Hayatım,
gündelik yaşamda imkansızları bulma çabalarıyla dolu. Çok mu “kendine
yolculuk”, “kişisel gelişiyoruz!” temalı kitap cümleleri gibi oldu? Şu an
istediğim “General Electric’in CEO’su olmayı 5 yaşımdan beri istiyordum,
arzuluyordum.” ana fikrine ulaşmak değil. Anlatmak istediğim şu; medeniyetin
doğayla bütünleştiği, havanın mütemadiyen güneşli olduğu, milletin boş beleş
etrafta dolaşıp Eros’un oklarına maruz kaldığı ve salak salak aşık olduğu,
insanların sürekli gezdiği ve yaptıkları tek işin sanatla ilgili herhangi bir
iş olduğu bir dönemde yaşama isteği duyuyordum. Böyle boş beleş falan. Bir de özel güçlerim olsaydı mesela, ne
bileyim çok güzelmişim, hayvanlarla konuşabiliyor, bitkilere hayat verip,
insanları kurtarıyormuşum, gibi. Böyle şeyler ancak filmlerde olur işte
çocuklar, bir de mitoloji kitaplarında. Ah mitoloji. Mitoloji aşkımın kusana
kadar Age of Mythology oynamaktan, çizgi filmlerden, Truva filminden, okulun
Çanakkale gezilerinden, Homeros babadan,
bir de bir zamanlar her ay aldığım Bilim Çocuk Dergisi’nden geldiğini
düşünüyorum. Ama bu zamana kadar ancak
Antik Yunan Mitolojisi ile ilgili kitaplar okuyup, araştırma yaptım, sanırım en
çok ilgi duyduğum mitoloji coğrafyası Yunanistan tarafları. %50 Ege’liyiz
canıms, olacak o kadar.
Bu hafta
sizlerle sahaftan ve kütüphaneden aldığım Antik Yunan Mitolojisi kitapları
ışığında, bazı tanrıların, tanrı çocuklarının, yaratıkların, olguların mini
öykülerini paylaşacağım, umarım seversiniz. Kitaplar birbirinden çok farklı
değil aslında, bazıları sözlük niteliğinde, alfabetik olarak tanrılar,
yaratıklar ve olgular sıralanmış, birbiriyle bağlantılı olanların yanında
“Bkz.Hermes” şeklinde yönlendirmeler mevcut, bir kitapta ise roman gibi baştan
sona oluşumlar öyküsel bir dille anlatılmış. Her birine de bayıldım ben.
Yunanlar,
evreni tanrıların yarattığına inanmazlardı. Onlara göre evren, tanrıları
yaratmıştı. Tanrılardan önce yer ve gök vardı, titanlar
da yerin ve göğün çocukları, tanrılar da torunlarıydı. Titanlar
yaşlı tanrılar olarak bilinirlerdi ve yıllar boyu evreni ellerinde tutmuşlardı.
En önemli titanın Kronos olduğu söyleniyordu, kendisi Zeus’un babasıdır.
Zeus
Kronos
Temsili
baba-oğul kavgası
Zeus
Kronos’u tahttan indirince, diğer yaşlı tanrılar da daha geri planda kalmışlar
ve 12
Olymposlular adıyla anılan tanrılar titanların yerini almıştır. Bunlar:
Zeus
Poseidon
Hades
Hestia
Hera
Ares
Hephaistos
Zeus’un çocukları:
Athena
Apollon
Aphrodite
Hermes
Artemis‘dir.
Mini mini öyküler!!!
Artemis: Doğa ve Ay Tanrıçası
Zeus, pek çapkın bir
tanrıymış, sevgilileri saymakla bitmezmiş ve karısı Hera, bu durumdan nefret
edermiş. Zeus’un sevgililerini kovalar, onları lanetler, hatta onların
çocuklarını bile lanetlermiş. Yazık kadın ne yapsın, çok çekmiş Zeus’tan, adam
çapkın. Neyse işte bi gün Zeus, Laton isimli bir peri kızına aşık olmuş ya da
hoşlanmış orasını bilmiyorum. Sonra bunlar sevgili olmuşlar ve Laton hamile
kalmış. Hera o kadar kıskançmış ki; her ne kadar haklı olsa da, Laton’un bir
suçu yok, kadın ne yapsın; Laton onun
kıskançlığından kaçmak için uzak diyarlara gitmiş karnındaki bebelerle. En son
yüzer bir ada olan Kynthos dağında bir yer bulmuş kendine. Bu sırada tam da
Zeus nerde, hamile sevgilisi varken yine hovardalık peşinde mi derseniz, adam Poseidon’a
gitmiş demiş ki yüzer adayı denizin dibine bağla da nerede olduğunu bileyim
yavrularımın. Poseidon da kırmamış Zeus’u, bağlamış adayı denizin dibine. Laton
da huzur içinde bebeklerini dünyaya getirmiş, isimlerini de Artemis ile Apollon
koymuş. Biri erkek biri kızmış bebeklerin. Bebeklerden kız olanı, Artemis
yıllar geçtikçe büyümüş serpilmiş, fidan boylu güzel bir tanrıça olmuş, hem
bereket tanrıçası hem de ormanların ve dağların tanrıçası olarak bilinirmiş
kendisi. Musikinin sihirbazlığın koruyucusuymuş, pek iyi huyluymuş ama sanırım
dönem itibariyle, ormanda gezerken avlanırmış da. Yanında Zeus’un yağmurdan
doğmuş güzel peri kızları yani üvey kardeşleri olan Nymphe’lerle dolaşırmış
hep. Artemis bu kadar naifken, aynı zamanda onun oklarından yer ve gök
inlermiş. Kadınların, çocukların, hayvanların ve doğanın koruyucusuymuş, ayrıca
“Ay” ı ve güzel geceleri temsil edermiş ve her daim mutlu mesut görürmüş. Ay
ışığı şeklinde dolaştığı ve geceleri aydınlattığı da bilinirmiş. Tanrıça
manrıça ama işte, her şey kader kısmet, Artemis hiç evlenmemiş. Sadece
bilinenlere göre Endymion isimli bir çobanı sevmiş bizim güzel tanrıçamız. Bir
gün Endymion isimli yakışıklı bir çoban koyunlarını otlatırken yorulmuş ve bir
mağaraya girip uykuya dalmış. Artemis de ay ışığı halinde göklerde süzülürken,
bu genç delikanlıyı görmüş aşağıda ve dayanamayıp yanına inmiş. Aslında babası
Zeus’a kendi rızasıyla söz vermiştir, “Ben kimseye gönül vermeyeceğim, kimseyle
evlenmeyeceğim baba!”diye ama genç çoban o kadar tatlıymış, o kadar pıtışmış ki
dayanamamış, tutmuş öpmüş çobanı, çoban uyurken. Çoban uyanmış, bir de bakmış
ki karşısında en az doğa kadar güzel, ay ışığı kadar parlak bir genç kız
duruyor. O da Artemis’e aşık olmuş görür görmez. Aşıklar her gece Latmos
Dağı’nda, aynı mağarada (İsmi geçen dağ, Bafa Gölü çevresinde yer alıyor, yani
Türkiye’de!) buluşmuşlar, hasret gidermişler ama Endymion ölümlüymüş ve Artemis
de ondan ayrılmak istemediği için onu ölümsüz kılmış, Endymion da ölümsüz
olduktan sonra hep Latmos Dağı’ndaki mağarada kalmış, her gece Artemis’in
gelişini beklermiş, hasret giderirler, öpüşüp koklaşırlarmış aşıklar geceleri.
Zavallı İkarus’un Trajedisi
Girit
kralı Minos, tahttaki hakkını bir armağan ile tasdiklemek için Poseidon’dan bir
hediye istemiş. Poseidon da kurban etmek koşuluyla Minos’a benzeri görülmemiş
bir boğa hediye etmiş. Minos biraz açgözlüymüş sanırım, Poseidon’un armağanı
olan boğayı değil de başka bir hayvanı kurban etmiş; sanki koca tanrı
anlamayacak yalan söylediğini. Poseidon bunu görünce çok sinirlenmiş ve
Minos’un karısı Pasiphae’yi lanetlemiş. Pasiphae, Poseidon’un kurban etsinler
diye gönderdiği güzel boğaya delicesine ilgi duymaya başlamış ve efsanelere
göre Daidalos isminde bir mimara bronz bir inek heykeli siparişi vermiş, işte
heykelin içine girecek de boğanın yanına gidecek, tövbe tövbe. Yapılan ineğin
içine girip boğanın yanına yanaşır yanaşmaz, Minotoros adlı insan eti yiyen,
insan vücutlu boğa kafalı, toynaklı bir yaratık meydana gelmiş. Minos da
sinirlenip Daidalos‘u oğlu İkarus ile birlikte, bir zamanlar Daidalos’un Minos
için yaptığı Labyrinthos adlı karışık, labirentimsi binaya kapatmış. Daidalos, sanatçılığını konuşturup, bulduğu
tüylerden kanat yapmış, balmumuyla da bu kanatları oğluna ve kendine takmış.
