfes bir polisiyeyi anlatacaklar: Beyoğlu’nun En güzel
Abisi.
“Yıkılmayı
bekleyen binaların, kapıları sökülmüş, çerçeveleri çıkarımlı, duvarları çökmüş,
çatıları uçmuş evlerin arasında yürürken sanki İstanbul’un göbeğinde değil de bombalanmış
bir şehrin sokaklarında yürüyor gibi hissettim kendimi.”
Benim
için 2013’ün en lezzetli kitabına geçmeden önce, Ahmet Ümit hakkında birkaç
bilgi duymak isteyen?
Ahmet
Ümit, Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi’ni bitirip, Moskova’da Sosyal Bilimler
Akademisi’nde siyaset eğitimi görmüştür. Kar Kokusu romanının, Moskova’da
yaşadığı döneme ait izler taşıdığını anlayabiliriz. Romanlarında hâkim olan,
“Bir şey yapmak lazım ama ne? Var olan
düzeni, düzeltmemiz lazım ama nasıl?” gibi sorularla kafa yoran ve düşünen hava
nedeniyle, Ahmet Ümit okuyarak zamanınızı optimal şekilde kullandığınızı
garanti edebilirim. Kar Kokusu’nun yanında Ahmet Ümit, başta İstanbul Hatırası,
Beyoğlu Rapsodisi, Sis ve Gece gibi baba polisiye romanlar ile Ninatta’nın
Bileziği, Aşk Köpekliktir, Masal Masal İçinde gibi öykü ve masal kitaplarına da
sahiptir. Ahmet Ümit’in efsane komiseri Komiser Nevzat ve yardımcısı Ali’yi
konu alan bir dizi de yapılmıştır. Behzat Ç. ve yardımcısı Harun gibi bir ikili
olan Komiser Nevzat ve çocukluk arkadaşı Ali’yi konu alan Karanlıkta Koşanlar
dizisi, Ümit’in öykülerinden esinlenilerek yaratılmış bir Uğur Yücel dizisidir.
Ümit’in roman ve öykülerinden uyarlanan dizilerin yanında, bir de film
bulunmaktadır. Benim en sevdiğim filmlerin arasında yer alan Sis ve Gece; aynı
isimli romanın filmidir. Uğur Polat’ın mükemmel oyunculuğuna eşlik eden Selma
Ergeç’in de oyunculuğuna hayran olmamak elden gelmiyor filmi izlerken. Kitabı
daha önce okumama rağmen, filmi izlerken hiçbir şekilde hayal kırıklığına
uğramadım; çünkü karakterler ve yerler tam olarak kafamda yarattığım gibiydi.
Sokaklar, evler, sahneler… Kitabı okuduktan sonra, filmi de izlemenizi tavsiye
ederim. Şimdi de Ahmet Ümit’le tanışma hikâyemi anlatacağım, nostalji seline
hazır olun.
Ben
Ahmet Ümit ile Masal Masal İçinde kitabıyla tanıştım. Beni kitap kurdu haline
getirip sonra da “Sen baya okuyosun hayvan gibi lan, aferin!” şeklinde
takdirlerle ortaya salan abim, elinde Masal Masal İçinde, Ankara’dan eve
gelmiş, kitabı önüme atıvermişti. Polisiye başkentimin Ankara olmasının bir
nedeni bu olabilir. Duygusal ve psikolojik çıkarımlarımla yine çok çılgınım.
Neyse işte. “A bu ne negsel masal ehe!” demeye kalmadan kitabı bitirip, “Ahmet
Ümit’in başka kitapsları vars mı kiiiiii?” diye diye Kavim ve Kar Kokusu’nu alıp
okumuştum. Sonraki yaz Ankara’da, her gün bir Ahmet Ümit kitabını alıp
okumalarım; annemin Ahmet Bey’i zengin ettiğimi iddia etmesine neden oldu. En
son Beyoğlu Rapsodisi’ni bitirince de heyecanım en yüksek düzeyde kaldı ve ben
de Ahmet Ümit sevdama, artık “en sevdiğim yazar” olan adam, kitap çıkarana
kadar ara verdim. İstanbul Hatırası, Bab-ı Esrar ve Sultan’ı Öldürmek
kitaplarının fazla tarihi, fazla didaktik, fazla çıkarımlı olması beni rahatsız
etmiş olsa gerek, Beyoğlu’nun En Güzel Abisi’ne biraz çekinerek yaklaştım; ama
sonunda ne oldu? Aylardır “Ahmet Ümit yazmalıyım ama son kitabını okuduktan
sonra…” şeklindeki ertelemelerime bir DUR dedim ve aramda duygusal bağ kurduğum
bu kitabı sizlerle paylaşmak, kendimi de bir nebze olsun anlatmak istedim.
