23 Kasım 2013

Güzel - Çirkin Ayrımı = Mini Faşizm Midir?

“13 saattir bilgisayar başındayım, ölmek üzereyim, Allah’ını seven bi şey yapsın yoksa ben ölüyorum!”, “Zaten canım burnumda, üstüme gelmeyin, hof!”, “Ağlıyorum şu an, yapamıyorum, çalışamıyorum, çok zor.”, “Abi makine sayısı diyor, takt süresini vermemiş, ay biz mi bulucaz onu hıımm, zormuş…” cümlelerini sarf ederek etrafta dolaştığım ve blogu ihmal ettiğim anlar sadece birkaç gün geride. Ben uykusuz kalıp salak gibi ortada dolaşırken, aynı dönemdeki arkadaşlarımın “4. sınıf çok da sıkıntılı değil sanki di mi, ben çok rahatım.” demesi de ayrı bir olay. Bu laftan sonra ne dersin ki?

Kafamda deli sorular ve minik bir açıklama yapma gereği duydum:

-Ben neden doluyum bu kadar hakikaten, ha 7 dersim var!
-Benim de 7 dersim var kiee?!
-Benim de…

Dumur olma halinde bir süre takılırken bir yandan da gevşek götlü olup olmadığımı, işlerimi zamanında bitiremeyip, uzattığımı düşünmeye başlıyorum ama sorun bende değil bence, hayat zor. Neyse. Konuyu da saçma sapan bir şekilde bağlayamadıktan sonra yavaşça esas konumuza doğru süzülürken bir yandan da arka planımda Boris Vian’dan J’suis Snob adlı parça çalıyor.


Boris Vian’ın müzisyen de olması, beni “Adamlar yapıyo, ben daha 7 dersi bir arada götüremiyorum, kahretsin!” moduna soksa da, kendisi için kullanılan sıfatları görünce (yazar, şair, müzisyen, şarkıcı, gazeteci, senarist, oyuncu, eleştirmen, çevirmen ve maden mühendisi), Boris Vian’a imrenme ile karışık bir hayranlık duymaya başladım. Sadece bir kitabını okuduğumu söylemek istiyorum öncelikle, sular seller gibi bilmiyorum her kitabını, hangi kitabında konuya nasıl yaklaştığını. Sadece okuduğum “Ve Bütün Çirkinler Öldürülecek” kitabını,  diğer kitaplardan farklı olarak, düşünce yapımı bir kenara bırakıp farklı yapıda düşünmeye, farklı şekilde yorumlamaya ya da yorumlamaya çalışmaya başladım. Chuck Palahniuk, genel edebiyat anlamında ne kadar ilginç bir üsluba sahipse, Boris Vian da sanırım onun babası şeklinde bir durumda gözümde. İlginç üslubu ve iletmeye çalıştığı mesajlar birbirleriyle harmoniden ölen bir şekilde dolanmakta etrafta. Gerçek ve kurguyu harmanlayan havası da beni benden almıştı, okuduğum kitabında. Diğer kitapları ise okunacaklar listeme eklenmiş durumda. Boris Vian’dan bir parçayı da paylaşalım ki okurken müziğimiz de eksik kalmasın.

Je Bois



Boris Vian’ın bazı kitapları

Mezarlarınıza Tüküreceğim
Yürek Söken
Günlerin Köpüğü
Kırmızı Ot
Ve Bütün Çirkinler Öldürülecek
Bütün Ölülerin Derileri Aynıdır

Boris Vian’ın Cezayir Bağımsızlık/Kurtuluş Savaşı döneminde Fransız bir asker kaçağını ya da daha doğrusu savaş karşıtını konu aldığı Asker Kaçağı adlı şiiri şu şekildedir ki şarkıya çevrilmiştir:

Asker Kaçağı

Bay başkan 
Bu mektubu size yazıyorum
Eğer zaman bulursanız
Belki okursunuz diye

Şimdi geçti elime
Askere çağrı kağıdım
Çarşambadan önce
Katılmak için cepheye.

Bay başkan 
Savaşmak istemiyorum
Zavallı insanları öldürmek için
Gelmedim yeryüzüne.

Sizi kızdırmak değil niyetim
Söylemem gerekir ama
Kararım kesin
Asker olmayacağım.

Doğduğumdan beri
Gördüm babamın öldüğünü
Kardeşlerimin savaşa gittiğini
Ve çocuklarımın ağladığını...

Annem çok acı çekti
Şimdi mezarında
Vız geliyor artık bombalar ona
Vız geliyor dizeler de.

Ben hapisteyken 
Çaldılar karımı
Çaldılar ruhumu
Ve tüm geçmişimi.

Yarın sabah erken
Ölü yılların yüzüne 
Kapayacağım kapımı
Ve düşeceğim yollara.

Yaşamımı dileneceğim
Fransa’nın tüm yollarında
Bretagne’dan Provance’e
Ve insanlara sesleneceğim:

Reddedin boyun eğmeyi
Reddedin savaşı
Savaşa gitmeyin
Reddedin savaşa gitmeyi.

Kan dökmek gerekiyorsa
Bay başkan
Sizden özverilisi yoktur
Kendi kanınızı dökün.

Peşime düşecekseniz eğer
Söyleyin adamlarınıza
Ben silahlı değilim
Çekebilirler tetiği.


Çeviren: Zeynep Oral
Şarkı ise şu şekilde:

 


Şiir/şarkı aslında Fransa cumhurbaşkanına açık bir mektup niteliği taşıyordu ve askerliğin aslında bir tercih olması gerektiğini anlatıyordu. E tabi ki günümüzde de oldukça sık karşılaştığımız “düşünce özgürsüzlüğü” nedeniyle şarkı yasaklanmıştı. Buradan da aslında Boris Vian’ın oldukça bilinçli bir insan olduğu çıkarımında bulunmak yanlış olmaz. İleriki günlerde kendisinin daha çok kitabını okumuş olduğumda, Boris Vian’ın üslubu ve konu seçimi ile ilgili daha geniş çerçevede bir yazı yazacağıma emin olabilirsiniz.


Şimdi ise Ve Bütün Çirkinler Öldürülecek kitabına geçelim, hı? Ne dersiniz?

Kitabın önsözünde Gilbert Pestureau’nun mükemmel irdelemesiyle, aslında Ve Bütün Çirkinler Öldürülecek kitabına henüz okumadan ısınmak mümkün. Kitabın adından da anlayabileceğimiz gibi kitabın klasik güzel-çirkin algısının ötesinde, fiziksel ve ruhsal saplantıların insan psikolojisine etkilerinden dem vururken bir yandan da bunu nazi öjenizmi (insan dölünü iyileştirme ve ırkları arıtma bilimi) kırıntılarıyla yavaşça beynimize sokmayı başarıyor. Ben her ne kadar, kitapta yeraltı edebiyatı esintisi alsam da, aslında polisiye romanın bilimkurguyla harmanlanmasından doğmuştur Ve Bütün Çirkinler Öldürülecek. Bazı yerlerdeki hızlı geçişler ise, kimi kısımları tekrar ve daha dikkatli okumanıza sebep olabilir ki bana öyle olmuştu.

Kitabın 20 yaşına gelene kadar, kondisyonunu bozmamak amacıyla kimseyle cinsel anlamda birlikte olmak istemeyen Rocky’nin içsesleriyle başlar. Daha ilk andan karakterin güzellik kavramına olan saplantısıyla, bizlere özeleştiri imkanı sunan roman, Rocky’nin bir gece dışarı çıkması ve sonrasında kendisini bir odada, anlamlandırılamayacak kadar düzgün fizikli ve güzel bir kızla çırılçıplak bulmasıyla olayların ilginçleşeceğinin sinyallerini veriyor. Arkadaşları içerisinde de şişkin kasları ve düzgün fiziği ile tanına Rocky, ona bu mükemmel genleri bahşeden anne-babasına olan minnetini adeta gözümüze sokuyor.

“Ne erkek ne de kız arkadaş eksikliği çekmedim hiç ve zaman zaman, bana verdikleri fizyonomiden ötürü anne babama şükrederim içimden; bunun için Tanrı’ya şükretmeyi yeğleyenler var, biliyorum... Ama aramızda kalsın, onların Tanrı’ya gerçekte hiç alakasının olmadığı işlere karıştırdıklarını düşünüyorum. Ne olursa olsun, annem beni yaparken başarısızlığa uğramamış... Babam da tabii... sonuçta onun da payı var bu işte.”