Kaçmak için delicesine yanıp tutuşan baba oğul hazırlanmışlar. Babası İkarus’a
çok fazla güneşe yaklaşmamasını, aksi halde balmumunun eriyeceğini söylemişse
de İkarus genç adam tabi, delikanlı adı üstünde, unutmuş gitmiş babasının
dediğini. Yükseldikçe yükselmiş, kanatları balmumunun erimesi sonucu kopuvermiş
ve İkarus da denize düşüp boğulmuş. Bundan sonra da bu denizin adı onun adıyla
anılmaya başlanmış.
Öyküler
pek minik olmadığı için bir de kısa kısa bilgiler vereyim dedim:
Aphrodite Hephaistos adlı çirkin ve topal bir tanrıyla
evlenmiş ama sonra yakışıklı ve haşin savaş tanrısı Ares’le sevgili olmuş!!!
Ares
ile Aphrodite sevişirlerken Helyos isimli güneş tanrısı bunları görmüş (Kendisi
her şeyi görürmüş.) ve yememiş içmemiş, Aphrodite’in kocasına yetiştirmiş.
Apollon
gümüş yayın eşsiz kullanıcısıymış ve hastalıkları iyi ediciymiş. Aşkta bi türlü
kazanamayan Apollon Daphne isimli bir su perisine gönül vermiş ama salak peri
ondan hoşlanmayınca kaçıp kendini Defne dalına çevirmiş.
Herakles’in
annesine aşık olan Zeus, kadının kocası kılığına girip, kadına yaklaşmış ve
Herakles dünyaya gelmiştir. Bu trajik olaydan sonra dünyaya gelen Herakles pek
güçlü kuvvetli bir tanrıdır. Bir sürü yaratığı öldürmüştür ve Roma
Mitolojisi’nde Herkül olarak bilinirdi. (Herkül çizgi filminde de, Herkül’ün
babası Zeus ve amcaları Poseidon’la Hades’ti. Tabi çizgi filmde Zeus’un bu
kötülüğünden bahsetmemişlerdi.)
Herkül ile babası Zeus gülmekten katılırken
Lamya
isimli bir kraliçe Zeus’a aşık olmuş ve ondan çocuk doğurmuş. Hera da bunu
öğrenince yine çıldırmış bunun tüm çocuklarını öldürmüş. Lamya da kaçmış v bir
mağaraya saklanmış. Gel zaman git zaman bir de bakmışlar ki Lamya bir dev
olmuş. Bir süre sonra psikolojisi bozulan zavallı dev-kadın, çocuk eti yemekten
hoşlandığını duyurmuş.
Bana
daha yaz deseniz ben yazarım daha ama abartmayalım. Çok spesifik öyküler oldu
ama umarım sevmişsinizdir. Ben bi şey anlamadım bundan, kitap adı ver bize!!
derseniz de buyurun buradan yakın.
Kitapla
ve mitolojiyle kalın.
Not: Blogumuz, Hürriyet Bumerang Ödüllerinde "En Tarz Blog" dalında aday. Eğer bize destek vermek istersen, buraya tıklayıp hiçbir ücret ödemeden oy verebilirsin. Şimdiden teşekkürler.
Mak.
Görseller
Wikimedia, Rankopedia ve Fanpop.com adreslerinden alınmıştır.
ÖLÜM GİBİ KOMİK ŞEYLER SÖYLEMİŞSİN.. ÖLÜM GİBİ KOMİK!
YanıtlaSilMitoloji konusunda bir şeyler öğrenmek isteyip okumaya üşenen birisi olarak diyorum ki: Keşke böyle eğlenceli yazılar olsa da hep okusam. Ellerine sağlık.
YanıtlaSilart maykill'ciğim, beğendiğine sevindim :) Biraz günlük konuşma diline kaydı üslubum ama, demek ki hoşuna gitmiş. Mutlulandım :)
YanıtlaSilSevgili Adsız, teşekkür ediyorum. Zaten Antik Yunan Mitolojisi'nin bile tırnağını anlatmaya çalıştığım için pek mutlu değilim bu konuda. Bundan sonraki yazılarımda mitolojik öykülere yer vermeyi düşünebilirim, tepkiye göre :)
Daha değişik şeyler görmek isterdim ama yine de bu blogdan ve bu section dan aldığım haz değişmiyor. geniş yelpazenizi bize göstermeniz dileğiyle
YanıtlaSil