Didaktik
roman severim; ama İstanbul Hatırası’nda didaktikliğin düzeyinin optimaldan
daha yukarıda olduğunu ve bunun da romanın işleyişini, olayların akışını etkilediğini
düşünmekteyim. Romanları okuyan ve görüşlerini belirtmek isteyen
okuyucularımızdan yorumlarıyla düşüncelerini belirtmelerini istiyorum bu arada.
Siz ne düşünüyorsunuz?
Bu
kısa özet ve anılar denizinden sonra, kitaba geçmek fena olmaz diye düşünmekteyim,
ne dersiniz?
Bu
romanında Ahmet Ümit, İstanbul’un hüzünlü, mağrur ve yorgun semti Tarlabaşı’nda,
yılbaşı gecesi işlenen bir cinayeti, okuyucuyu İstanbul’un ve hayatın
gerçekleriyle yüzleştirerek, adım adım çözdürüyor Komiser Nevzat ve yardımcısı
Ali’ye. Basit bir polisiyeden farklı, her Ahmet Ümit polisiyesi gibi; fakat bu
sefer didaktikliği abartılmamış, gündemi yakından takip eden, sosyal mesaj
içeren ve bir sözü olan bir romanla karşı karşıya kalıyoruz.
Cinayet
kurbanı Engin’in iç sesleriyle başlayan roman, sert bir geçişle, olay yerine
intikal eden Nevzat ve Ali’nin konuşmalarıyla devam ediyor. Kumarhane sahipleri
Kara Nizam ile Barbut İhsan, hayatın sillesini yemiş olan Çilem, Ferhat Çerağ
Kültür Merkezi kurucusu Nazlı Hanım, Klarnetçi Sadri ve masum Azize, Sultan
Süleyman ve sattığı eşi Naciye, Beyoğlu’nun ve tüm Türkiye’nin gerçeği,
hepimizin ayıbı, masum sokak çocukları Musti, Keto ve Pirana ve Ahmet Ümit…
Romanın en sevdiğim kısmı ise, yazarın kendisini de bir karakter olarak romana
katmasıydı ki bunun bir yazarın yapabileceği en eğlenceli şey olacağını
düşünüyorum.
Tarlabaşı’nın
tarihi, Rumlar, Ermeniler ve diğer yurttaşlarımızın 6-7 eylül olaylarında
uğradıkları haksızlıklar gözler önüne seriliyor romanda. Aslında bu gerçeklik
üzerine, dantel gibi örülüyor, işleniyor olaylar. Ümit; Beyoğlu’nun gerçeğini gözler
önüne sererken, yerinde bir karmaşıklıktaki olay örgüsüyle bizlere göz kırpan
romanda, geçtiğimiz haziran ayında tüm Türkiye’yi etkisi altına alan Gezi
Olayları’nı da unutmuyor. Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen mahkemesi, önümüzdeki
Mayıs ayına ertelenen ve hepimizin kardeşi olan Ali İsmail Korkmaz ve
cinayetlere kurban giden diğer kardeşlerimiz Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş,
Abdullah Cömert ile Mustafa Sarı da Ahmet Ümit tarafından saygıyla anılıyor
romanın en sevdiğim, en duygulandığım, en ağladığım yerinde. Sanıyorum romana
bu kadar bağlanmamın nedeni, romanın geneline yayılmış ama ara sıra minik
detaylarla kendini hatırlatan Gezi olayları sahneleri. Ek olarak, romanın
geneline yayılmış olan ve Türkiye’nin, dünyanın, insanlığın gerçeği erkek
hegemonyası ise, kadınların mal gibi görüldüğü hayatlara mercek tutmayı
başarıyor. “Beyoğlu’nun En Güzel Abisi” sıfatı ve hikâyesi ise apayrı bir konu,
apayrı bir öykü formatında biz okuyucuları bekliyor. Başlarda basit gelen
anlatımı ve olay örgüsünü yavaş yavaş güçlendiren ve karmaşıklaştıran Ahmet
Ümit’in, genel anlamda oldukça başarılı bir romana imza attığını düşünüyorum.
“Ne
yaşlanması Nevzat! Beyoğlu’nun En Güzel Abisi yaşlanır mı hiç?”
Bir
acı sinsice sokulur gibi oldu kalbime, boğazımda o tanıdık düğümlenme… Genç bir
ölünün kara gözleri umutsuzca yanıp söndü belleğimde.
“Cesur
çocuklardı aslında. Benim yanımda bir delikanlının gözünü kör etti polis. Göz
tüfeğiyle nişan aldı çocuğun yüzüne. Bile bile ya… Nasıl da yakışıklıydı oğlan,
gitti sol gözü.”
“Sen
niye yardım etmedin çocuğa?”
“Ettim,
kim diyor etmedim, hastaneye kadar sırtımda taşıdım oğlanı. Hem direnişçilere
yardım ettim hem de polise. Başka çaremiz yoktu ki, direnişçiler bir hafta
bilemedin bir ay orada, sonra polisle biz baş başa kalacağız.”
“Parka
girince nemli bir serinlik çöktü üzerime, yanık toprak, çürümüş ot kokusu…
uğultu gibiydi evet, ağaçlardan geliyordu. Genç adamın duyduğu ses bu muydu
yoksa? Tüylerim diken diken olmuştu, ama kendimi korkutmanın anlamı yoktu.
Hemen mantıklı bir açıklama buldu zihnim: Rüzgarın sesi…. uğultu giderek
netleşti, bir kız çocuğunun incecik sesine dönüştü. Ardı ardına isimler
sıralamaya başladı. “Ali İsmail, Abdullah, Mehmet, Ethem, Mustafa.” Bir dua,
bir ilahi, bir tekerleme gibi… “Ali İsmail, Abdullah, Mehmet, Ethem, Mustafa.””
“3
Ocak’tan kendinizi sakının Nevzat Bey… Ne demek istediğimi sormayın lütfen,
sözlerimin kaynağını da merak etmeyin, ama uyarımı da yabana atmayın. Bir
romancının yalanları her zaman dikkate
değerdir.”
Abartısız,
sade, asil ve korkusuz bir roman Beyoğlu’nun En Güzel Abisi. Ahmet Ümit’e selam
ederek, yazımı noktalıyorum. Kitapla kalın.
Görseller:
idefix.com, egoistokur.com, radikal.com.tr, haberlink.com, ahmetumit.com
sitelerinden alınmıştır.
Haziran ayında Gezi olaylarında hayatını kaybedenler hiç bi zaman unutulmayacak! Selam olsun! Ahmet Ümit'in Beyoğlu'nun En Güzel Abisi kitabını almıştım. Bu yazıdan sonra okuyacağım kitaplar listesinde en başa yazıyorum.
YanıtlaSilTeşekkürler.
Beğenmene çok sevindim :) İyi okumalar :)
SilLİSEDEYKEN YAKIN BİR ARKADAŞIMIN EDEBİYAT DÖNEM ÖDEVİYDİ AHMET ÜMİT KİTAPLARI. O KADAR KISA BİR SÜREDE, O KADAR ÇOK OKUMUŞTU, ÖYLE YAKINIYORDU Kİ, AHMET ÜMİT BENİM İÇİN, BİRKAÇ SAYI GERİDEN BAŞLADI. ŞİMDİ SEN NÖTRLEYECEK BİR YAZI YAZDIN, LAKİN SEN YAZDIĞIN İÇİN AVANTAJLI KONUMA BİLE GEÇTİ AHMET.
YanıtlaSilBi oku bak, Beyoğlu Rapsodisi'nden başla, pişman olmayacaksın :)
SilAhmet Ümit i farklı yönleriyle ele alman yazına akıcılık katmış. Yazılarındaki kalitenin düşmemesi ümidiyle...
YanıtlaSilOkuduğum kitabı yarıda bıraktıran eser :) Mükemmel bir kitap İstanbul sevdası ancak bu kadar olur :))
YanıtlaSil