Sinema bazen
sadece öldürmez, gerekirse ölümle tokalaştırır ve sessiz film değilse arkaya mükemmel
bir soundtrack koyar sonra da diyardan diyara dolaştıradabilir sizi. En son
teknolojiyle -artık kaçıncı D oldu
sayamıyorum- 5D-7D filmlerde bazen
ölümün nefesini ensenizde bile hissedebilirsiniz. Hangi dünyaysa o gün vizyonda
olan, o dünyaya bilet alabilirsiniz. Sinema, sanatsal tüm aktiviteler içinde
duyu organlarına hitap patlaması yaşatır. Göze, kulağa, popcornuyla dile,
korkusuyla tüyleri diken diken eden, hüznüyle gözden pıtır pıtır yaş döktüren
dokuya..
Bu bölüm her
hafta kendine bir film seçecek, belki de senaristin kafasından çok uzaklaşıp
kendi yorumuyla ‘’Ne oluyor burada?’’yı anlatmaya çalışacak. Filmlerin zaman
mekân ekseninin ötesinde bir aktivite olduğunu iliklerde hissettirecek.
Önerilen ve anlatılan filmle alakalı memnuniyetten kesinlikle mesuliyet kabul
etmeyecek.
Önemli
olabilecek bir not: Yorumladığım filmi izlemediyseniz eğer, içinde kayda değmez
oranda spoiler mevcut olacak. ‘’Artık izlemesem de olur’’ dedirtecek noktada
ben gerekli önlemi alıp ünlem işaretlerini yerleştireceğim sağa sola.
Sinema,
filmler ve notlarla ilgili ilk haftadan tez yazmak yerine, geri kalan tüm
sıkıcılığı önümüzdeki haftalara pay edip, bu haftanın filmine geçebiliriz
sanırım.
Tavan arası filmi
diyorum ben bazı fimlerime. Artık tozlular ama biliyorum oradalar. Bilgisayarda öylece tıklanmayı bekleyerek
duran, yer kaplayan, yer kapladığı için yeni film bile inemeyen bir bilgisayara
rağmen, silinemeyen filmler... Çok az sonra anlatmaya başlayacağım film işte bu
depoda üstü daha 7 yıllık tozlanmış bir film.
Bu tozlu
film serisini oluştururken, film seçiş aşamasında ise, 2 tip insan
vardır: Konusuna bakmadan film izleyen ve konusunun ıdığını cıcığını inceleyip
film izleyen. Ben bu konuda çift kişilikliyim ama bu filmin başına geçtiğimde
kendisiyle ilgili sadece şunları biliyordum;
Filmimiz : Lars
And The Real Girl
Oyuncular:
Başarılı oldukları sürece mi önemliler? Karakteri ‘real world’de kimin
canlandırdığını öğrenmek istemen, kurguya kapılmaktan korkman mı? Başarılı
oyuncuları bu kısımda isimlerini açıklamayarak ödüllendiriyorum, gerekli maddi
ödülü prodüksiyonlar onlar ile görüşüp halletmiştir zaten.
Belli başlı
karakterler: Lars, Lars’ın akrabaları, mahallenin sevimli gelinlik kızı ve
büyük bir Barbie bebek.
Bu döngü
içinde olanları hiç merak etmeden başladım izlemeye ve ilk defa daha film
bitmeden yazmaya başladım;
Bazen
insanlar yalnızca arkadaşsızlıklarından ya da annesizlikten veya
sevgi-li-sizliklerinden dolayı yalnızlaşmazlar. Yalnızlığın
yanılsamasıyla Bianca’yı doğuran Lars Bianca’nın cansızlığına en güzel
göndermelerden birini yapan mahalle sakininin verdiği yapay çiçeklere karşı tavrıyla
bize Bianca’nın doğum nedenini açıklar: Güzeller değil mi? Bunlar gerçek değil,
yani sonsuza dek bir şey olmaz. Zarif değil mi?
Doğumu
sırasında ölen annesinin yerine koyarak ölümünde annesinin yanında olma hissini
ve deneyimini Bianca’nın üzerinde deneyen Lars aynı zamanda Bianca’nın da
annesini aynı yolla öldürerek onu kendileştirir.
Lars bir çok
kişinin açıkça yaptığını kendince çok daha ahlaki yoldan, belki çoğu insanın
üzerini örttüğü veya örttüğünü zannettiği gerçekliği tüm yapaylığıyla hem
çevresindekilerin hem de benliğinin ‘gerçek’ yüzüne çarpar. Bu eksikliğin
farkında olan mahalle sakini de kendince yaşadığı bütünlükleri içindeki
eksikliği Lars’ın yaptığının belki 1000de belki 10da biriyle Bianca’ya yükler,
tabi burada 10 ve 1000 İle kastettiğim bütün delilik Lars’dadır ve garip sıfatı
Lars’ın üzerine bırakılmaktadır.
Filmin
başında verilen herkes yalnızlığım ve sevgilisizliğim hususunda çok üzerime
geliyor mantığını çürütür Lars. Bunu yalnız olduğunu düşünen herkese bir
sevgili edindikten sonra da aynı şeyleri hissettirerek başarır. Tam tersi
değişikliğin her zaman çözüm olamayacağını hesaba katık yapar, mahalleliyi
dürüm yapar, seyirciyi numara mı yapıyor bu lan diye düşündürür ve belki de
bizi yer Lars.
Hissiz,
bilinçsiz Bianca’yı aldatmaz, ama belki çoğu ‘modern’ ‘non-modern’ erkeğin
düşünü yerine getirir ve bir başka kadına geçişi için Bianca’yı öldürür. Bu
ölüm Bianca’nın cansızlığı içinde çok da önem kazanmaz ama bilinçli Biancalar
da bir çok kez toplum tarafından normal karşılanan kocaları Larslar tarafından
mental olarak öldürülür. Birçok kez mental ölüm yaşayan kadınların aksine Bianca’nın
gerçekten ölmesi sanırım bizi bu yüzden üzer.
Lars bu
kocaman yalanıyla belki hayatında eksik olan tek bir şeyi bulmaya çalışır. O da
ismine kattığı yalanın [liars] i’sini. Sonundaki çoğul ekiyse bu yalana eşlik
eden herke’s’dir.
Deniz Gül
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder