13 Nisan 2013

L-i-ars



Sinema bazen sadece öldürmez, gerekirse ölümle tokalaştırır ve sessiz film değilse arkaya mükemmel bir soundtrack koyar sonra da diyardan diyara dolaştıradabilir sizi. En son teknolojiyle  -artık kaçıncı D oldu sayamıyorum-  5D-7D filmlerde bazen ölümün nefesini ensenizde bile hissedebilirsiniz. Hangi dünyaysa o gün vizyonda olan, o dünyaya bilet alabilirsiniz. Sinema, sanatsal tüm aktiviteler içinde duyu organlarına hitap patlaması yaşatır. Göze, kulağa, popcornuyla dile, korkusuyla tüyleri diken diken eden, hüznüyle gözden pıtır pıtır yaş döktüren dokuya..

Bu bölüm her hafta kendine bir film seçecek, belki de senaristin kafasından çok uzaklaşıp kendi yorumuyla ‘’Ne oluyor burada?’’yı anlatmaya çalışacak. Filmlerin zaman mekân ekseninin ötesinde bir aktivite olduğunu iliklerde hissettirecek. Önerilen ve anlatılan filmle alakalı memnuniyetten kesinlikle mesuliyet kabul etmeyecek.

Önemli olabilecek bir not: Yorumladığım filmi izlemediyseniz eğer, içinde kayda değmez oranda spoiler mevcut olacak. ‘’Artık izlemesem de olur’’ dedirtecek noktada ben gerekli önlemi alıp ünlem işaretlerini yerleştireceğim sağa sola.

Sinema, filmler ve notlarla ilgili ilk haftadan tez yazmak yerine, geri kalan tüm sıkıcılığı önümüzdeki haftalara pay edip, bu haftanın filmine geçebiliriz sanırım.
Tavan arası filmi diyorum ben bazı fimlerime. Artık tozlular ama biliyorum oradalar.  Bilgisayarda öylece tıklanmayı bekleyerek duran, yer kaplayan, yer kapladığı için yeni film bile inemeyen bir bilgisayara rağmen, silinemeyen filmler... Çok az sonra anlatmaya başlayacağım film işte bu depoda üstü daha 7 yıllık tozlanmış bir film.

Bu tozlu film serisini oluştururken, film seçiş aşamasında ise, 2 tip insan vardır: Konusuna bakmadan film izleyen ve konusunun ıdığını cıcığını inceleyip film izleyen. Ben bu konuda çift kişilikliyim ama bu filmin başına geçtiğimde kendisiyle ilgili sadece şunları biliyordum;



Filmimiz : Lars And The Real Girl
Oyuncular: Başarılı oldukları sürece mi önemliler? Karakteri ‘real world’de kimin canlandırdığını öğrenmek istemen, kurguya kapılmaktan korkman mı? Başarılı oyuncuları bu kısımda isimlerini açıklamayarak ödüllendiriyorum, gerekli maddi ödülü prodüksiyonlar onlar ile görüşüp halletmiştir zaten.
Belli başlı karakterler: Lars, Lars’ın akrabaları, mahallenin sevimli gelinlik kızı ve büyük bir Barbie bebek.                                                         

Bu döngü içinde olanları hiç merak etmeden başladım izlemeye ve ilk defa daha film bitmeden yazmaya başladım;

Bazen insanlar yalnızca arkadaşsızlıklarından ya da annesizlikten veya  sevgi-li-sizliklerinden dolayı yalnızlaşmazlar. Yalnızlığın yanılsamasıyla Bianca’yı doğuran Lars Bianca’nın cansızlığına en güzel göndermelerden birini yapan mahalle sakininin verdiği yapay çiçeklere karşı tavrıyla bize Bianca’nın doğum nedenini açıklar: Güzeller değil mi? Bunlar gerçek değil, yani sonsuza dek bir şey olmaz. Zarif değil mi?


Doğumu sırasında ölen annesinin yerine koyarak ölümünde annesinin yanında olma hissini ve deneyimini Bianca’nın üzerinde deneyen Lars aynı zamanda Bianca’nın da annesini aynı yolla öldürerek onu kendileştirir.

Lars bir çok kişinin açıkça yaptığını kendince çok daha ahlaki yoldan, belki çoğu insanın üzerini örttüğü veya örttüğünü zannettiği gerçekliği tüm yapaylığıyla hem çevresindekilerin hem de benliğinin ‘gerçek’ yüzüne çarpar. Bu eksikliğin farkında olan mahalle sakini de  kendince yaşadığı bütünlükleri içindeki eksikliği Lars’ın yaptığının belki 1000de belki 10da biriyle Bianca’ya yükler, tabi burada 10 ve 1000 İle kastettiğim bütün delilik Lars’dadır ve garip sıfatı Lars’ın üzerine bırakılmaktadır.

Filmin başında verilen herkes yalnızlığım ve sevgilisizliğim hususunda çok üzerime geliyor mantığını çürütür Lars. Bunu yalnız olduğunu düşünen herkese bir sevgili edindikten sonra da aynı şeyleri hissettirerek başarır. Tam tersi değişikliğin her zaman çözüm olamayacağını hesaba katık yapar, mahalleliyi dürüm yapar, seyirciyi numara mı yapıyor bu lan diye düşündürür ve belki de bizi yer Lars. 

Hissiz, bilinçsiz Bianca’yı aldatmaz, ama belki çoğu ‘modern’ ‘non-modern’ erkeğin düşünü yerine getirir ve bir başka kadına geçişi için Bianca’yı öldürür. Bu ölüm Bianca’nın cansızlığı içinde çok da önem kazanmaz ama bilinçli Biancalar da bir çok kez toplum tarafından normal karşılanan kocaları Larslar tarafından mental olarak öldürülür. Birçok kez mental ölüm yaşayan kadınların aksine Bianca’nın gerçekten ölmesi sanırım bizi bu yüzden üzer. 


Lars bu kocaman yalanıyla belki hayatında eksik olan tek bir şeyi bulmaya çalışır. O da ismine kattığı yalanın [liars] i’sini. Sonundaki çoğul ekiyse bu yalana eşlik eden herke’s’dir.

Deniz Gül

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

.