5 Kasım 2013

Ceo mu Olmak İstersiniz, Artemis mi?

Hayatım, gündelik yaşamda imkansızları bulma çabalarıyla dolu. Çok mu “kendine yolculuk”, “kişisel gelişiyoruz!” temalı kitap cümleleri gibi oldu? Şu an istediğim “General Electric’in CEO’su olmayı 5 yaşımdan beri istiyordum, arzuluyordum.” ana fikrine ulaşmak değil. Anlatmak istediğim şu; medeniyetin doğayla bütünleştiği, havanın mütemadiyen güneşli olduğu, milletin boş beleş etrafta dolaşıp Eros’un oklarına maruz kaldığı ve salak salak aşık olduğu, insanların sürekli gezdiği ve yaptıkları tek işin sanatla ilgili herhangi bir iş olduğu bir dönemde yaşama isteği duyuyordum. Böyle boş beleş falan.  Bir de özel güçlerim olsaydı mesela, ne bileyim çok güzelmişim, hayvanlarla konuşabiliyor, bitkilere hayat verip, insanları kurtarıyormuşum, gibi. Böyle şeyler ancak filmlerde olur işte çocuklar, bir de mitoloji kitaplarında. Ah mitoloji. Mitoloji aşkımın kusana kadar Age of Mythology oynamaktan, çizgi filmlerden, Truva filminden, okulun Çanakkale gezilerinden, Homeros babadan,  bir de bir zamanlar her ay aldığım Bilim Çocuk Dergisi’nden geldiğini düşünüyorum.  Ama bu zamana kadar ancak Antik Yunan Mitolojisi ile ilgili kitaplar okuyup, araştırma yaptım, sanırım en çok ilgi duyduğum mitoloji coğrafyası Yunanistan tarafları. %50 Ege’liyiz canıms, olacak o kadar.

Bu hafta sizlerle sahaftan ve kütüphaneden aldığım Antik Yunan Mitolojisi kitapları ışığında, bazı tanrıların, tanrı çocuklarının, yaratıkların, olguların mini öykülerini paylaşacağım, umarım seversiniz. Kitaplar birbirinden çok farklı değil aslında, bazıları sözlük niteliğinde, alfabetik olarak tanrılar, yaratıklar ve olgular sıralanmış, birbiriyle bağlantılı olanların yanında “Bkz.Hermes” şeklinde yönlendirmeler mevcut, bir kitapta ise roman gibi baştan sona oluşumlar öyküsel bir dille anlatılmış. Her birine de bayıldım ben.

Yunanlar, evreni tanrıların yarattığına inanmazlardı. Onlara göre evren, tanrıları yaratmıştı. Tanrılardan önce yer ve gök vardı, titanlar da yerin ve göğün çocukları, tanrılar da torunlarıydı. Titanlar yaşlı tanrılar olarak bilinirlerdi ve yıllar boyu evreni ellerinde tutmuşlardı. En önemli titanın Kronos olduğu söyleniyordu, kendisi Zeus’un babasıdır. 

Zeus

Kronos

Temsili baba-oğul kavgası 

Zeus Kronos’u tahttan indirince, diğer yaşlı tanrılar da daha geri planda kalmışlar ve 12 Olymposlular adıyla anılan tanrılar titanların yerini almıştır. Bunlar:

Zeus
Poseidon
Hades
Hestia
Hera
Ares
Hephaistos

Zeus’un çocukları:
Athena
Apollon
Aphrodite
Hermes
Artemis‘dir.

Mini mini öyküler!!!

Artemis: Doğa ve Ay Tanrıçası


Zeus, pek çapkın bir tanrıymış, sevgilileri saymakla bitmezmiş ve karısı Hera, bu durumdan nefret edermiş. Zeus’un sevgililerini kovalar, onları lanetler, hatta onların çocuklarını bile lanetlermiş. Yazık kadın ne yapsın, çok çekmiş Zeus’tan, adam çapkın. Neyse işte bi gün Zeus, Laton isimli bir peri kızına aşık olmuş ya da hoşlanmış orasını bilmiyorum. Sonra bunlar sevgili olmuşlar ve Laton hamile kalmış. Hera o kadar kıskançmış ki; her ne kadar haklı olsa da, Laton’un bir suçu yok, kadın ne yapsın;  Laton onun kıskançlığından kaçmak için uzak diyarlara gitmiş karnındaki bebelerle. En son yüzer bir ada olan Kynthos dağında bir yer bulmuş kendine. Bu sırada tam da Zeus nerde, hamile sevgilisi varken yine hovardalık peşinde mi derseniz, adam Poseidon’a gitmiş demiş ki yüzer adayı denizin dibine bağla da nerede olduğunu bileyim yavrularımın. Poseidon da kırmamış Zeus’u, bağlamış adayı denizin dibine. Laton da huzur içinde bebeklerini dünyaya getirmiş, isimlerini de Artemis ile Apollon koymuş. Biri erkek biri kızmış bebeklerin. Bebeklerden kız olanı, Artemis yıllar geçtikçe büyümüş serpilmiş, fidan boylu güzel bir tanrıça olmuş, hem bereket tanrıçası hem de ormanların ve dağların tanrıçası olarak bilinirmiş kendisi. Musikinin sihirbazlığın koruyucusuymuş, pek iyi huyluymuş ama sanırım dönem itibariyle, ormanda gezerken avlanırmış da. Yanında Zeus’un yağmurdan doğmuş güzel peri kızları yani üvey kardeşleri olan Nymphe’lerle dolaşırmış hep. Artemis bu kadar naifken, aynı zamanda onun oklarından yer ve gök inlermiş. Kadınların, çocukların, hayvanların ve doğanın koruyucusuymuş, ayrıca “Ay” ı ve güzel geceleri temsil edermiş ve her daim mutlu mesut görürmüş. Ay ışığı şeklinde dolaştığı ve geceleri aydınlattığı da bilinirmiş. Tanrıça manrıça ama işte, her şey kader kısmet, Artemis hiç evlenmemiş. Sadece bilinenlere göre Endymion isimli bir çobanı sevmiş bizim güzel tanrıçamız. Bir gün Endymion isimli yakışıklı bir çoban koyunlarını otlatırken yorulmuş ve bir mağaraya girip uykuya dalmış. Artemis de ay ışığı halinde göklerde süzülürken, bu genç delikanlıyı görmüş aşağıda ve dayanamayıp yanına inmiş. Aslında babası Zeus’a kendi rızasıyla söz vermiştir, “Ben kimseye gönül vermeyeceğim, kimseyle evlenmeyeceğim baba!”diye ama genç çoban o kadar tatlıymış, o kadar pıtışmış ki dayanamamış, tutmuş öpmüş çobanı, çoban uyurken. Çoban uyanmış, bir de bakmış ki karşısında en az doğa kadar güzel, ay ışığı kadar parlak bir genç kız duruyor. O da Artemis’e aşık olmuş görür görmez. Aşıklar her gece Latmos Dağı’nda, aynı mağarada (İsmi geçen dağ, Bafa Gölü çevresinde yer alıyor, yani Türkiye’de!) buluşmuşlar, hasret gidermişler ama Endymion ölümlüymüş ve Artemis de ondan ayrılmak istemediği için onu ölümsüz kılmış, Endymion da ölümsüz olduktan sonra hep Latmos Dağı’ndaki mağarada kalmış, her gece Artemis’in gelişini beklermiş, hasret giderirler, öpüşüp koklaşırlarmış aşıklar geceleri.


 Zavallı İkarus’un Trajedisi

Girit kralı Minos, tahttaki hakkını bir armağan ile tasdiklemek için Poseidon’dan bir hediye istemiş. Poseidon da kurban etmek koşuluyla Minos’a benzeri görülmemiş bir boğa hediye etmiş. Minos biraz açgözlüymüş sanırım, Poseidon’un armağanı olan boğayı değil de başka bir hayvanı kurban etmiş; sanki koca tanrı anlamayacak yalan söylediğini. Poseidon bunu görünce çok sinirlenmiş ve Minos’un karısı Pasiphae’yi lanetlemiş. Pasiphae, Poseidon’un kurban etsinler diye gönderdiği güzel boğaya delicesine ilgi duymaya başlamış ve efsanelere göre Daidalos isminde bir mimara bronz bir inek heykeli siparişi vermiş, işte heykelin içine girecek de boğanın yanına gidecek, tövbe tövbe. Yapılan ineğin içine girip boğanın yanına yanaşır yanaşmaz, Minotoros adlı insan eti yiyen, insan vücutlu boğa kafalı, toynaklı bir yaratık meydana gelmiş. Minos da sinirlenip Daidalos‘u oğlu İkarus ile birlikte, bir zamanlar Daidalos’un Minos için yaptığı Labyrinthos adlı karışık, labirentimsi binaya kapatmış.  Daidalos, sanatçılığını konuşturup, bulduğu tüylerden kanat yapmış, balmumuyla da bu kanatları oğluna ve kendine takmış. Kaçmak için delicesine yanıp tutuşan baba oğul hazırlanmışlar. Babası İkarus’a çok fazla güneşe yaklaşmamasını, aksi halde balmumunun eriyeceğini söylemişse de İkarus genç adam tabi, delikanlı adı üstünde, unutmuş gitmiş babasının dediğini. Yükseldikçe yükselmiş, kanatları balmumunun erimesi sonucu kopuvermiş ve İkarus da denize düşüp boğulmuş. Bundan sonra da bu denizin adı onun adıyla anılmaya başlanmış.

