Deniz Gül
Cinema May Kill
İzlediğim
herhangi bir filmle ilgili olumlu ya da olumsuz bir görüş oluşturmamı sağlayan
ilk şey filmde ne kadar klişe replik bulunduğu oluyor. İzlediğim süre boyunca
klişeleşmiş sahnelerin ve repliklerin sayısı arttıkça filme karşı bakışım iyi
ya da kötü şekilleniyor. Birazdan bahse değer gördüğüm film ise bu teorimi
buruşturup çöpe atacak ve üstüne üstlük ruh halime etkisi sebebiyle beni 2 gün
boyunca içinden çıkılmaz bir duruma sokacak.
Bana ve büyük ihtimal size de klişe gelecek bir mekanda,
klişe karakterlerle bezeli bir film: The Perks of Being a Wallflower. Başrol oyuncuları çoğumuzun Harry
Potter’dan aşina olduğu Emma Watson, We Need to Talk About Kevin’dan
bildiğimiz Ezra Miller, ve yıldızı yeni parlayan Logan Lerman, yan rolllerde de önemli isimler
var, Kate Walsh ve Nina Dobrev’i saymak yeterli sanırım.
Şimdi bu güzel insanların ortak özelliklerinden başlayarak bu
filmin konusunun ne olduğunu tahmin etmeye çalışalım. Öncelikle filmde bir
değil bir çok kilit karakter var. Kilit olmalarını, bu oyuncuların hepsinin bir
sonraki filmleri için kariyer basamaklarında atacakları adımların önemine
bakarak anlıyoruz. Tüm karakterler çok genç ve bundan sonra oynayacakları tüm
filmleri özenle seçmeleri gerek, kaldı ki bir değil bir çok yetenekli oyuncuyu
bu filmde buluşturmak için sağlam bir hikâye gerekli. İpuçlarından yola çıkarak
filmin gençlik filmi olduğunu anlamış olmalısınız, yazının başındaki klişe
öğesini de eklersek ortaya ya vasat bir korku filmi ya da vasat bir lise filmi
gelmeliydi. Fakat ortaya çıkan, tüm benzerlerinden mükemmel bir şekilde sıyrılan ve sadece lise
ya da sadece gençlik teması altında ilerlemeyi reddeden bir hikâye.
Lisede yaşadığınız tüm duyguları Hit Me Baby One More Time
klibi vari olmaktan çıkarıp, az diyalog bolca görselle bezeli bir şekilde size
tekrar hatırlatan bir film. Başrol oyuncumuz Charlie’yi arkadaş ağının
merkezine oturtarak, ergenlik döneminde karşılaştığınız tüm duyguları
üzerinizde bıraktığı yaralara tuz basa basa anlatıyor. Cinsel dürtüler, cinsel
eğilim, arkadaşlık ve beraberinde getirdiği paradokslar, %50 oranında (sex,
drugs, rock’n roll), günümüz 2000’lerde geçmemesi dolayısıyla, günbegün keşfedilen
albümler. Albümlerin o an’a verdikleri ve o an’dan götürdükleri.
Filmde kendinizi yerine koyduğunuz tek bir karakter de yok
üstelik. Lise nasıl bir dönemse nasıl bir keşmekeş nasıl bir kavram ve karakter
karmaşasıysa artık, her karakterde kendinizi görmeniz mümkün. Bunu Hit Me Baby
One More Time’da göremez misiniz? Evet
görürüsünüz fakat ancak bu kadar etkileyici bir anlatımla sunulduğunda 2
gün boyunca sizi allak bullak edebilir.
Bu arada şu detayı da vermek lazım gelir. Hikâye, filmle aynı adı taşıyan Stephen Chbosky romanından senaryolaştırılmış.
Kitap uyarlamalarının her zaman kaliteli olduğunu savunan ben yine
yanılmıyorum.
Nolur izleyin diye yalvartmasa da, rica ediyorum bir boş
zamanınızda ne izleyeyim diye düşünmeyin. Açın bunu izleyin.
Filmden sevdiğim kareleri anlatmak, izlemek isteyene attığım
gol olabilir fakat herkesi;
Living room routine sahnesine dikkat kesilmeye de davet edeyim.
Geçen yıl izlediğimde ben de çok etkilenmiştim. O zamanlar içinde bulunduğum karmaşanın yanında senin de dediğin gibi lise dönemini ele alan "masum" karmaşayı görünce biraz sakinleşmiştim.
YanıtlaSilLogan Lerman, hem çok tatlı hem de geleceğin büyük oyuncularından olma adayı bana kalırsa.
Ek bir not olarak ise filmde kullanılan / adı geçen şarkılardan da biraz bahsedebilirdin gibi geldi bana. Özeller ve güzeller.
Yorumun için hem teşekkür ediyorum hem de katılıp, aa hakkaten diyorum. Şarkılara biraz daha değinebilirdim. Yorumuna da dayanarak şöyle bir güzellik yapayım;
YanıtlaSilfilmin soundtrackleri için:
http://8tracks.com/dreawesome/the-perks-of-being-a-wallflower-soundtrack
charlie"nin mixtape i için:
http://8tracks.com/reenairwin/perks-of-being-a-wallflower-patrick-s-mixtape
the tunnel song için:
http://www.youtube.com/watch?v=Tgcc5V9Hu3g