8 Şubat 2014

Dünyanın En Güzel Kadını

M.B.O.
Art May Kill

Bir tanecik arkadaşım Indie May Kill yazarı Gözde, kuaför çıkışı fotoğrafını attığı anda kalbimde yumuşacık bir şey hissettim. Yeni saçlarıyla Gözde, çok güzel olmakla kalmamış, bir de çok sevdiğim, çok özlediğim birine benzemişti. Fotoğraf #artmaykill etiketiyle Instagram'a düşünce, size kalbimin yumuşak yerinden bahsetmek de bana düştü. Bir öyküye yer vermeyeli uzun zaman olmuştu. Ben bu öyküyü anlattığıma mutluyum. Umarım siz de okuduğunuza pişman olmazsınız.

Dünyanın En Güzel Kadını

O yıllarda üç şeyden korkuyordum. Birisi iğne olmak, diğeri annemle babamın boşanması ve tabi ki Allah. Ve tam da o günlerde başım büyük beladaydı. Feci halde öksürüyordum ve bizimkiler bir hafta kadar önce feci bir kavga etmiş, aile yaşantımızın çoğuna hükmeden küskün bir sessizlik evimizi kaplamıştı. Ve sanıyorum hatırlamadığım bir günah işlemiştim zira Allah; “Lütfen barışsınlar, Allah'ım yalvarırım boşanmasınlar.” diye başlayan ve yirmi üç yaşımda bile tasvir etmekten utandığım arabesk bir havada seyreden, gözü yaşlı dualarımı kabul etmiyor gibiydi. O günleri hep ayılmakta olan birinin gözünden anımsarım. Hiç bayılmadım. Dolayısıyla da ayılmadım hiç ama hani filmlerde olur ya... Göz yakıcı bir beyaz parlaklığın içinde beliren bir silüetle geri gelir görme yetisi. İşte bizim evimiz de uzaktan bakınca öyle görünüyor gözüme. Göz yakıcı bir beyaz sessizliğin içinde, cıvıldayan yavru bir kuş sesidir benim silüetim.


Gündüzler çok güzeldi o zamanlar. İlgimi çekmeyen derslerde, şu boşanma işini düşünerek ağladığım bir tuvaletim olduğunu inkar etmeyeceğim. Ama yedi yaşında bir çocuk olarak, pek çok şey de ilgimi çekiyordu. Bir kere çok başarılı bir öğrenciydim. Öğretmenim beni çok seviyordu. Öyle ki bir defasında “Sen olmasan biz ne yaparız?” demişti bana. Kardelen ağlamıştı. Kardelen, saçlarını iki yandan ören, beyaz kurdeleli tokaları olan bir kızdı. Ara sıra kampüste görüyorum Kardelen'i. Hiç selamlaşmıyoruz. Neyse, pek çok şey ilgimi çekiyordu diyordum, evet. Sınıfta üç tane sarışın çocuk vardı. Her gün birine aşık oluyordum. Ara sıra da karşı komşumuzun oğluna aşık oluyordum. Onu daha az gördüğüm için, daha az aşık oluyordum ona. Ama o esmer olduğu için de şiddetli oluyordu aşkım. Çok güzel oyunlar kuruyor, saatlerce sıkılmadan oynuyordum. Kitap okumaya bayılıyordum. Çizgi filmlere tapıyordum. Okul çıkışı dedemlere gidiyor, çok sevilmenin bokunu çıkarıyordum. Eğer babaannemin yeşil mercimek çorbasını tatmış olsaydınız, sırf bu lezzetin bile insanı tüm dünyevi acılardan arındırabileceğini bilirdiniz tabi.

Ama akşamlar... Akşamlar öyle miydi? Ödevlerimi babamın sıkı kontrolü altında, annem gelecek telaşıyla, odamda yapardım. Durmadan karnım burulur, içim burkulurdu. Sonra annem gelirdi. Saatlerdir babama düzenlediğim kendini zorla sevdirme turlarını bu kez ona düzenlerdim. Onları meşgul tutmaya çalışırdım çünkü. Akşam yemeği saatine kadar da işe yarardı.

Evimizde pek çok oda vardı evet, ama yemek saatinde herkes mutfaktaydı. İstisna yoktu. Ve o bembeyaz mutfakta insanları daha da sinirlendiren bir şey vardı. Benim çorbam soğusun diye tabaktan tabağa aktarılırken başlardı gerilim. Çünkü bu işle annem ilgilenirken, babam çorbasını içmeye koyulurdu. Babamın yemeğe başlamak için annemin gelmesini beklememesinin ayıp olduğunu biliyordum tabi. Ama sanırım annem daha çok babamın çorba içerken çıkardığı seslere öfkeleniyordu. Fhüüüüüürp... fhüüüüürp...

Aklınız varsa çorbanızı hızlı hızlı içerdiniz. Zira sonraki yemeklerin masa üzerinde kalabilme oranı çok düşüktü. Benim favorilerim annemin kulağında patlayan yoğurt kasesi ve tavandaki etli biber dolmasıdır.

Size bir şey söyleyeyim mi? Sorunlu bir aileyseniz ve daha fazla kavga istemiyorsanız, diğer mutlu ailelere özenip “Akşam yemeğinde bütün aile bir arada olmalıdır.” gibi haltlara gönül vermeyin.

Sonra benim akşam sporum başlardı. Oturma odasında yaşayan babama ve salonda ikamet eden anneme düzenlediğim ziyaretler... Çeşitli ayak oyunları: “Gizlice” ağlarken yakalanma denemeleri. Komşu cepheden duyulmayacak biçimde, kısık sesle geçirilen sinir krizleri, türlü çeşit duygu sömürüsü... Hiçbiri işe yaramaz, müzakereler sonuçsuz kalırdı tabi. Hani böyle kocaman, ıslak gözlerle kedi gibi bakıp sevgilisine istediğini yaptıran kızlar var ya. Ben küçükken bile onlardan değildim korkarım. Besbelli bakamıyordum kedi gibi, zira akşamımız daralan annemin beni koltuğunun altına sıkıştırıp yatmaya götürmesiyle sonlanıyordu. Uyuduğumu sandığı anlarda kulağıma ikimiz için bir dünya kuracağını, her şeyin çok güzel olacağını fısıldıyordu. Annemden nefret etmeye başladım. İki kişilik bir dünya duyduğum en yalnız fikirdi. Bütün gücümü annemi duymamaya çalışmaya harcarken yorulur, düşlerimde hep gündüzleri görürdüm.
Özetle “akşamlar bir roman gibi biterdi, Jezabel kan içinde yatardı”.
....
Yine günlerden bir gündü. Günün bütün eğlencesini tamamlamıştım. Bilirsiniz okul bitmişti. Ve ailemin yaşlı, edebilecekleri bütün kavgaları yıllar öncesinde etmiş yani halihazırda barış içindeki bireyleriyle geçirebileceğim sürenin bir kez daha sonuna gelmiştim. Yeşil boyalı apartmanın yanına babamın arabasının yanaştığını işittim. Her zamanki mide taklasıyla çıkardığı gürültüden tanıdım. Birkaç bebek ve plastik çay takımını devirerek pencereye koştum. Maalesef yanılmamıştım. Perdenin aralandığını görünce kornaya basıp el salladı. Ben de onu gördüğüme çok sevinmiş gibi el salladım. Babaannem atkımın gözüm haricinde hiçbir yerimi açıkta bırakmadığından emin olunca “kuzummm” diye koklayarak öpüp gönderdi beni. Keşke evim burası olsaydı ve gitmek zorunda olmasaydım. Keşke babaannem annem olsaydı.

Evimize gittiğimizde bizi yine temizliğin kokusu karşıladı. Önlüğümü çıkarıp astım. Babam televizyonu açtı. Çantamdan Türkçe kitabımı çıkardım. Babam kumandayı aldı. Sandalyeme oturdum. Babam kanepeye uzandı.

Ödevlerim bitti. Şükür, o gün de “Okuduğumuzu Anladık Mı?” sorusuna göğsümü gere gere “Evet” diye cevap verebildim. Annemin henüz gelmeyişini ödevimin az oluşuna verdim. Gidip biraz babamın kucağına yattım. Biraz İngilizce konuştuk. “Açım.” dedim İngilizce. O da “Annen birazdan gelir” dedi. Uyumuşum. Uyandığımda hava karanlıktı. Bir başka kavga sırasında fırlatılmış, çalışmaya devam etmesi için ahizesinin altına bir düğme bantlanmış kırmızı telefonumuzla konuşan babamın sesini duydum. “Ha anne, Sevgi orda mı? ... Ha yok, daha gelmedi de, oraya mı uğradı dedim. ... Tamam bir işi çıkmıştır, tamam. ... Tamam ararım onu da. Hadi siz merak etmeyin, ararım ben gelince.”

Sonra babam halamı aradı. Tıpatıp aynı konuşma geçti aralarında. Ağzım kurumuştu, yattığım yerden doğruldum.

-Baba, annem nerde?

-Gelir şimdi babam, bi yere uğramıştır. Bi işi çıkmıştır.

Bir şey demedim. Ama babamın yüzü, ağzından çıkanları onaylayamıyordu. “Senin karnını doyuralım.” dedi ve mutfağa yöneldi. Kupkuru ağzımdan tamama benzer bir şey çıktı. Amaçsızca yatak odasına gittim. Yatağa oturdum. Boğazım yanıyordu. Sımsıcak gözyaşları dizlerime düşmeye başladı. Annem gitmişti. Gitmişti. Bizi terk etmişti. Kalbimde hiçbir şüphe yoktu. Birden o bir kişi olmadan, yalnızca ona sahip olmaktan çok daha yalnız olacağımı kavradım. Babamın mutfakta yemek hazırlıyor olmasının da etkisiyle hayal gücüm durduramadığım bir biçimde çalışmaya başladı. Annem olmadan, bin perişan olduğum, babaannemin bana baktığı yahut babamın başka bir kadınla evlendiği, otuz Yeşilçam filmine yetecek malzeme beynime hücum etti. Annem gitmişti. Sadece babamı değil, beni de bırakıp gitmişti. Son günlerde ona kızdığımdan, babamın odasında daha çok vakit geçirmiştim. Şimdiyse bir daha onu göremeyecektim. Çok pişmandım. Pişmanlık içimi yakıyordu. Babam duymasın diye sessiz sessiz ağlıyordum. Annemin dolabını açtım. Giysilerine sarıldım. Dayanılmaz güzel kokuyorlardı. Kapağı kapattım. Belki beni arardı. Bir süre geçince, yanına almak için, görmek için en azından. Banyoya gittim. Aynanın önünde parfüm şişesini gördüm. Kokladım. Bir daha bu kokuyu annemin boynundan çekemeyecektim. O kadar çok ağlıyordum ki önümü göremiyordum. Kendi odama gittim. Yatağıma uzandım. Her gece yanıma uzandığı için yastığım da annem kokuyordu. Sımsıkı sarıldım. Bir koca terk edilmişlik ağladım yastığıma. Okuduğumu daha iyi anlıyordum şimdi. Burnunun direği sızlamak deyimi, özlemle acı çekmeye kokusundan başlamakla ilgiliydi.

Birazdan babam seslendi. Gözyaşlarımı sildim. Mutfağa gittim. Sahanda yumurta pişirmişti babam, birkaç kahvaltılık özensizce mutfak masasındaydı. Oturdum. O da oturdu. “Ye babam.” dedi. “Çatal yok.” dedim. Çekmeceye uzandı. Bana bir çatal verdi. Büyük bir çatal. Oysa ben hep küçük tatlı çatalıyla yerdim. Annem bilirdi. Dayanma eşiğimi bir çatalla aşmıştım. Tam kendimi daha fazla tutamayacağımı anladığım ve bağıra bağıra ağlayarak babamın kucağına atlamaya hazırlandığım an kapıda bir anahtar sesi duydum. Babamla hiç düşünmeden, sandalyelerimizden paldır küldür kalktık. Babam mutfak kapısında durdu. Ben de babama çarpıp durdum. Kaşlarını çatmış annem paltosunu asarken bağırıyordu

- Neredesin sen ya? Neredesin? Sana demedim mi kuaföre gidicem o soğukta beni minibüsle uğraştırma, gel al diye? Niye gelmiyos…

Babam kocaman adımlarıyla portmantoya yürüdü. Anneme sarıldı. Kocaman sarıldı.

-Çok güzel olmuşsun!


Mutfak kapısında durup babamın annemin kokusunu içine çekişini izledim. Herhalde onun da burnunun direği sızlamıştı. Annem şaşkın ve mahcup gülümsedi. O akşam buz gibi ve fazla tuzlu yumurtayı yedik hep birlikte. Ve annem sarı sarı ışıldayan saçlarıyla dünyanın en güzel kadınıydı. Bizi asla terk etmezdi.


7 yorum:

  1. O kadar güzel bir yazı ki, okumak beni hem hüzünlendirdi hem bir umutlandırdı. Çok güzel. Art May Kill hep çok güzel ama bu en ama en güzeli oldu.

    Not: Bunu en sonda fotoğrafım yer aldığı için demiyorum. Aksine böyle bir hikayeye sebep verdiğim için onur duydum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM. HEM SEBEP OLUŞUNA, HEM SONUCA BAKIŞINA.

      Sil
  2. Duyguyu yazıda vermek bence öyle kolay bir şey değildir. Sen bunu o kadar orantılı, o kadar saf, o kadar yerinde vermişsin ki seninle birlikte duygulandım, hüzünlendim, umutlandım, sevindim... Çok güzel yazıyorsun. Hep güzel yazıyorsun...

    YanıtlaSil
  3. dokunaklı, gerçekten

    YanıtlaSil

.