Öyküler pek minik olmadığı için bir de kısa kısa bilgiler vereyim dedim:

Aphrodite  Hephaistos adlı çirkin ve topal bir tanrıyla evlenmiş ama sonra yakışıklı ve haşin savaş tanrısı Ares’le sevgili olmuş!!!

Ares ile Aphrodite sevişirlerken Helyos isimli güneş tanrısı bunları görmüş (Kendisi her şeyi görürmüş.) ve yememiş içmemiş, Aphrodite’in kocasına yetiştirmiş.

Apollon gümüş yayın eşsiz kullanıcısıymış ve hastalıkları iyi ediciymiş. Aşkta bi türlü kazanamayan Apollon Daphne isimli bir su perisine gönül vermiş ama salak peri ondan hoşlanmayınca kaçıp kendini Defne dalına çevirmiş.

Herakles’in annesine aşık olan Zeus, kadının kocası kılığına girip, kadına yaklaşmış ve Herakles dünyaya gelmiştir. Bu trajik olaydan sonra dünyaya gelen Herakles pek güçlü kuvvetli bir tanrıdır. Bir sürü yaratığı öldürmüştür ve Roma Mitolojisi’nde Herkül olarak bilinirdi. (Herkül çizgi filminde de, Herkül’ün babası Zeus ve amcaları Poseidon’la Hades’ti. Tabi çizgi filmde Zeus’un bu kötülüğünden bahsetmemişlerdi.)


Herkül ile babası Zeus gülmekten katılırken

Lamya isimli bir kraliçe Zeus’a aşık olmuş ve ondan çocuk doğurmuş. Hera da bunu öğrenince yine çıldırmış bunun tüm çocuklarını öldürmüş. Lamya da kaçmış v bir mağaraya saklanmış. Gel zaman git zaman bir de bakmışlar ki Lamya bir dev olmuş. Bir süre sonra psikolojisi bozulan zavallı dev-kadın, çocuk eti yemekten hoşlandığını duyurmuş.

Bana daha yaz deseniz ben yazarım daha ama abartmayalım. Çok spesifik öyküler oldu ama umarım sevmişsinizdir. Ben bi şey anlamadım bundan, kitap adı ver bize!! derseniz de buyurun buradan yakın.




Kitapla ve mitolojiyle kalın.

Not: Blogumuz, Hürriyet Bumerang Ödüllerinde "En Tarz Blog" dalında aday. Eğer bize destek vermek istersen, buraya tıklayıp hiçbir ücret ödemeden oy verebilirsin. Şimdiden teşekkürler.

                                                                                                                      Mak.


Görseller Wikimedia, Rankopedia ve Fanpop.com adreslerinden alınmıştır.

4 yorum:

  1. ÖLÜM GİBİ KOMİK ŞEYLER SÖYLEMİŞSİN.. ÖLÜM GİBİ KOMİK!

    YanıtlaSil
  2. Mitoloji konusunda bir şeyler öğrenmek isteyip okumaya üşenen birisi olarak diyorum ki: Keşke böyle eğlenceli yazılar olsa da hep okusam. Ellerine sağlık.

    YanıtlaSil
  3. art maykill'ciğim, beğendiğine sevindim :) Biraz günlük konuşma diline kaydı üslubum ama, demek ki hoşuna gitmiş. Mutlulandım :)

    Sevgili Adsız, teşekkür ediyorum. Zaten Antik Yunan Mitolojisi'nin bile tırnağını anlatmaya çalıştığım için pek mutlu değilim bu konuda. Bundan sonraki yazılarımda mitolojik öykülere yer vermeyi düşünebilirim, tepkiye göre :)

    YanıtlaSil
  4. Daha değişik şeyler görmek isterdim ama yine de bu blogdan ve bu section dan aldığım haz değişmiyor. geniş yelpazenizi bize göstermeniz dileğiyle

    YanıtlaSil

.