Kitabın ilerleyen bölümlerinde Rocky’nin, insan ırkının güzelliğine takmış ve dünyayı sadece dış güzelliğin kurtaracağına inanan birtakım bilim adamı ve deneyleriyle devam ediyor. Kitabın salt cinselliği ön plana koymadığını düşünsem de, aslında güzel-çirkin algısının cinselliği beraberinde getirmesiyle birlikte, cinselliğin deneysellik boyutu kazanması kaçınılmaz oluyor. Cesur Yeni Dünya (Aldous Huxley’nin 1931’de yayımlanan bilim kurgu romanı) tadına yaklaşan bir tadda ilerleyen romanın deneylerle mükemmel insanı üretme çalışmaları, belki de günlük hayattaki hastalıklı güzellik saplantısına dokunuyor. Kitabın ilerleyen bölümlerinde, yapılan bir deneyde, insanların seks için birbirlerine yaklaştıkları bir anda, içlerindeki başarız adledilen ve çirkin olana karşı diğerlerinin duyduğu ilgi ve istek de okuyucuyu canevinden vurabilir. Kendi açımdan yola çıkarak şunu söylemeliyim ki, güzel olandan çok değişik olana bir ilgi duyulması söz konusu. Deney sahnesiyle bunu anlatarak da, mükemmel ırkın, çok da arzu edilen bir şey olmadığını yani boşa kürek çektiklerine dikkat çekiyor bir nevi.

Sterilizasyon üniteleri ile deneye girmeden önce insanları cansız birer malmışçasına sterilize eden, onları eşleştirip birlikte olmaya zorlayarak mükemmel ırka ulaşmaya çalışan, güzellik saplantılı, fiziksel mükemmellik takıntılı bir güruhun yaptıklarını okurken eğleneceğinizi ve bolca düşüneceğinize inanıyorum. Vian’ın muzip ve sade dili, akıcı anlatımı ve anlaması uğraş gerektiren olay örgüsüyle, düşünmelere doyamayacaksınız.

“Sterilize mi bunlar? diye soruyor Gary. “Hayır,” diyor Jef gülümseyerek, “ama hepimiz sterilizatörden geçeceğiz zaten. Kaygılanmayın. Gayet iyi çalışır. Bende çuvalladılar, ama bunun onların kabahati olmadığı söylenebilir gerçekten. Basit bir dikkatsizlik söz konusuydu, hem sonra deneylere yeni başlanmıştı henüz. Ayrıca bütün gün mastürbasyon yapmak da çok hoş.”

Kitaptaki olay örgüsünden çok da bahsetmedim fark ettiğiniz üzere. Ki bence olay örgüsünden daha önemliydi kitabı irdelemek. İrdeleyebildim mi bilmiyorum ama yaptık işte bir şeyler.

En sevdiğim kısım:

“Ama çirkinler de gerekli. Tanrım, çirkinler olmasa ne yaparız... Tekrar ediyorum, farkında değilsiniz siz... Herkes Apollon’lar gibi güzel olsa, sinemaya kim gider?” (Okuduktan sonra, Biz gidiyoruz canım! şeklinde bağırmak istedim.)

“Şey, çirkinleri seyretmeye gideriz, kenara birkaç düzine ayırmamız yeterli.”

“O zaman kızların hoşuna gitmek için de çirkin olmak gerekli.”

“İnsanlar çok çirkin. Bir sürü çirkin insan görmeden sokakta yürünemediğinin farkında mısınız? Oysa ben sokakta yürümeye bayılırım ve çirkinlikten tiksinirim. O yüzden kendime bir sokak inşa ettim ve orada yürüyecek güzel insanlar imal ettim... Yapılacak en basit şey buydu. Mideleri ülser dolu milyarderleri tedavi ederek çok para kazandım... Ama bıktım usandım onlardan... Bu kadarı yetti bana... Bir sloganım var: Bütün çirkinler öldürülecek... Eğlenceli, öyle değil mi?” (HAYIR DEĞİL!)

Kitapla kalın.

                                                                                                                                  Mak.  

3 yorum:

  1. Sürekli yeni bir şeyler sunuyorsun. Yeni yazarlar fikirlerle tanıştırıyorsun. Çok teşekkürler. En kısa zamanda alacağım bu kitabı. Tabi bi de yıllardır ihmal ettiğim Cesur Yeni Dünya'yı okumanın da zamanı geldi sanırım.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim çok. Beni mutlu ettin. Yeni fikirlerle, yazarlarla tanıştırabiliyorsam ve sen bundan zevk alabiliyorsan ne mutlu bana.

    YanıtlaSil
  3. bu yazı sayesinde iki arkadaşımla beraber kurduğumuz 'secret book club'ta Huxley okuyup tartışacağız. İyi ki varsın Aslıç.

    YanıtlaSil

.