TANIŞTIĞIMIZA
MEMNUN OLDUM
Indie May Kill ' e hoş geldiniz. Ben
Gözde. Blog dünyasıyla çok önceden tanışmış olmama rağmen kendime ait bir
sütunum olmasının -özellikle de müzikle ilgili bir sütun olması bunun- bana
verdiği heyecanı sizlerle paylaşmak için sabırsızlanıyordum. Nitekim nihayet
tanışabildik. Hoş geldiniz. Indie'den folk'a, alternatif müzik türlerinden
-bazen de- popüler müzik türlerine olan yolculuğumuz umuyorum ki çok güzel
geçecek.
Tekrardan hoş geldiniz.
Gelelim fasülyenin faydalarına. İlk
olarak size birazcık da kendimi tanıtmak, size ısıtmak için bu aralar pek sık
dinlediğim şarkılardan oluşan bir liste paylaşacağım. Arkadaş ortamına, ders
çalışmalara, kitap okumalara, kendi başına keyiflenmelere, nereye isterseniz
oraya uyacak bir liste. Kendimi daha fazla yazar havalarına sokmadan listeme
geçeyim en iyisi.
1) Mumford & Sons - Ghosts That We Knew
Bu senenin 'Album of The Year' Grammy'sini
kazanan M&S bu listeyi hazırlarken aklıma gelen ilk isim oldu. Tesadüfen
ismini duyup merak edip dinlediğim I Will Wait şarkısı ile beni
yakalayan Mumford & Sons iki güzel albümü 'Babel' ve 'Sigh No
More' ile beni kendine iyice bağladı. Çoğu sevdiğim grubu bir anda arka
planlara ittiğini de itiraf etmeliyim.
Albümlerin ikisini de hatta Sigh No
More'un Live performanslı Deluxe Edition'ı da dinlemelisiniz. Gerçekten
başarılılar oldukça. Dünya turuna çıktıkça buralara da gelirler umarım.
2) Bon Iver - Holocene
Yine Grammy destekli biri var sırada.
İlginç sesi, huzur veren gitar tınılarıyla ruhu sakız kıvamına getiren Bon
Iver. "and at once I knew I was not magnificent" derken
yüreklerimizi dağlıyor Bon Iver. 8tracks, LastFm gibi müzik sitelerinde de
popülerliğini kimseye kaptırmıyor Bon ayrıca. Çok sık tv’lerde dönmüyor ,
şahsen radyolarda çok duymadım ama bu onların kaybı diyerek sizi Bon Iver 'ın
sesine emanet ediyorum.
3) Bastille - Oblivion
Bundan sadece bir hafta önce dinlemeye
başladığım ve anında beni içine çeken bir grup Bastille. Normalde elektronik
indie pek tarzım değil daha çok folkçuyum ben ama Bastille gerçekten inanılmaz.
Geçenlerde Number One'da kliplerini bile gördüm, yakında herkesin bildiği
dinlediği sevdiği bir grup olacak gibi duruyor.
Listeye Oblivion mu yoksa Bad Blood
'ı mı koysam diye çok ama çok arada kaldım ama en sonunda kararımı
Oblivion'dan yana verdim. Slow parçalara karşı ayrı bir sempatim var,napayım.
4) Daughter - Medicine
Yine slow bir parça. Tamam tamam biraz
daha hızlanacağım sonradan. İçimdeki depresif kişiliği göstermek istemezdim
hemen ilk yazımdan ama şarkılar güzel, etkileyici. Bana yapacak pek bir şey
kalmıyor. Daughter da Bastille gibi çok sevdiğim indie-sever bir arkadaşım
tarafından bana tanıtılmış bir grup. İyi ki de tanıştırmış ki, ikisine de
bayıldım. Daughter'ın solisti Elena Tonra'nın inanılmaz bir sesi var.
Kendisi de güzel aslında bayağı, bembeyaz ten-yüzüne yakışan mini mini saç
kesimi. Aynı anda bu kadar şeyin bahşedildiği bu insanı gördükçe üzülmemek, kıskanmamak
elde değil tabi. Son dakika kıskançlığımdan listeden çıkaracaktım ki sonra
kendime geldim :)
İlaç gibi şarkı,ilaç gibi ses. İşte
Daughter.
5) Civil Twilight - Anybody Out There
İşte şimdi biraz hızlanır gibi
oluyoruz. 8tracks'te listeleri gezerken denk geldiğim isimlerden biri Civil
Twilight. Aslında ilk dinlediğim şarkıları 'Trouble' dı ama daha
albümleri 'Civil Twilight'ı dinleyince Anybody Out There beni bayağı etkiledi.
Hafiften 'A Perfect Circle' dinler gibi hissettim kendimi, progressive
rock/grunge dinlediğim zamanlar geldi aklıma; eskiyi yad ettim mutluluk-hüzün
karışımı doldum. Listeye hemen koymalıyım dedim.
6) The Antlers -I Don't Want Love
Yine bir 8tracks keşfi benim için. Brooklyn,
New York'lu bir grup The Antlers. Yıllardır New York hayali kuran biri için
New York'lu bir grup dinlemek hemen hayallere sürüklüyor insanı. Bulvarlarından
birinde küçük sevimli bir barda bu şarkıyı canlı dinlediğimi hayal etmedim
desem dünyanın en büyük yalancısı olurum. Aşkı, sevmeyi istememeyi ancak bu
kadar sevimli bu kadar naif anlatabilirdi müzisyenler sanırım.
7) The Smiths - How Soon Is Now?
Biraz eskilere gittim. Ama iyi ki
gittim. Çünkü bu insanlar benim canım ciğerim. Son zamanlarda Morrissey'in
hastalığından ötürü konserlerini iptal ettiği/ertelediği haberiyle çok üzülsem
de The Smiths ve Morrissey albümleri dinleyerek kendimi iyi hissetmeye
çalışıyorum. Geçtiğimiz yıl Temmuz ayında İstanbul'da verdiği inanılmaz konseri
ise Morrissey'in hasta olsun ya da olmasın müziğe sahneye ne kadar bağlı
olduğunu, iyi ki de bağlı olduğunu bize kanıtladı. O konsere de ilk bu şarkı
ile başlamıştı. Hala her dinlediğimde Moz'un sahneye çıkışı ve insanların
sahnenin önüne doğru koşuşunu hatırlıyorum. Çabuk iyileş Morrissey bizi yalnız
bırakma!!!
8) Alanis Morissette - Guardian
Belki de en ama en sevdiğim kadın
müzisyen olabilir Alanis. Her şeyine hayranım. Tarzı, sesi, kariyeri, özel
yaşamı. Her şeyi mükemmel. Geçtiğimiz Ağustos'ta çıkardığı albümü Havoc and
Bright Lights 'ın çıkış şarkısı Guardian. Tipik bir Alanis şarkısı. Sesinin
de müziğinin de sırayla öne geçtiği rahatlatıcı bir şarkı. Terapi niteliği
taşıyor zaten Alanis benim için. Hiç bir albümünü 'Jagged Little Pill' kadar
sevemeyeceğim ama diğer albümlerinin başarısını da inkar edemem.
9) Cameron Mitchell - Skinny Love
Sırada bir cover parça var. Zamanında
delisi olduğum (ama hala izlemeye devam ettiğim) dizi Glee'nin bir sonraki
sezonu için oyuncu seçtiği The Glee Project'in 2011'deki ilk sezonunda
tanıştığım bir isim Cameron. Sarışın, kemik çerçevelilere karşı ayrı bir
hayranlığım var; ne yaparlarsa yapsınlar beş puan önde başlıyorlar benim için.
Cameron da aynı şekilde başladı ama sonra sesini duyduğumda tipini falan
unuttum. Kendisini hala çılgınlar gibi takip ediyorum. Şimdiye kadar bir tane
kendine ait bir tane de Aprile Made ile yaptığı Christmas EP'si bulunmakta. Soundcloud,
YouTube gibi ses-video paylaşım sitelerinde de kendi channel'larından yaptığı
coverları yahut orijinal şarkılarını paylaşmaya devam ediyor. Biri elinden
tutsa da albüm çıkarsa diye bekliyorum.
Günün birinde biriyle şarkı söylemek
istersem o isimlerden birinin Cameron olduğunu da belirtmek isterim.
10) Marina And The Diamonds - How To Be A Heartbreaker
Son zamanların en sevimli kadını
olabilecek nitelikte Marina Lambrini Diamandis. Şarkıları da kendisi
gibi sevimli, eğlenceli, şirin. Dinlerken kendinizi dans ederken bulacaksınız.
Bu şarkı da Marina'dan en sevdiğim şarkı olabilir. Klibi de bir o kadar
eğlenceli hatta. Son yıllarda insanların Biscolata erkeklerine hayranlıklarını
düşünecek olursak, bu klibin de izlenmesi tavsiyemdir ;)
Ama şunu da eklemeliyim ki 'Adam olun,
Heartbreaker olmaya gerek yok.' :D :D
Evet, ilk listem böyleydi. Umarım
dinlerken içlerinde beğendiğiniz, devamlı dinlemek isteyeceğiniz, içinizdeki
boşluluğu dolduracak-doluluğu azaltacak bir şeyler bulmuşsunuzdur.
En yakın zamanda görüşmek üzere.
Müzikle kalın. xoxo
Gözde Sarıhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder